Frankfurt Kitap Fuarı 2009’dan Notlar
Dünyanın en geniş katılımlı Kitap Fuarı olan “Frankfurt Kitap Fuarı” 2009’da 14-18 Ekim tarihleri arasında yapıldı. Her zaman olduğu gibi fuarın ilk üç günü basına ve yayıncılık alanında profesyonellere, son iki günü de herkese açıktı.
Geçen yıl Türkiye’nin onur konuğu olduğu fuarın bu yılki onur konuğu Çin’di.
Biraz istatistik:
Bu yılki fuara Almanya’dan 3.312, Almanya dışındaki 99 ülkeden 4.402 olmak üzere toplam 7.314 Yayınevi katıldı. Bu geçen yıla göre (7.373) % 0,8 civarında bir gerileme anlamına geliyor. Fakat dünyanın içinde bulunduğu ekonomik krizde diğer dallarda gerileme ile karşılaştırıldığında bu krizin Yayınevi faaliyetleri bağlamında henüz büyük bir etki yapmadığının işareti olarak görülebilir.
Bu yılki fuara toplam 100 ülke katıldı. Bu ülkelerden 74’ü “ulusal sergi”ler açtılar. Katılan ülke sayısı geçen yıl da 100’dü.
Katılan Ülkeler ve her ülkeden katılan Yayınevi sayısı şöyleydi:
Arnavutluk (1), * Cezayir (4), *Arjantin (17), * Ermenistan (5), * Azerbaycan (4), * Avustralya (50), * Avusturya (135), * Bahreyn (4), Bangladeş (1), * Beyaz Rusya (6), * Belçika (58), * Bosna&Hersek (6), * Brezilya (27), * Bulgaristan (9), * Kanada (61), Şili (1), * Çin (274), * Kolombiya (6), * Hırvatistan (7), * Küba (4), * Çek Cumhuriyeti (15), * Danimarka (41), * Dominik Cumhuriyeti (4), Ekvador (1), * Mısır (13), * Estonya (5), * Faroe Adaları (4), * Finlandiya (14), * Fransa (208), * Gürcistan (4), Almanya (3.312), Gana (2), * Yunanistan (20), Hong Kong (15), * Macaristan (22), * İzlanda (5), * Hindistan (36), * İran İslam Cumhuriyeti (18), * Irak (5), * İrlanda (15), * İsrail (13), * İtalya (320), Jamaika (1), * Japonya (41), Ürdün (1), * Kazakistan (4), Kenya (4), Kore DHC (1), * Kore Cumhuriyeti (34), Kosova Cumhuriyeti (1), * Kuveyt (4), * Letonya (9), * Lübnan (9), * Lichtenstein (5), * Lituanya (7), * Lüksemburg (10), * Makedonya (10), * Malezya (7), Fas (1), * Meksika (12), Moldova (1), Mozambik (1), Nepal (1), * Hollanda (125), * Yeni Zelanda (9), * Nijerya (8), * Norveç (8), * Uman (4), * Pakistan (5), Filistin (1), * Peru (5), Filipinler (2), * Polonya (29), * Portekiz (9), * Katar (4), * Romanya (9), * Rusya (46), * Suudi Arabistan (6), Sırbistan (9), * Singapur (16), * Slovakya (12), * Slovenya (9), * Güney Afrika (20), * İspanya (265), Sri Lanka (2), * İsveç (41), * İsviçre (178), Suriye (2), Tayvan (26), * Tayland (6), * Türkiye (41), Uganda (1), * Ukrayna (12), Birleşik Arap Emirlikleri (15), İngiltere (809), Amerika BD (624), Özbekistan (11), Vatikan Şehri (3), * Venezüella (5), * Vietnam (5).
* işaretli devletler “ulusal fuar” alanlarında değişik yayınevlerini bir alanda birleştirmişti. Türkiye açısından bu her yönelimden yayınevinin aynı alanda yan yana bulunması anlamına geliyordu.
İstatistiklerde yer alan bu devletler dışında Kuzey Kıbrıs ta, KKTC olarak bir stant açmıştı. Herhalde devlet olarak tanınmadığı için, resmi istatistiklerde varlığı görünmüyordu.
Türkiye’nin Frankfurt Kitap Fuarına 41 yayınevi ile katılması, en fazla yayınevi sıralamasında 13. sırayı İsveç ve Japonya ile paylaşması geçen yılki “Onur Konukluğu”nun devamında bu fuarın öneminin kavrandığının bir işareti olarak görülebilir.
Frankfurt Kitap Fuarı 2009’da toplam 401.932 ayrı kitap sergilendi. Bunların 123.823’ü ilk kez Frankfurt Kitap Fuarında piyasaya sunuldu.
Kitap Fuarın’ı bu yıl toplam 290.469 kişi ziyaret etti. Bunun 181.000’i basın ve yayın alanında faaliyet gösteren profesyonellerdi.
{rokzoom}images/stories/frankfurt2009_cin.jpg{/rokzoom}
Onur Konuğu Çin …
Geçen yılki onur konuğu gibi, bu yılki onur konuğu da zorlu bir konuktu.
