İlk ve orta öğretimi Bitlis’te tamamladım. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okudum, ancak siyasal etkinliklerde yer aldığım gerekçesiyle okuldan atıldım.
İstanbul Üniversitesi Fotoğraf Kulübü ile Ayışığı Sanat Merkezi’nde fotoğraf eğitimini tamamladım. Birçok yerde fotoğraf eğitimi veriyorum. Gazete, dergilerde çalıştım. Ve fotoğrafla ilgili birçok makale ve yazılar yazdım, hala Dojin dergisinde yazmaktayım. Hobi olarak resim yapıyor 10 yıldır profesyonel fotoğrafçı olarak devam ediyorum.Çocukluğum, Bitlis’in Adilcevaz ilçesinde geçti. Çetrefilli bir çocukluğum vardı, aynı zamanda çevremde duyarlı biri olarak bilinirdim. Çünkü ağabeyim ve üniversiteli olması, daha doğrusu siyasal bir kimliğe sahip olmasından dolayı böyle bir duyarlılığım gelişti,
İlkokul çağında resme ve elle araba yatkınlığım, küçük yaşlarda yaptığım denemelerden çok belliydi yani. İlk başlarda bu işi akademik boyuta taşıyayım, okulunu okumalıyım gibi bir durum olmadı. Çünkü içimde bir takım duygular vardı ve ben ‘onları nasıl ifade edebilirimin peşindeydim. Daha duygusal bir durum vardı işin içinde. Sonra da siyasal bir durumda kendini hissettirdi, daha sonra, zaten bunu fotoğrafla ifade etmeye başladım.
Bölgede yaşanan olaylar. Bu durum da beni okul yıllarımda erken siyasallaşmaya taşıdı. Tarihimi ve geçmişimi bir fotoğraf karesinde görmeye başladım ve onunla yüzleştim. Kötü olan şeyleri çıkarıp atmaya çalıştım. İyi şeylerle dolması için mücadele verdim. Bugüne kadar.
İhsan Kaçar’a göre fotoğraf ve fotoğrafçılık ne anlam ifade ediyor?
Estetiğin alanına girmek sanatın alanına girmektir, sanatın alanına girmek de estetiğin yani, güzelliğin alanına girmektir. Estetik sanattaki güzelle ilgilenir ya da ilgilidir. Sanat, günlük yaşamımızın görünüşlerinde barınan güzelliği, doğanın insanın ve nesnelerin güzelliğini yeniden yaratır. Güzelliğin yasalarına göre bir yaratım, sanatın kurallarını saymazsak, isteyerek, öngörerek yapılmış bir şey olmayıp çoğu zaman rastlantısaldır.
Profesyonel-amatör fotoğraf çeken-izleyen herkesin kendince bir fotoğraf ve fotoğrafçı tanımı var. Fotoğraf ortaya çıktığından beri de “Fotoğraf nedir?” ve “Fotoğrafçı kimdir?” Ne anlam ifade ediyor vb. sorularına dair pek çok şey söylendi ve hala söyleniyor; elbette bu hep söylenecek ve tartışılacaktır.
-Şunu da dile getirmek gerek, Fotoğrafın bu kadar yaygınlaşması, birçok kimsenin fotoğrafla ilgili ve alakalı olması sevindirici, ama bunun başka bir boyuttu da var. Bir taraftan fotoğraf çekenlerin çoğalması pozitif bir katkı sunulduğu gibi- negatif bir tarafın olduğunu da görmek durumundayız.
Dolayısıyla, fotoğrafı sanatıyla yapanlar giderek azaldı,(negatif tarafı olarak gördüğüm bu) çünkü fotoğraf işi artık sanat adına değil, hobi olarak yapılmaya başlandı, bilen bilmeyen herkesin elinde bir fotoğraf makinesi bulunmaktadır. Çekiyor. “Olumsuz olarak görmüyorum.”
Tabi ki herkesin fotoğraf çekmesi gerekir, ama fotoğraf sanatının da en az ( resim ve heykel) kadar bir emeğinin olduğunu sonunda olabileceğini görmek gerekir. Burada kimseyi eleştirmiyorum. Sadece bir tespit yaptım.
Birde fotoğrafçılığı nasıl algıladığım. Sorusuna gelince, sanatımı olabildiğince derin işlemeye çalışıyorum. Sosyal ve siyasal yaşama dair, duyular için de zihin için de çekici olan, iyi düzenlenmiş bir nesnenin, yani güzel nesnenin incelenmesi gibidir fotoğrafçılık, güzel nesneler üretiminin yani sanatın ve güzel sanatların incelenmesi, estetik duyu, eğitim ve kültürün; yani zevk, sağbeğeni ya da sağduyunun incelenmesi, güzel nesnelerin uyandırdığı yarar gözetmez hoşluğun incelenmesi olarak görmek gerekir.
