Cuma, Ağustos 12, 2022
Güney
  • Anasayfa
  • Güney Kitaplığı
    Yılmaz Güney İle Paris’te İki Yıl

    Yılmaz Güney İle Paris’te İki Yıl

    SSCB Ansiklopedisi

    SSCB Ansiklopedisi

    Yılmaz Güney Ve Arkadaşları

    Yılmaz Güney Ve Arkadaşları

    Çağımdan Utanıyorum

    Çağımdan Utanıyorum

  • Dosyalar
    • Yılmaz Güney
    • Nazım Hikmet
    • Bertolt Brecht
    • Kültür Konferansı
    • Diğer Dosyalar
  • Sizden Gelenler
  • Tüm Sayılar
  • İletişim
    • Hakkımızda
    • Göndereceğiniz Yazılar Hakkında
Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle
Güney
  • Anasayfa
  • Güney Kitaplığı
    Yılmaz Güney İle Paris’te İki Yıl

    Yılmaz Güney İle Paris’te İki Yıl

    SSCB Ansiklopedisi

    SSCB Ansiklopedisi

    Yılmaz Güney Ve Arkadaşları

    Yılmaz Güney Ve Arkadaşları

    Çağımdan Utanıyorum

    Çağımdan Utanıyorum

  • Dosyalar
    • Yılmaz Güney
    • Nazım Hikmet
    • Bertolt Brecht
    • Kültür Konferansı
    • Diğer Dosyalar
  • Sizden Gelenler
  • Tüm Sayılar
  • İletişim
    • Hakkımızda
    • Göndereceğiniz Yazılar Hakkında
Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle
Plugin Install : Cart Icon need WooCommerce plugin to be installed.
Güney
Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle

Tanrılardan Yaşlıyım – Hasan Erkul

7 Ekim 2021
İçinde Şiir
0 0
0
Anasayfa Şiir
Share on FacebookShare on Twitter

(Şiir)

şiddeti kadim gelecek sayan inançlarımız uğruna

iktidara ve intikama dair binlerce yemin

isa’yı kurban saymamızdan bu yana

çok zaman geçmemiş hâlâ

elli altı yaşındayım

tanrılardan yaşlıyım

cani ve insandaki kurbanlığı

ölçmeye ve saymaya korkuyorum

 

barış çığırtkanlarının vaazı

ölü seviciliğine ve cehenneme dair,

şiddete sığınmak kötü huyumuz…

 

zencilerin

yerlilerin

çerkezlerin

ve nice katliamların niteliğini, niceliğini…

ortadoğu’nun, kafkasya’nın bitmeyen yap-bozunu…

balkanlaşmaları, tehcirleri, soykırımları…

auschwitsleri, hiroşimaları, işgalleri…

vakayi adiye sayan,

spartaküslüğün gücünü, vietnamların azmini hatırlamayan,

cihadın, haçlılığın, ribatın imhacılığını unutmuş,

gazi, şehit, mümin, münafık, bohem, mücahit, şirk…

zorunlu, gönüllü, resmi, kalleş, korkak, mert…

cinnet putuna

taşlaşmaya

ataerkilliğe tapan insanlık!

 

anlam soyutluğa teslim olsun

insan emeğe, emek insana yabancılaşsın

sahiplik değerlensin, ötekisi bir şey sayılmasın diye

doğuşunu, batışını güneşin,

aşkı,

gündelik hayatı,

ruhumuzu,

hiçliğimizi bile

gaspediyor melanet…

 

halklar birbirinden kuşkulanmasa diyemiyorum!

