Gıcıkolog: Yurtdışından merhaba.
Trolog: Diğer tüm ülkeler bizi kıskanıyor. Seni de kandırmışlar. Ortalığı karıştırma!
Lazoğlu: Bu uşak bizdendur lo. Bırakalum da konuşsun.
Gıcıkolog: Yani… Konuşan çok. Geçenlerde Faceboook’ta birisi 1 Mayıs’la ilgili aynen şunları söyledi. Olduğu gibi aktarıyorum:
“1 MAYIS
İyi algıladığımızda
Samimi samimiyetsizligin içinde çelişki arz eden gerçekten!Tiraji komik bir durum!
Yılda sadece bir gün ego kaynaklı yaratılan suni algıda gerçekten samimisiniz! Peki geri kalan 364 gün konumu gereği holdingler ve büyük ölçekli küçük ölçekli fabrika ve iş yeri sahipleri adına amaç kendi ailesi ve sülalesi adına gelenek olarak sahibi olduğu güç’ten asla vazgeçmek istemediği elit burjuva yaşamı’nı şekillendirmek için daha yeni daha güzel daha daha daha sonuç liberalizm e hizmet için kanı sömürülen (proleterya) işçi adına bugün yaratılan algı sadece acizliğin ön sunumudur..”
Lazoğlu: Ne diyur bu uşak la?
Gıcıkolog: Ben de ona şu yanıtı verdim:
“İletinizi okuduğumda aklıma gelen cümle “dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı!” oldu. Yazım yanlışları bir yana, kimi eleştirdiği belli olmayan son cümle, saydım tam 61 sözcük. ?”
Saksağan: Adımı duyunca geldim. Kim beline kazma istiyor?
Bal Porsuğu: Gııııııı, bu da kim? Vallah ben değil. Kazmaları da, kazma gibi herifleri de sevmem.
Trolog: Gıcıkolog, o kişinin adını ver, onu iyi kafa karıştırıyor diye bizim iktidar trol grubuna alalım.
Lazoğlu: Gıcıkolog, sen bu herufu suya sokup çikariyusun da… O da sana kalaylamadi mu?
Gıcıkolog: İçinden kesin kalaylamıştır. Bana yazılı yanıt olarak şunları yazdı:
“Sn.n!
Eleştiri bağlamında siz ve sizin gibi aydın rolünü üstlenmiş figürlerin sahneye koyduğu oyunu izliyoruz şu ülkede bencil kendini beğenmiş karakter bozuntulari..
Saksağan: Tam beline kazmalıksın sen Gıcıkolog.
Trolog: Aferin Saksağan. Belediyeler tekrar bize geçtiğinde gel
, böyle hizmetlerinden dolayı seni bankamatik memuru yapalım.
Bal Porsuğu: Merak etim şimdi yaaaa… Gıcıkolog sen bi kaaşılık vemedin mi allaiseeen?
Gıcıkolog: Şöyle karşılık verdim:
“Aferin sana… Zekân fışkırıyor. Hemen nasıl da bildin “aydın rolü üstlendiğimi”, bencil olduğumu, “kendini beğenmiş biri” olduğumu… Hatta karakterimin bozuk olduğunu bile hemen çözüverdin. Olur mu canım, kim senin iletine laf edebilir?
Özeleştiri de neymiş! 61 sözcüklü “Tarzanca” dilinde anlaşılması neredeyse imkânsız cümlelere devam edin siz… Tamam, ben sustum. ?”
Herbokolog: Ben de sadece kendimi her boka karışan biri zannederdim.
Bal Porsuğu: Herbokolog, sen menim diyaloglarımda varsın. Burada işin ne?
Herbokolog: Adım yazarın çok hoşuna gittiği için beni ödünç aldı.
Türkolog: Türkçeyi savunmak sana mı kaldı Gıcık Bey? O işi biz yaparız. Dümbük!
Trolog: Türkçede çok uzun cümleler de olabilir.
Herbokolog: Gıcıkolog, sen uzun cümleler kurmuyor musun?
Gıcıkolog: Uzun cümleler kurduğum olur ama anlamlı. Örneğin geçenlerde kendine “Maria Elona” diyen bir Facebook kullanıcısı “pandemi” yerine “salgın” kullanmalıyız diyen başka biri ile kendi kendi duvarında alay ediyordu. “Her bokta, her kelimeye bir Türkçe ad kullanmayı marifet sanıyorlar,” diyordu.
Türkolog: Türkçede yabancı sözcüklere karşıyım ama Arapça sözcükler olabilir. Yani dinimiz… Çünkü Kuran Arapça…
Herbokolog: Ortada duruyorum. Taraf tutmuyorum.
Lazoğlu: Sen ne cevap verdun la Gıcıkolog? Senin şu uzun cümlenu merak ettum uşağum.
Gıcıkolog: Evet, Maria’ya sinirlendim ve şöyle yazdım:
“Her boka bir kulp bulmaya çalışan, kendine bir Türkçe ad bile yakıştıramayan, beline zil takıp orta yerde dans eden bir dansöz gibi ilgileri üzerine çekmeye çalışan, çevreden aldığı alkışlarla kompleksli yapısına doyum sağlayan biri olduğu izlenimi veren, bu seviyesiz tepkisiyle kapitalizme hizmet ederek yukarıdaki açıklamayı yapan bir kafadan Türkçeyi savunarak kültür emperyalizmine karşı bir duruş beklemek beyhude olacaktır tabii ki.”
Serhatsis: Salgın Türkçeye uygun bir sözcük. Yine Türkçeye uyan bizim taraflarda kullanılan “gezergi” sözcüğü de var.
Herbokolog: Ortada duruyorum. Taraf tutmuyorum. Türkolog sen de öyle ol. Türkçeyi savunman lafta kalıyor gibi.
Bal Porsuğu: Hımf. Keşke ben de yurtdışında yaşasaydım gıııı… Türkiye’de yaşamak bizi paranoidleştirdi mi ne? Düşündüğümüzü golayca söyleyemiyoz.
Gıcıkolog: Bu ülkelde düşünce özgürlüğü yoktur. İktidara ters düşenlerin hepsi “vatan haini” diye damgalanır. Ya baskı altına alınır ya da içeri atılır. Kafalarında kırk tilkiyi, kuyrukları birbirine değdirmeden dolaştıranların hileleri, oyunları arşa çıkmıştır. Tilkiler sürekli tavuk çalıyor.
Trolog: Sen çok oldun Gıcıkolog! Şimdi polise telefon ediyor ve bu sohbet odasını kapatıyorum. Herkes dağılsın len! Gidin işinize! Başka odalara gidin. Sadece bizim izin verdiğimiz düşüncelerin özgürlüğünü yaşayın.
Yasak şeyleri düşünmek yasak!
Le havle…