şimdi bir uçurumdayız elele…
özgürlük kokan dikenlerle sarılmışız.
sokaklarda tankla gezinti özgürlüğü…
kovan saçma özgürlüğü…
öldürme özgürlüğü…
işkence özgürlüğü…
dilimizde türkümüz yok
çakıl taşlarına basa basa gidiyoruz.
şimdi bir çukura vardık elele…
sessiz kalabilmek erdemdir…
onlar bağıra bağıra söylesinler
adımızı
isimsiz bir taşla gömülmekte var elbet
sabırlı emekle örülen pamukla
kim bilir daha bir kurşun bile atmadan
ilk ölen olabilirsin
ses eklemek erdemdir bir sese…
ne diyeyim sana… söyle kardeşim
aynalara baktın
bakmadın ardına takılan susuşa.
sen hiç yürürken parke taşları saydın mı…
düşündün mü parmak izlerini
ya kumu, betonu…
sen hiç türkü söyledin mi…
bağırarak, sesin kısılana kadar.
ne demeyeyim sana… kendinden, söyle
nice günler kaldı geride…
ölümler, toprak, sağanak yağmur
dışımız içimiz geride
dışımızda içimizin biçimsiz gölgesi
hani yalan ya…
çevirsem diyorum tersine
gölge döner mi gerçeğe…
nice günler şimdi ileride.
ses mi olsa her şey ne…
masam çorabım duvar rengim
ulaşır o zaman sana… belki
ölmezsin artık.
çevirsem diyorum tersine
ölümüz kaç hayat eder…
elden ele, el-ele.
GÜNEY YILMAZ, 20.12.2004