 

 

şiddeti böyle stoklamışsak

pamuk ipliği kopuştuğunda

katil ve yok edici örgütlenmeler

madem kendileri de karanlığa gömülecekse

niye büyük savaş çıksın ki diyorlar

 

deccal dahhaka dahil

ırak kan revan içinde

libya’yı tarumar ettiler

afrika mengenenin ağzında kıvranıyor

suriye çürüsün de çürüsün…

 

saçlarımız kınalıysa böyle

gözlerimiz damar damarsa

yüreğimiz sökülüyorsa yerinden

ölümden değil

yok kalmaktan korkuyorum

 

matruşkacık

farklı tenlerde, farklı dillerimizle

içi içine saklanmış boyalı bebek

e bebeğime ee e!

kapitalizmin şeytani tanrılığına tapmasak diyorum

 

haklı, haksız, soğuk, açık, gizli…

konvansiyonel, düzenli, oynak, direnişçi…

nükleer, biyolojik, kimyasal, özsavunmacı, saldırgan…

nice savaşları

alıp-satmışsak

ve arınamamışsak

madem sökülecek ve çürüyecek çok dişliyse canavar

ve madem boynundan kesip ayırdığı başını

sımsıkı tutmuş kıvranıyorsa insan

bu sinsi

bu aymaz

bu kadük

bu cani çıldırışma

dünya savaşına gider

 

le! diyelim korkulara

kabahati yokmuş bebeklerin…

 

kum saatini ters yüz ediyorum

vakit sökülüyor gerisin geri…

 

 

 

makedonya’dan doğuya

mısır’dan mezopotamya’ya

büyük iskender’i görün…

iç asya’dan dünyaya yılgı salan cengiz han’a bakın…

yoklar şimdi!

 

hanedanlığın ödip kompleksi

livatasız fiiliyat…

fitne fücur olur diye diğer erkek

kundaktaki sabi dahil

tohumlukları kardeş katliyle livasız kılıp

sultan olmak mutlak hüküm…

hanım sultan neyin nesi, kör olan kim!

 

kerbela’nın öğüdü yalın

ne kana susayın, ne susuz koyun insanı

çöle sığınsa da

aşığın umudu maşukluktur vesselam!

 

isa, musa, İbrahim…

kanatlı binek atıyla zahirde muhammed

kördüğüm atmışlar kudüs’e

bu kaçıncı kubbe, kaçıncı ziggurat!

ilk nizam sümer miydi

barış’ı kadeş’le taşa yazdık mısır’da…

 

zamanı düz yüz ediyorum

modern afet perde-perde

 

birincisinde imparatorluklar çöküştü

sovyet kuruldu…

 

yirmi dokuz krizi

savaşsız bitmeyeceğinden

birincisinden daha katildi ikincisi…

özgür halklar çoğalmaya çoğaldıydı ama!

sermayeleşmiş kraliyet nişanıyla

sonsuz sürgünlüğün çaresiymiş diye

israil’i kurdu abiler…

 

iki buçukuncu savaş

soğuktu…

uzundu…

insanlığa sunulmuş söz bile

çentikleri buz beyazıyla işlenmiş bir asaydı

duvarların yıkıldığına inanmayın

yenisi örülmüştü dünden

 

büyük ortadoğu uydurması, üçüncünün provalı arifesi…

u s a başkanları için

veni, vidi, vici’nin yeni emperyal kartalıymış diyorlar

yüzyılları öldürüşmeyle zehirleyen uzak yüzyıl bu!

şiddetin körleştiren ezberi, yine hiçlik, yine kan karası…

 

meğer yirmi birinci yüzyıldaymışız!

 

dünya nüfusu güya çok çoğalmış

metalaştıkça emek

metalaştıkça zaman

ayinleşiyor hayat!

haydutlaşan bayrak her yerde…

 

avrupa giydirilmiş latinliğimiz

che guevera bereli chavez olmuş

dua etmeğe yanaşmadığından

fidel’in sakalları hâlen cazip

 

bir zamanlar sovyet vardı

çin ancak amerikanizme özenen japon işi…

 

çakmaktaşı, tunç, demir, altın ve saire…

hakimiyet için biriktiriş

kendi başına put olan düşman bir sığınakmış

sanallığın gölgesi aynadan yansıyor

aynanın gözleri gayya kuyusu

yeni şeytan

yeni neron

yeni put

bu sefer enerji tanrısıymış!

put içinden put doğuyor

kabahati yok ki madenlerin

 

kibele

bereketin anaç simgesi

doyumluk memeydi yavruya,

imge içinden dağ doğmuş

dağa öykünen yapı kubbeymiş

kıblelik kubbenin öncülü ziggurattı

babil kulesi var mıydı hiç!

