Sözde Yargının Kıskacında
Ekim 2010 tarihinde Belge Yayınları tarafından bir kitap yayınlandı. Kitabın yazarı Mehmet Desde. Mehmet Desde, kitabın önsözünde şöyle yazmaktadır: “Bu kitap, Türkiye’de hukukun nasıl işlediğini, en temel insani değerlerin nasıl ayaklar altına alındığını anlatmak için yazılmıştır. Anlatacağım olaylar, başımdan geçen ve yaşadıklarımın bir resmidir. Yazılanların eksiği vardır, fazlası yoktur. Yaşadıklarım, Türkiye’de yaşanan hukuksuzluğun küçük bir örneğini teşkil etmektedir.” Önsözde kitabın neden yazıldığı sorusuna cevap verilmektedir.
Mehmet Desde, 1979 yılından beri Almanya’da ikamet ediyordu. Alman vatandaşı idi. Almanya’da emekli olan ve vefat eden babasının cenazesini Türkiye’ye götürmek için yola çıktı. Mehmet Bakır ile beraber araba ile seyahat ederken, 9 Temmuz 2002 tarihinde İzmir Menemen Asarlık mevkiinde gözaltına alındı. Gözaltına aldıklarında yasal haklarının ne olduğu söylenmedi. Ailesine haber verme isteği reddedildi. Avukat ile görüşme talebine olumsuz cevap verildi. Alman vatandaşı olmasına rağmen, Alman Konsolosluğuna haber verme isteği geri çevrildi.
Mehmet Desde, Terörle Mücadele Şubesinde fiziki ve psikolojik işkencelere maruz kaldı. Terörle Mücadele Şubesi “Bolşevik Parti-Kuzey Kürdistan/Türkiye” adlı örgütün üyesi olduğunu kabul etmesini, bir takım eylem ve sorumlulukları üstlenmesini istiyordu. Böyle bir örgütle ilgisinin olmadığını söyleyen Mehmet Desde, polisin hazırladığı ifadeyi imzalamayı reddetti.
13.7.2002 tarihinde, ilk kez çıkarıldığı İzmir 3. Sulh Ceza Hakimliğindeki sorgu sırasında kendisine yapılan işkence ve kötü muameleyi anlattı. 13.7.2002 tarihinde tutuklanarak, İzmir Kırıklar F Tipi Hapishanesine konuldu. 21 Ocak 2003 tarihinde tahliye oldu ama yurtdışına çıkışı yasaklandı.
Hakkında “yasadışı örgüte üye” olmaktan dava açıldı. Ancak İzmir DGM (Devlet Güvenlik Mahkemesi) “yasadışı örgüt kurma” iddiası ile mahkûmiyet kararı verdi.Temyiz aşamasında dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi mahkûmiyet kararını esastan bozdu. İzmir DGM yerine kurulan 8. Ağır Ceza Mahkemesi de bu bozma kararına uyarak yeniden yargılama yaptı. Davayı açan savcı, bu defa mütalaasında önceki görüşlerini değiştirerek Mehmet Desde ve diğer sanıklar hakkında beraat talebinde bulundu. Mahkeme Heyeti gerek beraat istemli savcılık mütalaasına ve gerekse sanık vekilinin savunmalarına itibar etmeyerek bu defa da “örgüte üye olmaktan” mahkûmiyet kararı verdi.
Mahkûmiyet kararının temyiz edilmesi sonucu dosya yeniden Yargıtay’a gönderildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği mahkûmiyet kararını onadı. Böylece verilen mahkûmiyet kararı kesinleşmiş oldu.
Mehmet Desde cezasını çekmek üzere 8 Haziran 2007 tarihinde Manisa Hapishanesine konuldu. 14 Ağustos 2007 tarihinde isteği dışında Alanya Hapishanesine gönderildi. Sekiz ay Alanya Hapishanesinde kaldıktan sonra, isteği üzerine Tire Hapishanesine gönderildi. 6 Ekim 2008 tarihinde tahliye oldu. 17 Ekim 2008 tarihinde Almanya’ya geri döndü.
Kitap altı bölümden oluşuyor.
Birinci bölümde, yazar gözaltına alınma ve “Terörle Mücadele Şubesi”nde dört gün süren işkenceli sorgu sürecini anlatıyor.
İkinci bölümde, yargılama aşaması ve verilen hukukdışı kararlar irdeleniyor.
Üçüncü bölümde, hapishane süreçleri anlatılıyor. Yazarın kaldığı dört hapishanede yaşadıkları ve hapishane uygulamalarına geniş yer veriliyor.
Dördüncü bölümde, Almanya’ya geri dönüş öyküsü anlatılıyor.
Beşinci bölümde, verilen hukuk mücadelesinden kimi örnekler var.
Altıncı bölümde, ne yapmalı? sorusuna cevap aranıyor.
Ayrıca kitapta ekler bölümü de var. Yazarın avukatı olan Çetin Bingölbalı’nın çeşitli mahkemelere verdiği dilekçelerden kimi örnekler yer alıyor. Uluslararası Af Örgütü, Düşünce Suçuna Karşı Girişim ve Helmut Oberdiek’in raporları da yer alıyor ekler bölümünde. Basına ve kamuoyuna yapılan açıklamaların yanı sıra, birçok ülkeden gönderilen dayanışma mesajlarına yer veriliyor. Basında yer alan kimi haberlerden de bir bölüm var. Kitap toplam 290 sayfa. Bir mücadele öyküsünün anlatıldığı kitap okunmaya değer bir kitap.