Frankfurt Kitap Fuarı, sözün, düşüncenin, yayıncılığın özgürlüğünü savunduğu iddiasında olan bir kurum. Çin ise bütün batı dünyasında emperyalist medyanın bu konularda eleştiri ve saldırı merkezinde duran ülkelerden biri. Çin’de bilindiği gibi yayıncılık devlet tekelinde ve devlet siyasetinin uygun görmediği eserlerin legal olarak yayınlanma şansı yok. Bu anlamda sansürün en yoğun uygulandığı ülkelerden biri Çin.
Çin’de legal yayınlanma şansı bulamayan kimi eleştirici, liberal burjuva ve antikomünist aydınlar Çin’i terk edip yabancı ülkelerde, öncelikle ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa’da yerleşik olarak Çin dışında bir “Çin Muhalif Edebiyatı” yarattılar. Ve batı dünyasında Çin edebiyatı denince akla önce bunların son dönemde yayınlanan eserleri geldi. Bu kesim Çin’in 2009 yılında Frankfurt Kitap Fuarına onur konuğu olarak davet edileceği belli olduktan sonra bu davetin yanlışlığını ortaya koymak için bir kampanya yürüttü. Kampanya’nın temel gerekçelendirilmesinde Frankfurt Fuarı’nda Çin’deki sansürcülere uluslararası bir forum sunulmasının onlara destek anlamına geleceği ileri sürülüyordu. Buna karşı Fuar düzenleyicileri “Onur Konuğu” uygulamasının – ki bu uygulamada onur konuğu olan ülke, fuar düzenleyicileri ile birlikte, o yılki fuarın ortak düzenleyicisi oluyor, kendi programını bütünüyle kendi belirliyor, fuarın diğer bölümleri hakkında da bir çeşit veto hakkına sahip oluyor- hep onur konuğunun dışa açılmasına hizmet ettiğini, bu dışa açılışın ise kültür hayatında olumlu dönüşümlere yol açtığını savundular. Fuar yönetimi sözcüsü Thomas Minkus Çin’in onur konuğu olarak davetine gelen eleştirilere, Çin’in anda Çin’de yaşayıp da Çin dışında da ünlü sanatçılarından Ai Weiwei’ın “Bir şeylerin olması, hiçbir şey olmamasından iyidir” sözleri ile, Çin’den fuara 300’e yakın yayınevinin ve 2200 kişilik bir delegasyonun, 50’den fazla yazarın katılacağı bilgileri ile yanıt veriyordu.
İlk çatışma ve yön belirleme…
Fuar’ın öncesinde fuarı hazırlamak için de yapılan bir sempozyumda resmi Çin ile, yurtdışındaki muhalif Çin arasında ilk çatışma, bu çatışmada Frankfurt Kitap Fuarı yönetiminin çaresiz hali yaşandı ve fuarın nasıl geçeceğinin ilk habercisi oldu.
Fuar yönetimi Çin Kültür Bakanlığı ile yaptığı anlaşmada, Fuarı tanıtmaya yarayacak olan “Çin ve Dünya” başlıklı bir sempozyum düzenlenmesi konusunda anlaşma yapmıştı. Bu sempozyuma konuşmacı olarak davet edilecekler konusunda Fuar yönetiminin Çinli düzenleyicilere danışmadan yaptıkları listedeki iki isme Çin itiraz etmiş, bunun üzerine Fuar yönetimi bu iki yazara yaptığı daveti yinelememişti. Buna rağmen bu iki yazar, Alman PEN’inin ve Kitapçılar Borsası Birliği’nin daveti üzerine sempozyuma gelmişlerdi. Söz konusu yazarlar Çin’de eleştirel bir dergi çıkardığı için tutuklanan ve daha sonra kendi isteği üzerine ABD’ye sürülen ve Çin’e geri dönmesi yasaklanan, 2000 yılından bu yana ABD’de yaşayan Bai Ling ve Çin’de eleştirel tavırları nedeniyle yayınlanmayan Dai Quing idi. PEN’in ısrarlı çabaları sonucu sempozyumun başında sempozyum başlamadan bir açıklama yapmaya başladılar. Bunların açıklamasının başladığı anda podyumdaki Çin delegasyonu ve salondaki resmi Çin temsilcileri, onlarla birlikte gelenler salonu terk ettiler.
Salonda yaşanan bir şaşkınlık ertesi, panik içinde çözüm aranmaya başlandı. Sonunda Frankfurt Kitap Fuarı Yöneticisi Jürgen Boos, Sempozyum öncesi açıklamanın birlikte düzenleyici Çin delegasyonu ile konuşulmamış olduğunu, bunun yanlış olduğunu açıkladı ve Çin delegasyonundan özür diledi. Bu özür ertesi Çin delegasyonu salona döndü ve programa geçildi. Çin delegasyonu adına konuşan Çin’in eski Almanya Başkonsolosu Mei Zhaoorong, kendilerine yapılan bir haksızlığı protesto etmek için salonu terk ettiklerini kamuoyu önünde açıklanan özür üzerine salona döndüklerini açıklayarak sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz buraya bize verilecek demokrasi derslerini dinlemeye gelmedik. O devir kapandı artık! Dai Quing ve Bai Ling’te tabii görüşlerini söyleyebilirler. Fakat 1,3 Milyar Çin’li adına değil! Onlar ancak kendi adına konuşabilirler.”