 

 

 

 

 

kubbe ki

ataerkilleştikçe nizam

ezen

buyurgan

biat etmeğe çağırandır

babil kulesi beynimizin içinde

babil kulesi her yerde…

 

hangisi faydasız emek

hangisi kıymetliymiş diye soruyorum hâlâ

altın fiyatları varsın pahalılansın

altının değer ölçütü olması rivayet artık

 

kapitalizmin pusulasız amiral gemisinin kaptanı…

ısmarlanmış kehanetlerin pergeli…

boğazlaşmaların kancası…

milliyetciliklerin yelkeni…

gizil ve kinetik petrol miktarıyla oynaşık

hayalet bir denizaltıymış meğer,

neoliberal lavlar

intiharlık zehirler

sintineyi sardığından

para-sermayelerin çiposuz halatı

u s a doları olmuş böyle…

 

insanın cevheri emeğinde

emeğin karşılığı alemde saklı

kaf dağının fiyatı yeni parayla ne tutar

 

matrakcılığımızla matrak geçen

yirmi ikinci yüzyıldan gelme fi’yim

asker, çeri, gerilla, kontra, peşmerge…

armimen, yanki, mücahit, partizan…

meraklısına

gönül üstüne yemin içirtip

barışı sunuyorum

 

kraş halimi öteleseniz de ileriye

savaş etmenlerinin yükselişini durdurmaya

yerel savaşçıklarınız yetmiyor

cinnet zamanım geldi diyor kriz

 

 

 

 

 

 

barışa teslim olmayan aşık

katilidir özünün

öldürür çocuğu

öldürür kadını

öldürür adamı

habil’i öldürmeseydi kabil

kardeş katili olmasaydık diyorum

 

ortadoğu’nun dibi petrol okyanusu

kafkasya, kürdiya, basra, hazar anafora dahil

hitler’i, mussolini’yi küfür öznesi saysa da dünya

kubbe’nin içi de, dışı da cehennem yüzlü

siyasetin şeyleşmesi reel politikmiş

yine, yeniden

sermayenin çökerten ağırlığı

ve emperyalist cetvelle çiziliyor topraklar…

 

deniz bitti artık

kara da görünmüyor diyor batak!

böyle uyduruk gerçeği şeytan doldurur derler

 

e bebeğime ee e!

günahı yoktur bebeklerin

 

bedeniyle çatışan nefes

bazen uyuşuk

bazen isyankâr

ruhumuzun emektarlığı

duygu ve düşüncelerimizin yüceldiği rütbeye kadar

 

hâlâ her yana parmak sallasın,

hâlâ en büyük kubbeyi yaratmaya çalışsın deccal

dünya, alemde bir noktaymış oysa!

 

gökyüzünün içinde seferi insanlık haliyiz

bekleyişimiz

nokta oluşumuz

aşk gibi içkin

aşk’dan da mutlak bir harman

havayla sevişsin

özgürleşsin diye küller

tendeki benzeşim soyunsun korkusunu

birbiri için insanların

alem için dünyanın

gah su

gah balık

gah tohum

gah toprak olmasıdır sürek…

 

zübbeliğin arastası salon salomanje vari medeni

insan çırılçıplak doğuyor

modern arasat’da hepsi bir arada

 

savaşmadan oynaşmak matrakcılıktan kalma mizansen

insan cehennemini kendi elleriyle yaratıyor

tahtadan teorilerle durdurulamaz zalim

 

çarenin hası yine toplumsal

rüzgarın kokusunu alıyorum

dağların niyeti

sabrın gözbebeği

ve cari hesabın kör noktası

bu sefer kürt!

yaramız, yüreğimiz, takvamız, bakışlarımız… filistin!