Ayrıca fotoğrafla anlatmak istediğim sosyal, siyasal ve insanı talepler var. Toplumlar yüzleşerek cesaret edemediklerine inanıyorum. Bunun için sessiz bir dil kullanmak gerek ki bu dil fotoğraf dillidir. Bende bunu mesleğimle dile getiriyorum ve sunuyorum.
Çünkü fotoğraf ile yaşam arasında ince çok ince bir ayar bulunmaktadır.(hanı derler ya sırat köprüsü gibi) sanırım bu ince ayarda reel yaşamdaki sırat köprüsüne benzemektedir. Bu ayarı “an” olarak algılamak yaşama dair nakşedebileceğin bir belgeyi ortaya çıkabilmek ve kanıtlamaktır. Yok, eğer nakş edemezsen o durumu ve algıyı ortaya çıkarmak ve kanıtlamak zor olur.
Bugüne kadar kaç sergi açtın? Fotoğraflarından bahseder misin?
Bugüne kadar altı sergi açtım. Ulus ve uluslar arası sergilerim oldu. Açıkçası Mezopotamya insanını işliyorum. Kederlerini iyi anlıyorum. Elimdeki argümanla bunu farklı etnisitelere taşımak istedim. Taşıdım ve taşımaya devam edeceğim. Nitekim sergilerimde de bu konuları işliyorum ve soyut bir tabloyla izleyiciyi karşı karşıya getirmiyorum.
Olabildiğince somut bir algıyı oluşturabilecek bir tablo için çabalıyorum. İzleyiciye yaşattığım atmosfer çağrışımlarla doludur. Yani fotoğrafların bir sonraki izleyicisinde bırakabileceği bir tespit bırakmak istiyorum. Sanatımdaki temamı bunun üzerine oluşturmak istedim. Büyük ölçüde başardığıma inanıyorum.
Çalışmalarını nerede gerçekleştirdin ve çalıştığın coğrafyada en çok karelediklerin ne oldu ve Mezopotamya insanını bize fotoğraf diliyle anlatır mısınız?
Mezopotamya’yı birkaç söylemle ifade etmek istiyorum” İnsanlık tarihinin düşünsel, estetik ve sanatsal ürünlerinin ilk beşiği Mezopotamya’da bu etkinlikler zamanla tapınaklara, surlara, heykel ve kabartmalara, yazı tabletlerine, fotoğraf karelerine dönüştü. Mezopotamya insanının yaratımları bu eserlerde ifade bulurken, ihtişamından ve estetiğinden günümüze kadar hiçbir şey kaybetmeyen bu değerler, bugünün insanına önemli mesajlar taşıyor. Ancak bu yaratımların yanında bu topraklar bir başka duyguyu daha taşıdı günümüze. Savaş ve şiddetin yer aldığı bu topraklardan gözyaşı hiç eksik olmadı…”
Çalışmalarımı birçok ülkede yaptım. İran, Irak, Suriye Türkiye ve İspanya, yanı gittiğim her yerde o yerin genel koşullarıyla ilgili bir analiz yapıyorum. Sosyo-ekonomik, coğrafi zenginlik ve o bölgelerde yaşayan halkın geçmiş tarihinde ki yaşadıklarına ilişkin. Ben, insan çalışıyorum. Bundan vazgeçemiyorum. Kuşkusuz doğa, coğrafya ve belgesel fotoğrafta çalışıyorum. Fakat bunları hobi olarak yapıyorum. Sanatsal çalışmam (insan temasıdır)
Dolayısıyla, İnsanın duygusuna iniyorum. Bazen duygusuyla barışmak ve empati kurmak zor oluyor, fakat kısa bir bocalama yaşamak zorundasın. Bazen de, o toplumun duygusuyla kavga ettikten gerek, sanatına güvenle kendisini bırakmak için, kavgadan sonra kendini bırakıyor. Kavganın nedeni, ise fotoğrafçı duygusunu alıp başka yerlere taşımak, istiyor, yaşayan toplumda karşı çıkıyor. Belliki ilk başlarda güvenmiyor ve objektifinle kavgaya tutuşuyor. Daha sonra alışıyor sana,
Çünkü ezilen halklar duygusunu kimseyle paylaşmıyor.
Tarihte yaşadıklarından olsa gerek, güven sorunu yaşıyorlar, benim fotoğrafçılığımda o insanların duygularını çekmek ve empati kurmaktır.
