Pazar, Mart 26, 2023
Güney
  • Anasayfa
  • Güney Kitaplığı
    Yılmaz Güney İle Paris’te İki Yıl

    Yılmaz Güney İle Paris’te İki Yıl

    SSCB Ansiklopedisi

    SSCB Ansiklopedisi

    Yılmaz Güney Ve Arkadaşları

    Yılmaz Güney Ve Arkadaşları

    Çağımdan Utanıyorum

    Çağımdan Utanıyorum

  • Dosyalar
    • Yılmaz Güney
    • Nazım Hikmet
    • Bertolt Brecht
    • Kültür Konferansı
    • Diğer Dosyalar
  • Sizden Gelenler
  • Tüm Sayılar
    • Eski Sayılar
  • İletişim
    • Hakkımızda
    • Göndereceğiniz Yazılar Hakkında
Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle
Güney
  • Anasayfa
  • Güney Kitaplığı
    Yılmaz Güney İle Paris’te İki Yıl

    Yılmaz Güney İle Paris’te İki Yıl

    SSCB Ansiklopedisi

    SSCB Ansiklopedisi

    Yılmaz Güney Ve Arkadaşları

    Yılmaz Güney Ve Arkadaşları

    Çağımdan Utanıyorum

    Çağımdan Utanıyorum

  • Dosyalar
    • Yılmaz Güney
    • Nazım Hikmet
    • Bertolt Brecht
    • Kültür Konferansı
    • Diğer Dosyalar
  • Sizden Gelenler
  • Tüm Sayılar
    • Eski Sayılar
  • İletişim
    • Hakkımızda
    • Göndereceğiniz Yazılar Hakkında
Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Güney
Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle

Yasaklı harfler ülkesi: Türkiye!

13 Aralık 2017
İçinde Makale
0 0
0
Anasayfa Makale
Share on FacebookShare on Twitter

Aslında yazının başlığını Kürt fobisi altında ezilen devlet olarak atmak da mümkündü. Ama biz “fobilerden” birisini, son günlerde öne çıkan “harf fobisini” başlığa çıkardık. 
Devletin Kürt fobisi bir dizi olayla gündeme taşınıyor. Kimi zaman komik, kimi zaman âcizane gerekçelerle fobinin -ve olayların- üzeri örtülmeye çalışılıyor. Ama başarılamıyor. Kendisini dayatan sorunlar, talepler karşısında binbir türlü engellemeler, “çağdışı” yasaklar sorunları ve talepleri ortadan kaldırmaya yetmiyor. Çözümsüzlük çözüm olamıyor!

KOMEDİNİN YASAĞI…

Bir tiyatro oyununda dekor olarak kullanılan “sineklik” sarı, kırmızı, yeşil renkler taşıdığı ve bu renkler üzerinden bölücülük yapıldığı gerekçesiyle oyunun yönetmeni ve oyuncular hakkında koğuşturma açıldı… Yetmedi… Kürtçe’nin kullanılmasında bir sakıncanın olmadığının söylendiği günlerde bir Kürt stand-up sanatçısı olan Murat Batgi’nin sahnede izleyicilere dönüp: “Hep şarkıcıları siz dinliyorsunuz, biraz da onlar sizi dinlesin!” diye espri yapması ve izleyicilerin de bunun üzerine bir türküyü Kürtçe dilinde mırıldanması üzerine Murat Batgi “bölücülük yaptığı” suçlamasıyla tutuklandı. Sanatçı Ferhat Tunç yapılan bir konserde yaptığı bir konuşma nedeniyle bölücülük suçlamasıyla koğuşturmaya uğradı, tutuklandı; daha sonra serbest bırakıldı. Yine Rojin isimli bir sanatçı söylediği bir şarkıdan ötürü tutuklandı…
Bütün bu kara mizah örneklerinin yaşandığı süreçte isim yasağı konusunda da bir dizi karmakarışık uygulama sürdü, Kürtçe isim takılması binbir cambazlıkla engellenmeye çalışıldı.
Ama tüm engellemeler, yasaklamalar sorunu gizlemeye yetmiyordu, yetmiyor. Ortada çuvala girmeyen bir mızrak var. Kılıf bulmakta zorlanıyorlar…
Yasakçı zihniyetin saçma sapan uygulamalarını yaşadık, yaşıyoruz. Komik gerekçeler, aciz tavırlar, uygulamada karşılığını bulmayan ama yasal planda yapılmış düzenlemeler; genelgelerle ikide bir değiştirilen, sürüncemede bırakılan, yer yer memuruna göre bile değişen keyfi tutumlar… kısaca yasakları sürdürebildiği kadar sürdürmeye hizmet eden ne varsa yapılmaya çalışılıyor.
Son günlerde gündeme gelen kimi olaylara dönüp baktığımızda yasakçı anlayışın âcizliğini, yaşanan komediyi daha iyi görmek mümkün…