acının gözyaşından, kimsesizliğimizden insan yapmak zor dava

halklar işçileşiyor

işçileştikçe azalmıyor işsizlik

işsizleştikçe vatansızlaşıyormuşuz meğer…

 

dünyadan doğmuş, dünyada mukim insan soyuyuz

insanevladı hâlâ memleket düşkünü

varlık maskelerimiz zamandan daha sarmal

köküm geleceğe fitil sunuyor

ortadoğu’nun çakmağı tutuştursun çemberi

 

kadim geleceğe varalım

hayat ağacı dallarını

tahtadan oyuncaklarımızla süsleyelim

denizlerin asıl isimlerini öğrenelim diye

dalgalarla yoldaş kayıklar oymalıyız

 

rüzgarın yönü belli

toprağın kımıltısında aşk var

yüzüm denizin yüzü

kaç kıyıda nefeslenir

kaç kıyıya biçim verir

 

alemin derinliği…

hayatın varoluşu…

emeğin sevişkenliği…

hangisi hangisinde içkin!

 

cennet koydum kum tanesinin adını

çoğaldıkça hafifliyor ömrüm

 

aşk mı derin benden

sonsuzluk mu dedi leyla…

 

gereğinde özgürleşme pratiği

gereğinde sosyalizm diye

canlı sözümüzü söyleyelim

tek bir öldürme girmesin kapımızdan

 

bütün vatanlar

bütün halklar içimizde

vatansızım dolayısıyla

toplumcu bir topluma doğsaydım

toplumcu barışı öpüp okşasaydım

bahçeleri birbirine gül sunan

emek evleri kursak

habil’den kabil’den önceye bir dönebilsek diyorum

 

doğal bir ölümüm olsun

ayakta öleyim istiyorum

kadavraya sayılmazsam

yüreğim göğüs kafesimde

gözlerim göz çukurlarımda

beynim kafatasımın içinde

öylesine çürüsün

sevinsin toprak, sevinsin alem

 

tanrılardan yaşlıyım

denizler bendenizden kıdemli

henüz varılmadı

şimdilik bebek

bütün topraklarda

barışık çiçeğimiz açacak

barışık çiçeğinin tohumu insanda gizli

 

illâ aşk, illâ devrim…

illâ alem, illâ insan…

 

haziran – ağustos 2012 istanbul

Hasan Erkul

 

Sonraki Gönderi

Tar­tış­ma kül­tü­rü

Kategoriler

101. sayımız çıktı

Güney Sayı 101

Bir bildirge denemesi: Devrimci Gerçekçilik

Süleyman Özdemir

Davet: Yılmaz Güney’i anıyoruz!

DAVET

100. sayımız çıktı!

Güney Sayı 100

Politik tutsaklar ve “hapishane edebiyatı”

Yusuf’suz bir yıl!

“Tutsak Kitapları Sergisi” İzleyicisiyle Buluştu

14 Şubat Dünya Öykü Gününe binaen

Vazgeçmiyoruz ahparig!

99’cu sayımız çıktı!

Güney’den dayanışma çağrısı

Güney Sayı 99

Türk(iye) sineması ve Yılmaz Güney

Kadınlar ve sanat

Theodorakis: Bir militan direnişçinin ardından

Antalya

Aydın/Didim

İzmir

Kırşehir

Güney Dergisi 2022 takvimi çıktı

Ci­gerx­wîn üze­ri­ne dü­şün­ce­ler

Denetim toplumuna doğru

Deprem! Düzen! Devlet!

Dün­ya Prob­lem­le­ri Karşısın­da Fel­se­fe

Kameralı Sosyolog: Gisèle Freund

Orhan Pamuk, Nobel Ödülü ve romanları

İnstagram

  • Güneyden
  • Güney Kitaplığı
  • İçindekiler
  • Haber
  • Karikatür
  • Kitap
  • Makale
  • Öykü/Hikaye
  • Resim/Fotoğraf
  • Röportaj
  • Satış Noktaları
  • Şiir
  • Sinema
  • Tiyatro
  • Dosyalar

© 2021 Güney Dergisi

Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güney Kitaplığı
  • Dosyalar
    • Yılmaz Güney
    • Nazım Hikmet
    • Bertolt Brecht
    • Kültür Konferansı
    • Diğer Dosyalar
  • Sizden Gelenler
  • Tüm Sayılar
  • İletişim
    • Hakkımızda
    • Göndereceğiniz Yazılar Hakkında

© 2021 Güney Dergisi

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In