İnter Yayınevi Sahibi Ali Yavuz Çengeloğlu: “Sistem okumaktan uzaklaştırmayı amaçlamıştır!”
GÜNEY: İnter Yayınları ne zaman kuruldu ve yayın anlayışı nedir?
ALİ YAVUZ ÇENGELOĞLU: Yayınevimiz 1 Nisan 1988 tarihinde, İnter Yayıncılık Tic. Ltd. fiti. adıyla faaliyetine başladı. 15 Mayıs 1990’da şirket lağvedilerek yerine, 16 Mayıs 1990 tarihinde İnter Yayınları kuruldu. Yayınevimiz bilimsel sosyalizmin temel eserlerinin bütününü doğru ve eksiksiz tercüme temelinde yayınlamayı amaçlamıştır. Stalin’in 16 ciltlik “Eserler”i ile Lenin’in 12 ciltte “Seçme Eserler”i yayınlanmıştır. Ayrıca bugüne kadar “Leninizm Dizisi” 7 kitap halinde, Lenin’in 16 kitabı, Stalin’in 9 kitabı, Losovsky’nin “Sendikalar Üzerine” başlıklı 3 kitabı, Komintern belgeleri, sosyal bilimler, kadın sorunu üzerine, biyografi, otobiyografi, anılar ile ilgili kitaplarla devrimci romanlar yayınlanmıştır. Karl Marx ve Friedrich Engels’in kitaplarının yayınlanmasına da başlanmıştır.
GÜNEY: Marksizm-Leninizmin temel eserleri daha önce de değişik yayınevleri tarafından yayınlandı. İnter Yayınlarının farkı nedir?
ALİ YAVUZ ÇENGELOĞLU: Daha evvel çıkarılmış olan bu eserlerde bir takım tercüme hataları var. Bu tercüme hataları sosyalizmin tartışılması konusunda birçok boşuna çabalara, boşuna tartışmalara sebep oldu. Bizim amacımız, sosyalizmi kaynağından olduğu gibi Türkçeye aktarmak, daha önceki tercümelerde yapılmış olan yanlışlardan arındırarak aktarmak ve böylece okuyucuya, bu konuda tartışmak isteyenlere ve bu konuda mücadele etmek isteyenlere, doğru kaynakları olduğu gibi sunmak.
GÜNEY: Sizin karşılaştığınız ve genelde yayınevlerinin karşılaştığı temel sorunlar nedir?
ALİ YAVUZ ÇENGELOĞLU: Ülke ekonomisi uzun bir zamandır kriz içindedir. Bu kriz son dönemlerde daha da şiddetlenmiştir. Bu zor durumdan endişelenen emperyalistler, İMF vb. kuruluşlarla ekonomimizi vesayet altına almış ve hükümet aracılığıyla yönetmeye koyulmuştur. Bu vesileyle uluslararası tahkimi yasayla getirmişlerdir. Halkımız, işçisi, memuru, köylüsü, esnafı, küçük işletmecisi ve üreticisiyle, tümü bir varlık-yokluk içine girmiş, yarına endişesi iyice artmıştır. Piyasa bir altüst oluş içerisindedir. Biz kitap yayıncıları olarak bundan yeterince payımızı almaktayız. Okuyucularımız genel olarak dar gelirli insanlardır. Onlar bu düzende önce yeme-içme, kira, giyim, elektrik, su vb. giderlerini karşıladıktan sonra, para artarsa okumak için kitap alacaklardır. Sistem okumayı teşvik eden değil, okumaktan uzaklaştırmayı amaçlamıştır. Cezaevlerinin “düşünce suçlularıyla” doldurulması bunun bir görüntüsüdür. Böyle bir müşteri kitlemiz olunca, ekonomik durumumuz ortaya çıkmaktadır. Bugün yayınevlerimiz hâlâ açıksa bu büyük bir başarıdır bizim için. Ama yayın faaliyetimizin sona ermesi biz yayıncılar için sürpriz olmaz. Bazı kitap yayıncılarının durumu bizlerden farklıdır. Ders kitapları yayınında tekelleşmiş olanlar ile bazı banka ve tekellerin kültür hizmeti adı altında holdinglerinden aktardıkları sermaye ile kurulan ve alanımızda