YASAĞIN KOMEDİSİ…

Kürtçe dil kursu açmak isteyenlere yönelik kimi engellemeler sürüyor. Bunlardan birisi geçtiğimiz günlerde Batman’da yaşandı. Batman’da Kürt Dili Ögretim Kursu adında bir kursun açılması düşünülmüş, uygun bir bina da hazır hale getirilmişti. Sıra izine gelmişti. Ama kursu engellemeyi kafaya takmış olan devlet yetkilileri, “Türkiye’de demokrasinin santim santim kazanıldığı” bir ülke olduğu gerçeğini ispatlarcasına kapılarda sorun çıkardılar. Kapılar 5 santimetre dar idi! Ya genişletilmeliydi ya da kursa izin yoktu! Kurs yöneticileri binanın kapılarını 5 santimetre genişleterek 90 santimetreye çıkardılar.
Ama yine izin çıkmadı. Çıkamazdı! Çünkü Türkiye’de demokrasi öyle kolay kolay işleyen birşey değildi! Demokrasi “bedel” gerektirirdi! Evet santim santim ilerlenmeli, gerekirse merdiven tırmanılmalı ve özlenene, istenene, izine ulaşılmalıydı! Merdivensiz demokrasi mi olurdu?!
Evet, demokrasi bu kez merdivene takılmıştı: Kursun “sabit yangın merdiveni” yoktu! Oysa binada bu merdiven de vardı! Fakat heyhat, “unutkanlıktan” dosyaya eklenmemişti! Eklemeyen ise yine devletin bir yetkilisiydi; bina hakkında rapor veren bir müfettişti!
Demokrasiyi yaşamak için merdiven de halledilip dosya tamamlandığında bakalım öğrenciler kursun kapısından içeri girebilecek mi?
Demokrasi için başka neler gerekiyor, göreceğiz!!!
Batman’daki kursun başına gelenler karşısında kimileri bunun “münferit” bir olay olduğunu, bu konuda sistemli bir engellemenin olmayacağını, olamayacağını düşünebilir… Ama öyle değil, Batman olayı bu konuda tek olay değil!
İkinci örnek, Adana’dan…
Adana’da açılmak istenen Kürtçe dil kursu derslik pencereleri müfettişlerce yapılan incelemede -verilen rakamlar doğruysa- 0.2 santimetre, yani yazıyla “iki milimetre” küçük olduğu için ruhsat alamadı!
Komik, acı, dehşet… Nasıl değerlendirirseniz değerlendirin ama durum bu!
Daha da acısı; izin verilmeyen binanın daha önce İngilizce Dil Kursu için kullanılmış olması ve ruhsat probleminin olmaması! Yani devlet İngilizceye iki milimetre daha tolerans tanımış!
Pencerenin genişletilmesinin ardından iznin alınıp alınamayacağı belirsiz… Ama önemli olan ruhsatın verilmesi değil, ruhsatın hangi aşamalardan sonra verilmiş olmasıdır! Önemli olan yasağın milimetreyle ölçülmesidir!
İbretlik olan da budur Türkiye’de!