Yazar, kitapta sadece yaşadıklarını anlatmıyor. Yaşadıklarının yanı sıra sistemi, hukuksuzluğu da teşhir ediyor. Yazar, Manisa Hapishanesine konulmadan önce yaptığı basın açıklamasında şunları söylüyor: (sf. 249)
“Bu sevda türküsü burada bitmez, bitmeyecek. Çünkü sol memenin altındaki cevahir hiçbir zaman sönmeyecek. Gugukçular özgürlüğümü kısıtlayabilirler, hapishaneye koyabilirler. Ama yüreğime, düşüncelerime zincir vuramazlar. Çünkü ben yeni bir dünyanın sevdasına tutulmuşum. Sevdadan vazgeçmek öyle kolay değil. Bir nevi âşık olmak gibi bir şey bu. İnsan sevdası için neler yapmaz ki! Dağları, tepeleri aşar, bedel öder. Bu sevda bir kadına sevdalanmaktan da öte bir şey. İnsanların kardeşçe yaşadığı, baskı ve sömürünün olmadığı bir dünyanın sevdasıdır bu. Bu toz duman bulutu içinde böylesi bir sevdaya tutulmak kolay değil. Bir ateş çemberinin içinde yaşıyoruz. Bu çemberi yarmak kolay değil. Nâzım’ın dediği gibi, “ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa”.
Tekrar davetiye ye geri dönelim. İsmimin başına “mahkûm” yazmışlar. Onların bana “mahkûm” demesi benim “mahkûm” olduğum “suçlu” olduğum anlamına gelmiyor. Suçlu olanlar hukuk dışı karar verenlerdir. Suçlu olanlar kafalardaki yasaları uygulayanlardır. Suçlu olanlar resmi ideoloji dışındaki görüşlere tahammül edemeyenlerdir. Suçlu olanlar kendilerinden olmayan herkese “terörist” etiketi yapıştıranlardır. Hukuk diyorlar, yargının bağımsız olduğunu söylüyorlar! Demokrasiden bahsediyorlar! İfade özgürlüğü var diyorlar! Yalan söylüyorlar. “
Kitapta yazılanlar ve Türkiye’de hukuk adına verilen kararları irdelemek gerekiyor. İrdelemek gerekiyor çünkü; dergimiz bu davaya bulaştırıldı. Güney Dergisi illegal bir partinin yayın organı olarak gösterildi! 9 ve 10 Temmuz 2002 tarihinde İzmir ve çevresinde bir operasyon yapılır. Bu operasyonda on kişi gözaltına alınır. Polis, kimi sanıkların evlerinde Güney ve Çağrı dergilerini bulur. “Bolşevik Parti/Kuzey Kürdistan-Türkiye örgütünün legal yayın organı olan ÇAĞRI ve GÜNEY dergilerinin muhtelif tarih ve sayıları ele geçirilmiştir.” tespitleri fezlekeye yazılır. Polisin fezlekede yaptığı tespitler aynen iddianameye geçirilir. Legal olarak yayınlanan, sahibi, yazı işleri müdürü ve yönetim yeri belli olan dergimiz, örgütün yayın organı olarak gösterilir! Böylece İddianame, skandalname olarak tarihe geçer. Fezleke ve skandalnamede dergimiz hakkında öne sürülen iddialar mahkemenin de kararı haline gelir. Mahkemenin gerekçeli kararında, “… Örgütün legal yayın organı olan ÇAĞRI ve GÜNEY (orijinalinde büyük yazılmış. – BN) isimli dergilerin dağıtımlarını yaparak, örgüte maddi destek sağlamak gibi faaliyetlerde bulundukları…, …Sanık Metin Özgünay’ın ise örgütün legal yayın organı olan Çağrı isimli dergiyi satarak … örgüte maddi destek sağladığı ve bu faaliyetinin de örgüte yardım suçunu oluşturduğu…” tespitleri yer alır. Hukuk devleti olduğu iddia edilen bir ülkede, dergimizin satılması, okunması ve evlerde bulunması, “örgüte yardım suçunu oluşturduğu” iddiasıyla insanlara ceza verildi. Dergimizin yüzlerce okuyucusu var. Tabii ki okuyucularımız dergimizi satacak ve propagandasını yapacaktır. Dergimizin yaşaması, kültür, sanat, edebiyat alanında sosyalist düşünceleri işçilere-emekçilere taşımak hedefiyle yayınlanması, okuyucularımızın desteğine bağlıdır. Yasal olarak yayınlanan dergimizin, bir örgütün yayın organı olarak gösterilmesi, dergimizi okudukları ve evlerinde bulundurdukları için insanlara ceza verilmesi hukuk katliamıdır. Dergimiz, üzerinde estirilen tüm baskılara rağmen, işçi sınıfının ve emekçilerin sınıfsız-sömürüsüz bir toplum yaratma mücadelesinde kültür ve sanat alanını bir cephe olarak kavramaya devam edecektir.
Kasım 2010
Haydar Yazıcı