Cannes Film Festivali’nin 50. yıldönümü vesilesiyle, bu zamana kadar ödül almış tüm sinemacıların Fransa Başkanı Jaques Chirac tarafından Cannes’a davet edilmesi, ülkemizde Yılmaz Güney hakkında üzeri küllenen bir tartışmanın yeniden alev almasına neden oldu…
1982 yılında “Altın Palmiye” ile ödüllendirilen Yol filmi, gerçekte Yılmaz Güney’e mi
, yoksa Şerif Gören’e mi aittir? Sinema tarihinde Yılmaz Güney’in yeri nedir, o tek midir yoksa sıradan bir yönetmen midir? Yol filminin gerçekte Yılmaz Güney’e değil, Şerif Gören’e ait olduğunu savunanlar, buna yeni kanıt olarak, Cannes Film Festivali’ne Şerif Gören’in çağrılmasını gösteriyorlar. Bu iddia sahiplerinin unuttukları en önemli nokta, Yılmaz Güney’in bedenen aramızdan ayrılmasının üzerinden yıllar geçtiği için çağrılsa bile toplantıya katılacak durumda olmamasıdır!
Cumhuriyet gazetesinde, konuya ilişkin “Festivalin bu yıl sizi davet etmesi, 1982’de Altın Palmiye’yi Yılmaz Güney’e veren festival yönetiminin hatasını kabul edip, «Yol»un yönetmeni olarak sizi tanıması anlamında yorumlandı. Bu yoruma ne diyorsunuz?” sorusuna Şerif Gören şu şekilde cevap veriyor:
“Buna hata diye bakmak gereksiz. Filmin yönetmeni bendim. Hâlâ da benim. Yılmaz Güney ise filmin prodüktörü ve senaristiydi. O günün şartları gereği ben yurtdışına çıkamadığımdan o da yurtdışında kaçak olarak bulunduğundan ödülü Yılmaz Güney aldı. «Yol»un yönetmeni 1982’de de bendim, 1997’de de benim. O yıllarda kapalı bir dönemden geçiyorduk. Medyatik olarak Yılmaz’ın adı, politik kişiliğinden gelen nedenlerle biraz daha fazla kullanıldı gibime geliyor. Ayrıca Yılmaz Güney de «Yol»un yönetmeni benim demedi ki hiç.” (Cumhuriyet, 9.6.1997)
“Yol” filmini Şerif Gören’in yönettiği doğrudur. Fakat bir filmin oluşmasında yönetim her şey demek değildir. Eğer bir yönetmenin elinde iyi bir senaryo, kameraman ve oyuncular yoksa, çekilen filmin kesimi ve seslendirme iyi yapılmazsa, yönetmen istediği kadar başarılı olsun, o film hiçbir işe yaramaz!
Yol filminin senaryosunu Yılmaz Güney hapishanede yazmıştır. Yılmaz Güney, Sürü filminde başladığı bu ayrıntılı senaryolarla film çekme yöntemine Yol’da da devam etmiştir. Senaryo hazırlanmadan önce, filmin konusuna ilişkin geniş bir araştırma ve hazırlık yapılmış, daha sonra kamera açılarına kadar detaylı bir anlatımla hikaye senaryoya dökülmüştü. Bu tür bir senaryo ile çalışan yönetmene, aslında filmin senaryoya uygun çekilmesinden başka bir iş kalmamıştı.
Yol filmini çekmeye başlayan önce Erden Kıral olmuştu. Fakat Yılmaz Güney, bu çekimleri beğenmediği için bu işi ondan alıp Şerif Gören’e vermişti. Şerif Gören’in çektiği ham materyaldi. Bu ham materyal, Yılmaz Güney tarafından ülke dışına çıkarken birlikte götürülmüştü… Bu materyalin hangi aşamalardan geçerek Cannes’a ulaştırıldığını öğrenmek için şimdi sözü Fatoş Güney’e bırakıyoruz:
“«Yol» filminin çekim kopyasını, ‹sviçre’nin küçük kasabalarının birindeki film laboratuvarında Yılmaz’la birlikte izlediğimizde ben son derece heyecanlıydım. Yılmaz’ın yakın çalışma arkadaşı, Yönetmen Şerif Gören ve diğer bütün oyuncular ve de set ekibi büyük bir cesaret örneği göstererek o dönemin zor şartlarında fedakarca çalışmışlardı. Ancak, filmde çekim ve teknik olarak aksamalar vardı. Kimi oyunculardan iyi oyun, iyi sonuç alınamamıştı, Kimi sahneler değişik yorumlanmıştı; yine senaryodaki önemli bazı sahneler, çift kamerayla çekilmesine rağmen, kullanılmayacak vaziyetteydi. Yılmaz, bütün bunları daha önceden tahmin ediyor ve bekliyor olmanın sakinliği içindeydi. Montaj masasının başına geçtiğinde makası acımasızca kullanmaya başladı. Senaryoyu ilk okuduğumda, «Bu senaryo sınırlarını aşıyor, bu destan tadında bir başeser» dediğim hikayedeki on bir