YASAKLAR ZİNCİRİNİN BİR BAŞKA HALKASI:
TELEVİZYON YAYINLARI

Yasakçı bir anlayışın hüküm sürdüğü Türkiye’de çıkarılmış olan kimi yasal düzenlemelerin -ki bu düzenlemelerle çeşitli yasakların ortadan kaldırılacağı söyleniyor! Öyle ya, AB kapısı önünde tarih bekleyen Türkiye’nin kriterlere uyması, “demokrasiyi” geliştirmesi gereklidir! Dolayısıyla kimi yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır!- uygulanmasının engellenmesi bu devletin kendi iç çelişkisidir.
Yazgısıdır bu devletin: Sözkonusu çelişki hayatın çeşitli alanlarında kendisini dışa vuracaktır! Bu kimi zaman kurs yönetmeliğinin hayata geçirilmesinde kendisini gösterir, kimi zaman kitap veya dergi toplatmada, kimi zaman kitap yakmada, kimi zaman sanat insanlarının yakılmasının seyirciliğinde, kimi zaman bir karikatüristin tutuklanmasında ifadesini bulur!
Kimi zaman ise bir çizgi film konusunda…
Evet, bir çizgi film konusunda…
Bilindiği üzere Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) hazırladığı “Radyo ve Televizyon Yayınlarının Dili Hakkında Yönetmelikte” farklı dil ve lehçelerde yapılacak yayınların serbest bırakılması öngörüldü. Ama bu yayınların “sadece yetişkinlere yönelik olması” öngörülmüş RTÜK tarafından… Bunun pratik anlamı, örneğin çocuklar için Kürtçe çizgi film ya da müzik programı yapılamayacak. Yasak! RTÜK hazırladığı yönetmelikte, farklı dil ve lehçelerde yapılacak müzik, haber ve geleneksel kültürün tanıtılmasına ilişkin programların eğitim amaçlı olmaması koşulunu getirdi. Programların eğitim amaçlı olması yasak!
Pokemon’u, Heidi’yi, “Temel Reis”i (!), Micky Maus’u Kürtçe dilinde izlemenin ne zararı olabilir diye düşünmeyin! Öyle ya bu tür filmleri Kürtçe dilinde izleyen bir çocuk nasıl bir bölücü olur ileride, kimbilir! “Yılanın başını küçükken ezeceksin!”, Kürtçe çizgi film izlettirmeyeceksin! RTÜK bunun önlemini büyük bir öngörü ile bugünden almıştır:
Yasak!!!
Yine RTÜK demek istiyor ki, çocuklar nasıl olsa Türkçe dilini öğreniyorlar, çizgi filmlerini, çocuk programlarını, müzik programlarını Türkçe dilinde izliyorlar… Kürtçeye ne gerek var? Öğrenmesinler… Ya “eğilirlerse?!” “Yaş ağacı eğme” hakkı bizim; bu işi biz yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz!
Tersi yasak!!!
Çocuklara Kürtçe çizgi film yasağı işin öne çıkan, belki daha dikkat çeken bir yanı…
Ama yasaklar bununla sınırlı değil…