tekelleşmeye yönelen yayıncılar bu konuda bizlerden farklıdır. Bunların özellikle son dönemlerde ortaya çıkmaları düşündürücü olmalıdır. Amaçları halkımızın kültürünü artırmak değil yozlaştırmaktır. Ele aldıkları eserleri kültürel, edebi değerleri olsun veya olmasın ellerindeki imkânlarla, büyük tirajlı gazete, TV vb. yoluyla yoğun reklamlar yaparak mevcut okuyuculara ulaşmakta ve böylece onları kültürel olarak etkilemektedirler. Bu konuya ilişkin olarak, emperyalizm gerek kültürü gerekse de “milli eğitimi” yıllardır etkilemiştir, etkilemektedir. Mevcut yazar, bilim insanı ve “aydın”lar bundan önemli ölçüde paylarını almışlardır. Emperyalizm girdiği ülkelerde kendi uşak burjuvalarıyla feodalleri gerek altyapıda gerekse de üstyapıda uzlaştırır. Bunun sonucu olarak feodal düşünceleri ve kültürü de muhafaza eder, bunları kendi emelleri için kullanır. Hakim sınıflar içinde kargaşa yaratacak boyutlara ulaşan, feodalizmin ürünü kültürel gelişim, özellikle Amerikan emperyalizminin desteğini alarak üst boyutlarda sürmektedir. Emperyalizm, uşakları aracılığıyla ülkemizde yıllardır din temelinde faaliyet yürüten onlarca vakfın kurulmasını devlet desteğiyle ayakta kalmasını, gelişmesini ve maddi olarak güçlenmesini sağlamıştır. Bunlara ek olarak, dini eğitim adı altında yüzlerce imam-hatip okulu açılmış ve ayrıca devlet kontrolü dışında yüzlerce dini eğitim amaçlı yurtlar ve okullar açılmıştır. Bu kesimin eğitimde ve kültürde sağladığı etkinlik klasik “cumhuriyetçi” tekelleri telaşlandırmış ve bu yüzden birbirleriyle dalaşmaya başlamışlardır. Cumhuriyetin laiklik adı altında dinde yapmış olduğu reformun bir işe yaramadığı, laik devlet ile din devleti arasında bir devlet modelinin para etmediği ortaya çıkmış durumdadır. Bu da din temelinde devlet kurma faaliyeti içinde bulunanlara her alanda güç vermiştir. Gerek büyük tirajlı basın, gerekse TV’ler bu alanda sürdürülen rekabetle halkımızın, okuyucuların kafalarını allak bullak etmektedir. Halkımızın eğitime yönelmiş insanları ve okuyucular her alanda bu kesimlerin etkisi altına girmek tehlikesiyle karşı karşıyadır. Çok az olan dirençli kişiler çoğalmadığı sürece halkımızın yayıncıları olan bizler gibi yayıncılar yaşamlarını yayıncı olarak sürdürme şansına sahip olamayacaklardır. Ama ben birçok yayıncı gibi, halkımızın kendisini kültürel olarak ilerletmesini sağlayacak olan yayınlara sahip çıkacağını ve bunun da sadece sınıf mücadelesinin gelişmesine bağlı olduğunu biliyorum.
GÜNEY: Okuyucularınızın az olması gibi bir sorunun ötesinde bir de devletin baskılarıyla karşılaşıyorsunuz. Bu konuyu biraz açarmısınız?
ALİ YAVUZ ÇENGELOĞLU: Cumhuriyet öncesi dönemde basılacak kitapların müsveddeleri önceden padişahlığa bağlı sansürcüler tarafından onaylanması gerekiyordu. Cumhuriyetle birlikte sansür anlayışı daha değişik biçime büründü: Kitap basılsın, sonra yasaklanarak toplatılsın ve basana, yazana, tercüme edene yıllarca zindan ve para cezası verilsin. Bu uygulama cumhuriyet devletinin kuruluşundan bu güne kadar devam etti.