Bunu çok iyi biliyorum ki o duyguların içerisinde bir tarih gizlidir. Anlatamadığı bir tarih ve o tarihin içinde yaşadıklarını sorgulamamış bu güne dek, sorgulanmamış duyguları paylaşmak ve hissetmek ve taşıyıcı bir elçi olmak empati adına sevindiricidir.
Fotoğraflarına dikkat ettiğimizde ezilen bir halkı görüyoruz. Globalleşen dünyada ezilmiş halk kareleriyle sergilemek istediğin asıl kare nedir?
Yanı ben sanat felsefimi ezilen bir toplum üzerine kurdum. Objektifimi onlara doğrultuyorum. Kapitalistleşen bir dünya’da ezilenlerinde bir dünyası olduğunu ve talepleri olduğunu anlatmak istememdir. Sanat’ı hiç bir ideolojiye bağdaştırmamak ve koşulu tutmamız gerekir. Ben ezilenlerin tarafı olduğumu söylerken ideolojik olarak demiyorum.
Çünkü eğer bir ideoloji ile koşut giderse o sanat eseri olmaktan çıkar ve sloganist bir yaklaşımla propaganda malzemesi olur. Tabi ki, kapitalizm adına sanat yapmayan sanatçı maddi özgürlüğü konusunda oldukça sıkıntı çeker, buna rağmen taraf seçmek ve global dünyada ezilenlerin tarafından olmak, zaman zaman önce piyasa tarafından aşağı çekilmeye çalışmaktasınız, sonra da yıpratma savaşlarına maruz kalınmaktasınız. Bir de buna ekonomik faktörlerde eklenince aslında niyet size taraf olduğunuz yerden pes ettirmekdir.
İnsan Hakları Derneği’nde, insan hakları savunucularından olman sanat hayatına ne tarz katkılar sağlıyor?
Aslında sanat hayatımda katkısı değilde, şöyle diyebilirim. Biliyorsunuz insan hakları çalışması hümanist bir çalışma, olabildiğince sakin ve tahammüllü olmak gerek, çünkü sorunların bütün dallarında insanların gelip yaptığı anlatımların merkezi bir yerdir. İnsanlara olabildiğince pozitif yaklaşman gerekir. Günlük olarak, seninde kendini motive etmen gerek, agresif olmamalısınız. Ya da sıkıntılı olmamalısınız ki eğer böyle bir ruh haliniz varsa bütünüyle bu sizin günlük yapacağınız görüşmelere yansır ve siz mağdur olmuş bir insanla sağlıklı bir iletişim kuramazsınız. Fotoğraf bu durumda devreye giriyor, çünkü ben fotoğraf çekerek motive oluyorum.
Agresifliğim fotoğraf çekerek gideriyorum. Hatta çekimlerim olmasa bile bazen evimde saatlerce tavanları çekiyorum. Ve rahatlıyorum. Birde şu var tabi ki iki alan birbirine yakın, hak ihlalline uğramış bir insanla mülakat halindesiniz. Bir taraftan da bunun hukuki haklarını savunmak için o an vücudunda yaşanmış herhangi bir darp vb. olayı fotoğraflayarak kanıt haline getiriyorsunuz. O tür çalışmaların için evet diyorsunuz fotoğrafçı olmam burada da bir işe yaradı diye mutlu oluyorsunuz. Burada sanırım fotoğrafçılık mesleğim insan hakları çalışmalarıma bir katkı sunuyor, ya da bir birlerini besliyor desek daha yerinde bir kavram olur.
Yakında bir sergi için ispanyaya gittiniz. Oraya gitme amacını ve orda sergileyeceğin fotoğrafların içeriklerinden bize bahseder misin?
Evet, İspanya’ya gittim geldim. Sergi açtım. Sanat ve coğrafya üzerine beş konferans verdim, ilgi baya yoğundu bir fotoğrafçı açısından da güzel bir şey aslında, amacım Kürtleri fotoğraflarla diğer halklara anlatmaktır. Ki nitekim bu oldukça başarılı oldu. Çünkü Bask ve Katalanların ilgisi oldukça yoğundu. Bir halkının dilli hala yasak olduğunu belirttim. “Fotoğraflarla iletişim kurmanız için temsili fotoğraflarını size getirdim dedim.” Oldukça verimli bir aktiviteydi. 2011 yılında tekrar davetliyim.
Söyleşiyi yapan: Suna Baran / suna@ecmmedya.com
—
İhsan Kaçar / Fotoğrafia
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi
Adres: Katip Mustafa Çelebi Mah. Çukurlu Çeşme Sk. Bayman Apt. No:2/1 Beyoğlu İstanbul
tlf- (0212) 244 44 23- 251 00 85
fax:0212) 251 35 26
e-mail: istanbul@ihd.org.tr