KORKUNUN BİR BAŞKA YÜZÜ…

Devletin yasakları, aynı zamanda kendisinin korkularıdır da…
RTÜK’ün hazırladığı “Radyo ve Televizyon Yayınlarının Dili Hakkında Yönetmelik” ile devlet; radyoların 60 dakikayı aşmamak üzere haftada toplam 5 saat, televizyon kuruluşlarının ise günde 45 dakikayı aşmamak üzere haftada toplam 4 saat yayın yapabilmelerine izin verdi!
Yayın saatlerinin bu denli kısa tutulmasının bir nedeni olsa gerek değil mi? Örneğin neden 24 saat yayın yapılmıyor da haftada bir kaç saatle sınırlandırılıyor?
Çünkü korkuyor devlet!
Bitmiyor yasak -ve korku-!
Şöyle deniliyor örneğin yönetmelikte:
“Bu dil ve lehçelerde yeniden iletim konusu yayınlarda dahil, televizyon yayını yapan kuruluşlar bu yayınlarını içerik ve süre açısından birebir olmak kaydıyla Türkçe tercüme veya Türkçe altyazıyla vermekle, radyo yayını yapan kuruluşlar ise programın yayınlanmasını takiben Türkçe tercümesini yayınlamakla yükümlüdürler…”
Neden diye sormayın…
Çok açık: Korku!
Yayınlar sadece “Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları dil ve lehçelerin izleyici-dinleyici profili belirleninceye kadar bu dil ve lehçelerdeki yayın sadece kamu ve özel ulusal yayın kuruluşları tarafından yapılır”mış! Üst Kurulun izni olmadan Türkçeden başka bir dil ve lehçede yayın yapan kuruluşa “izinsiz yayın müeyyidesi” uygulanacakmış! Yasak ve korku arasındaki bağ biraz daha açık hale geldi mi?
Peki yayınlar yapılacak da, hangi ilkeler temelinde yapılacak? İşte RTÜK yönetmelikte buna da açıklık getirmiş… Sınır şöyle çizilmiş: “Türkçe’den başka bir dilde yayın yapmak üzere Üst Kuruldan izin alan yayın kuruluşları yayınlarını hukukun üstünlüğüne, Anayasa’nın genel ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere, milli güvenliğe, genel ahlaka, cumhuriyetin Anayasa’da belirtilen temel niteliklerine, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne 3984 sayılı Kanun ve bu kanuna dayanılarak çıkartılan yönetmeliklerle düzenlenen esas ve ilkelere, Üst Kurulun öngördüğü yükümlülüklere izin şartları ve taahhütlerine uygun olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde yapmakla yükümlüdürler;
– Bu dil ve lehçelerde yaptıkları yayın süresince mevcut logo ve tanıtıcı ses işaretinin dışında bir unsura yer vermemekle stüdyo düzeni ve ses efektinde Türkiye Cumhuriyeti’nin simgesi olmuş görüntü ve sesin dışında simge, işaret ve ses kullanmamakla yükümlüdürler.”
Evet, sınır böyle çiziliyor… Çizilen aslında korkunun sınırı… Ve korku 80 yıldır süren bir korku! 80 yıllık tarih korku ile yasağın biraradalığının da tarihi aynı zamanda…
Peki yasaklarla nereye kadar?
Nereye kadar korkularla?
Var mı korkunun ecele faydası?!

DERYA GÜMÜŞ

 

Sonraki Gönderi

Yuuz pin

Kategoriler

Güney Sayı 104

Yılmaz Güney’i anıyoruz!

İnsanın değerinin olmadığı bu sistemde insan kalmak!

Çukurova Kitap Fuarı’ndan İzlenimler

Kamuoyuna açıklama

15. Çukurova Kitap Fuarı

Yılmaz Güney bizimle!

103. sayımız çıktı

Güney Sayı 103

Mağdurların anılarını canlı tutma mücadelesi

Eskişehir

102. sayımız çıktı

Güney Sayı 102

Ayvalık/Balıkesir

Kocaeli/Gebze

İsviçre satış noktaları

Avusturya satış noktaları

Almanya satış noktaları

101. sayımız çıktı

Güney Sayı 101

Bir bildirge denemesi: Devrimci Gerçekçilik

Süleyman Özdemir

Davet: Yılmaz Güney’i anıyoruz!

DAVET

100. sayımız çıktı!

Güney Sayı 100

Politik tutsaklar ve “hapishane edebiyatı”

Yusuf’suz bir yıl!