GÜNEY: Son dönemde ne gibi sıkıntılarla karşılaşıyorsunuz?
ALİ YAVUZ ÇENGELOĞLU: fiimdi yeni bir uygulama başlatıldı. 1998 yılı Nisan’ında çıkarılan Bandrol Yasasıyla her yayıncı devletten çıkaracağı kitap sayısı kadar bandrol satın alacaktır. Bu yasa bazı “safdil” yayıncıların korsan kitap basımını engellemek için “devletimize” rica etmeleri sonucu, devletin bu isteğe “sahip çıkması” yoluyla gerçekleşmiştir. Devletin kimin devleti olduğunu kavramamış bu yayıncılar herhalde hâlâ dizlerini dövüyorlardır. Bu yasa ile devlet, yayıncıların tümünü maddi kontrol altına aldığı gibi esas olarak ileriki bir dönemde istemediği bir kitabı bandrol vermemekle Abdülhamit’in sansür biçimini uygulamış olacaktır. Çünkü bandrol almak isteyen yayıncı kitabın adını, yazarını, tercüme ise tercümanın adını, yani kitabın kimliğini bildirecektir. Devlet ise bandrolu isterse verir isterse vermez! İşte yayıncılığın geldiği aşama. Bugünkü durumumuz şöyle: Türkiye Yayıncılar Birliği ve yayıncılar Nisan 1998’de çıkan bu yasaya önemli tepkide bulunmuştu. Bu tepkiler sonucu devlet yasanın uygulanmasını bir yıl süre ile kaldırmıştı. Ne yazık ki medyatik bir kaç yazar ile çalışan yayıncılar, tekel haline gelen veya bunların kuyruğunda giden birkaç yayıncı bandrol almaktadırlar. Her fısatta “halkımızı bilgilendirmeyi” dillerinden düşürmeyen medya bu konuda kendisinden beklendiği gibi ses çıkarmamıştır, çıkarmamaktadır. Biz yayıncıları yalnız ekonomik kriz yıkmamaktadır. Devlet de mali denetimi ve sansür girişimi ile yaşamımızı ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Bu durumu, halkımızın değerlendirmesi ve tavır takınması değiştirebilir.
GÜNEY: Bundan sonraki yayın programınızda neler var?
ALİ YAVUZ ÇENGELOĞLU: Lenin ve Stalin ile ilgili temel kitapları çıkarmış durumdayız, bunun yanında bir takım eksikler var, onları da ileriki dönemde imkân bulduğumuz oranda çıkarmaya devam edeceğiz. fiimdi İnter Yayınları olarak esas yöneldiğimiz konu Marks ve Engels’in temel eserlerini çıkarmak. Bu arada tabi sosyalizme ilişkin devrimci roman, biyografi, belli konularda tartışma içeren kitapları çıkarmaya çalışacağız. Bu günden sonra, Marks ve Engels’e başladık, toplam beş kitabını çıkardık, bunlar arasında “Komünist Manifesto”, “Gotha Programının Eleştirisi”, “Sosyalizmin Ütopyadan Bilime Gelişmesi”, “Ücretli Emek, Sermaye, Ücret, Fiyat, Kâr” var ve şimdi çıkarmaya çalıştığımız kitap “Anti- Dühring”, bunun arkasından “Felsefenin Sefaleti” gibi Marks ve Engels’in kitaplarını yayınlayacağız kısa vadede. Bu yılın (2000) sonuna kadar sanırım 10 tane çıkarmış olacağız. Onun yanında yine Lunaçarski’nin “Devrim ve Sanat”, yine Alexandra Kollontai’nin “Toplumsal Gelişmesi İçerisinde Kadının Konumu” adlı kitabı var. Elimizden geldiğince bu çabalarımızı hızlandırmaya çalışacağız. Bu tabii ki maddi duruma, okuyucularımızın kitaplarımıza ilgi göstermesine, onları satın almasına bağlı.
GÜNEY: Söyeşi için teşekkür ederiz.