acılarla budanan bir ülkenin sabahındayım
ruhum ölülerin arasına uzanmış bir düş
süngüsü kırılmış kapı
bir ağıdın yükselişi
ve çığlık
gideceğim
bir gecenin ıssızlığı içinde
ay ışığına gözükmeden
benim sandığım rüzgarlara
ellere veda etmeden
ve kimse bilmeyecek
son öykümün nasıl bittiğini
kimse bilmeyecek
o çıldırasıya öptüğüm kadının
gözlerinin altındaki şişkinliklerin
yüzüne nasıl bir renk kattığını
gideceğim
ve kapımın sürmesi açık kalacak ardımdan
duvarda Apé Musa
ve cesur bir rahibenin posteri
dolabın üstünde Borges’in “anlar” şiiri
askıda kırmızı kareli gömleğim
kahverengi kadife ceketim
ve yatağımın dağınıklığı bıraktığım gibi kalacak
sonra bir akşam üstü
gerilerden bir şarkı çalacak
içinde annemin saç örgüleri
babamın sıvadan nasırlanmış elleri
ilk heyecanlarımı yaşadığım sokaklar
nergis kokulu dağ etekleri
tahta kilitli kapı önlerinde beni güzelleştiren
hüzünlendiren aşklar
patika yollardan maviliğe saldığım
uçurtmalar papatlanayıp
geçeceğim yolların kenarlarına can verecek
ve en son bir rüzgar esecek
şarkının sustuğu yerde
alıp götürecek bütün kelimelerin yankısını
ne benden bir ayak izi kalacak
ne de dalından kopmuş bir yaprak
ve bitecek bir ömrüm hikayesi