“Tutsak Kitapları Sergisi” İzleyicisiyle Buluştu

14 Şubat Dünya Öykü Gününe binaen

İnstagram

  • Etkinliğimizde Muzaffer Doyum kitabını imzalayacak
2 Nisan Pazar 2023 
Saat 14.00 
Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi
Halaskargazi Caddesi No:168  Şişli/İstanbul
  • Doğumunun 86. yılında “Halkın sanatçısı halkın savaşçısı” Yılmaz Güney bizimle
Etkinliğimizde Fatoş Güney kitabını imzalayacak
2 Nisan Pazar 2023 
Saat 14.00 
Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi
Halaskargazi Caddesi No:168  Şişli/İstanbul
  • İnsanın değerinin olmadığı bu sistemde insan kalmak!

Büyük bir felaket yaşıyoruz. Depremde hayatlarını kaybedenlerin yakınlarına ve dostlarına sabırlar diliyoruz. Yaşananlar karşısında derin bir üzüntü içindeyiz. Söylenecek sözlerin artık tükendiği noktadayız. Depremin sonuçları; acı, ölüm, açlık ve sefaleti arttırdıkça arttırıyor. Yoksul emekçilere ulaşılamayan yardımlar acımızı daha da büyütüyor, duyulan feryatlar karşısında yüreklerimiz dağlanıyor, ama yetmiyor! Yaşadığımız azap depremzedelere çare olmuyor. Yine yaşananları seyretmekle yetiniyoruz, ama yetmiyor işte.

El yordamıyla hayatta kalmaya çalışanlar, kadınlar ve çocuklar felaketle boğuşurken toplum olarak suçluları arıyoruz. Bunlar ya müteahhit, ya iktidar yada yetersiz kalan kurtarma ekipleri oluyor; suçlular çok fazla, suçlular bitmiyor ve biz her felakette yaşananları balıklar gibi seyredip unutuyoruz.

Kapitalistlerin daha fazla kâr uğruna insan hayatını hiçe sayan yapılar inşa etmesine dur diyemediğimiz sürece, bizleri yoksullaştırarak harabe evlerde yaşamaya mahkum edenlere, müteahhitlere ve onların deprem yönetmeliğine uygun olmayan yapılarına izin veren devlet kurumlarına dur diyemediğimiz sürece, insanın ve türlerin yaşam hakkını koruyan merkezinde insanın olduğu bir sistem kurmadığımız sürece yaşanan felaketlerin suçluları bizleriz. Şairin de söylediği gibi “demeğe de dilim varmıyor ama kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”