kahramandan beş tanesi, zaten Yılmaz tarafından, çekimde kolaylık olsun diye daha önceden öldürülmüşlerdi; şimdi yine bir sansür sahne, çöp kutusuna atılıyordu. Sonunda senaryo bir kez daha allak bullak oldu, hallaç pamuğu gibi atıldı, birçok sahnenin yeri değişti, geriye kalan altı kahramandan sadece dört tanesi hayatta kaldı. Diyaloglar çıkarıldı, yeni diyaloglar eklendi… Müziklerle beslendi; halı gibi film baştan dokundu. Yepyeni bir biçim, yepyeni bir ruh kazandı. Dinamik, enerjik bir yapıya kavuştu. Bitmiş olarak ilk seyrettiğimde gözlerime zor inandım. Bu bir mucizeydi… Yılmaz, çöpe giden yüzlerce metre negatife, makasın hışmına uğrayarak kuşa dönen eserine bakarken, kanadı kırık bir kuş gibiydi. Hüzünle; «Ah, bir de bu filmi ben çekebilmiş olsaydım!» dedi.” (Cumhuriyet, 21.10.1994)
Şerif Gören’in çektiği materyaller, Yılmaz Güney tarafından ameliyat masasına yatırılarak yeniden kesilip biçilip seslendirilmiş, filme yeni bir ruh kazandırılmıştır! Şerif Gören’in “Yol” filminde yaptığı yönetmenlik, filmin senaryosunu seçme, buna göre çekimleri yönetme, çekimler bittiğinde kesim, biçim ve seslendirme işlerini yönetme şeklinde değil, Yılmaz Güney’in tavsiyeleri doğrultusunda çekimleri yapma şeklinde bir yönetmenliktir. Bu anlamda “Yol, gerçekte kimin filmi?” diye sorulacak bir soruya verilecek en doğru yanıt, Yılmaz Güney’in filmi şeklinde olmalıdır! Bu yanıt, tabii ki filmin kaba materyalinin Şerif Gören tarafından başarılı bir şekilde çekildiği gerçeğini dışlamaz…
* * *
Benzer bir tartışma, “Yılmaz Güney’in Türk sinemasındaki yeri” tartışmasında da yürümektedir! Bazı sinemacılarda ve özellikle devrimciler arasında “Yılmaz Güney dışında pek bir şey yok, onun yeri doldurulamaz” gibi anlayışlar varken; bazı sinemacılar arasında da “Yılmaz Güney, diğer yönetmenlerden daha başarılı değildir, onun başarısı siyasi yanını öne çıkarmasında yatmaktadır” şeklinde görüşler yaygındır…
Bu anlayışların ikisi de yanlıştır!
Biz, Yılmaz Güney’in oynadığı rolü ve sinemadaki yerini olduğundan daha olumlu gösteren anlayışa karşı olduğumuz gibi, onun oynadığı rolü ve sinemadaki yerini olduğundan daha olumsuz gösteren anlayışa da karşıyız.
Sinema alanında ülkemizde kuşkusuz Yılmaz Güney dışında da bir dizi başarılı yönetmen vardır ve bu yönetmenler tarafından sayısız iyi filmler çekilmiştir. Bir çırpıda Lütfü Akad, Metin Erksan, Atıf Yılmaz, Şerif Gören, Ali Özgentürk, Ömer Kavur, Yavuz Turgul, Erden Kıral, Ertem Eğilmez gibi bir dizi filmciyi bu kategoride sayabiliriz. Yani Yılmaz Güney “tek” değildir! Fakat diğer yandan Seyit Han, Umut, Sürü, Düşman, Yol gibi Yılmaz Güney imzası taşıyan filmler, bugün hâlâ kalite düzeyi bakımından aşılamamış olan filmlerdir. Bu yönüyle tek olmasa da, Yılmaz Güney, diğer başarılı yönetmenler arasında sivrilen, öne çıkan bir konuma sahiptir.
Bu tür değerlendirmelerde ve tartışmalarda düşülen en büyük yanlışlardan biri, Yılmaz Güney’in sanatçı yanının siyasi yanından ayrı ele alınmasıdır ve hatta siyasi yanının yok sayılması veya unutturulmaya çalışılmasıdır.
“Halkın sanatçısı halkın savaşçısıdır” şiarını kendine rehber edinen Yılmaz Güney, komünist bir sanatçıdır! Umut, Sürü, Düşman, Yol gibi filmlerde, onun sahip olduğu siyasi bakış açısının derin izlerini görürüz. O, kendini sadece sanatla da sınırlamamış, siyasi görüşleri doğrultusunda örgütlenmelere gitmiş, yayın organları çıkarmıştır.
Yılmaz Güney, son nefesine kadar sınırsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya özlemine bağlı kalmış, bu uğurda militan bir mücadele yürütmüştür. Yılmaz Güney’in gerçek büyüklüğü ve onu diğer yönetmenlerden ayıran asıl nokta işte budur ve bu yönüyle Yılmaz Güney ne yazık ki tektir ve hâlâ aşılamamıştır!
17.6.1997