Her şeye rağmen can pahasına yardıma koşan insanların, insan üstü çabaları da çok değerli olduğunu görüyoruz. Herkesin yapabileceği çok şey var. Yardım için acil ihtiyaçların karşılanması ve ihtiyaç sahiplerine ulaşılması gerekiyor. Gönüllü, yardım birliklerine katılabilenlerin zaman kaybetmeden harekete geçmesi önemli. Bütün okurlarımızın bu dayanışmaya katılacağını biliyoruz ve imkanı olanlara çağrıda bulunuyoruz: Yardım için gönüllü olun ve elinizden geleni yapın! “Şimdi birlik olma zamanı” diyoruz ama, bu kadarıyla değil tabi ki, bu köhnemiş sistemi ortadan kaldırmak için de birlik olma zamanı. İşçilerin, emekçilerin yaşamını elinden alan, 
Yazının devamı için; https://guneykultursanat.org/insanin-degerinin-olmadigi-bu-sistemde-insan-kalmak/
  • DOĞUMUNUN 86. YILINDA “HALKIN SANATÇISI HALKIN SAVAŞÇISI”
YILMAZ GÜNEY BİZİMLE ETKİNLİĞİNDE BULUŞALIM
2 Nisan Pazar günü saat  14.00 te  Cemil Candaş Kent Kültür Merkezinde buluşalım.
Halaskargazi Caddesi No:168  Şişli/İstanbul
İletişim: 0541 801 35 02/0533 501 64 62
Giriş ücretsizdir
  • Çukurova Kitap Fuarından İzlenimler
Bir kitap fuarı etkinliğini daha geride bıraktık. Çukurova’nın bahar aylarını aratmayan güneşli dokuz gün boyunca iyi yönleri ile hatırlanabilecek bir fuar olduğunu söylemek yanıltmaz bizi. Bu kadar ilgiyi başlarda beklemiyorduk. Hayat pahalılığının olumsuz koşulları altında, enflasyondan en çok zam gören kalemlerden kitapların  temel ihtiyaçlar listesinde en sonda olabileceği ilk aklımıza gelen olmuştu: Tabi bu olgu yaşadığımız toplumun henüz değişmeyen özelliklerinden biri olmaya devam ediyor.  Fakat yinede tüm bu yoksulluğa rağmen, kitaba para ayıran önemli bir okur kitlesi de vardı. Her ne kadar burç kitapları ve kişisel gelişim üzerine yazılı kitaplar ilgisinden değer kaybetmese de ve kitap olsun çamurdan olsun diyenler dışında Çukurova’nın iyi bir okur çevresine sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Fuar boyunca, dergimizin standına da ilgi büyüktü. Güney’in yeni ve bir kısım eski sayılarını, İnter ve Dönüşüm Yayınlarının çeşitli kitaplarını standımızda bulundurmuştuk. Fuarda Marksist-Leninist külliyatı bulunduran tek standın bizde olması bir eksiklik olduğu kadar, ilginin sebebi de olduğu söylenebilir. Bizi şaşırtan ise kitaplarımıza ve dergimize duyulan ilginin 14-17 yaş aralığındaki gençlerin oluşturmasıydı. Bu yaş grubu için herhangi bir kuşak tespiti yapmak güç. Yaşlara göre kategori belirlemek yeni moda olsa da bu gençlik başka türlü ilerliyor diyebiliriz, hem de bize hiçte uzak olmayan bir ilerleme. Belki bunu yaşadığımız iki örnekle açıklamak düşüncemizi haklı çıkaracaktır. İlki, henüz 15 yaşında genç bir kız, oldukça zarif ve iyi giyimli; bu haliyle orta halli, kültürlü bir ailenin çocuğu olduğu kesin. Ama bizim açımızdan şaşırtıcı olan bu kızın merakı: “Demokratik devrim mi? Sosyalist devrim mi?” bu konu ilgisini çekiyormuş ve araştırma yapmak istiyormuş. Biz kendisine yaşı için ağır bir araştırma kitabı olduğunu söylemek isterken, babası – bu tür siyasi kitaplara çok ilgisi var, sürekli okuyor, bu konular ona yabancı değil- dedi. Tabi biz şaşırıyoruz. Bir diğer örnek ise Kollontai’nin kitabını gören 15 yada 16 yaşlarında genç bir erkek...(Devamı için: https://guneykultursanat.org/cukurova-kitap-fuarindan-izlenimler/)
  • Güneyden
  • Güney Kitaplığı
  • İçindekiler
  • Haber
  • Karikatür
  • Kitap
  • Makale
  • Öykü/Hikaye
  • Resim/Fotoğraf
  • Röportaj
  • Satış Noktaları
  • Şiir
  • Sinema
  • Tiyatro
  • Dosyalar

© 2021 Güney Dergisi

Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güney Kitaplığı
  • Dosyalar
    • Yılmaz Güney
    • Nazım Hikmet
    • Bertolt Brecht
    • Kültür Konferansı
    • Diğer Dosyalar
  • Sizden Gelenler
  • Tüm Sayılar
    • Eski Sayılar
  • İletişim
    • Hakkımızda
    • Göndereceğiniz Yazılar Hakkında

© 2021 Güney Dergisi

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In
Güney Size en son haberler ve güncellemeler için bildirimler göstermek istiyoruz.
Reddet
Bildirimlere İzin Ver