Protesto tavrı, ardından takınılan bu tavırla verilen mesaj açıktı: Eğer istiyorsanız yurtdışındaki Çinli Muhaliflerle “Çin ve Dünya” sempozyumu yapabilirsiniz! İsterseniz onlarla Fuar da yapabilirsiniz! Ama bizsiz, yani resmi Çinsiz !
Fuar düzenleyicileri için bu ya sözün özgürlüğünü ilkeli savunma adına Resmi Çinsiz, bu anlamda “Onur Konuğu” olmayan bir fuar yapma; on yıldır sürdürülen hazırlığı bir kenara koyma; ya da Çin delegasyonuna danışmadan ve onların onayını almadan hiçbir adım atmama anlamına geliyordu. Kitap pazarlamacıları açısından hem Çin pazarına girmenin, hem de Çin edebiyatının daha yoğun çevrilmesi ve satışa sunulmasının bir aracı olarak düşünülen fuar birinci seçeneğin seçilmesi halinde bu işlevini yerine getiremezdi. Sonuçta Frankfurt Kitap Fuarı’nın düzenleyicileri kapitalist mantığa uygun olanı yaptılar. Bu ilk çatışma kitap fuarının nasıl geçeceğinin ilk habercisi oldu. Kitap fuarında iki Çin olacaktı: Birincisi Çin’den büyük bir delegasyonla gelen resmi devlet siyaseti savunucusu ve fuarın ortak düzenleyicisi Çin. İkincisi insan hakları savunucusu örgütlerin ve dinci, militan antikomünist örgütlerin çatısı altında fuara katılacak olan yurtdışındaki Çinli muhaliflerden oluşan Çin. Resmi Çin, hiç bir şekilde muhalif Çin ile yan yana gelmeyecekti. Frankfurt Kitap Fuarı’nda muhaliflerle, resmi Çin’i yan yana getirip, tartıştırma hesabı yapanlar yanlış hesap yapmışlardı. Çin delegasyonunun sempozyumdaki tavrı bunu net olarak gösteriyordu.
Jürgen Boos’un özür tavrı, gerek yurtdışındaki Çinli Muhaliflerin, gerekse Alman PEN Kulübü yöneticilerinin, ayrıca bir dizi Alman aydını, bu arada Hristiyan Demokrat Partili Frankfurt belediye başkanının da eleştirisine uğradı. Bu tavır ‘Çin’in baskıcı yönetimi ve onun temsilcileri önünde diz çökmek’, ‘Frankfurt Kitap Fuarı’nın özgürlükçü geleneğinin terk edilmesi’ vb. olarak adlandırıldı.
Bir açıklama denemesi…
Frankfurt Kitap Fuarı’nın açılış basın toplantısında yaptığı konuşmada fuar yöneticisi Jürgen Boos, tavrını açıklamaya çalışıyor ve kendine yönelen eleştirilere de –adını vermeden- yanıt veriyordu. Konuşmasında Jürgen Boos şunlara değindi:
“Bizim branşımız köklü bir değişim içinde bulunuyor. Bu değişim internet ve dijitalizasyon tarafından gerçekleştiriliyor. Avrupa’da yaşayanların %90’u interneti kullanıyor. Almanya’da genç nüfusun % 95’i internetsiz bir hayat düşünemediğini söylüyor. Web televizyonu belirleyici medya olmaktan çıkarma yönünde gelişiyor.
Köklü değişim. Bu, bu yılki onur konuğumuz Çin için de geçerli bir kavram.
Bayanlar ve Baylar, sanıyorum ki bu yılki fuarımız son yılların en heyecanlı, en meraklandırıcı fuarı olacak. Bu fuarın arifesinde fuar yönetiminin Çin gibi ikircikli bir konukla doğru bir seçim yapıp yapmadığı konusunda tartışmalar yürütüldü. Eğer biz Çin’de epey tartışmalı bir yazar olan Yan Lianke’nin şu sözlerinde dile gelen umuda cevap olabilirsek çok şey kazanmışız demektir:
‘Ben inanıyorum ki, kitap fuarına katılış bizde yayınevi faaliyetinin dışa açılmasına hizmet edecektir ve bu biz yazarlar için gayet iyidir.’
Çin’e hayranlık besleyebilirsiniz, ondan korkabilirsiniz, onu eleştirebilirsiniz, fakat Çin’i yok sayamazsınız. Çin bizi büyülüyor ve bizi şaşırtıyor – Bu meydan okumayı kabulleniyoruz.
(…) Kitap Fuarı her şeyden önce ulaşılmayan edebiyata ulaşmanın aracı.
Şu kitaba bakın. Bu Almanya’da yayınlanmış olan Afrika, Latin Amerika ve Asya edebiyatı eserleri katalogu. Bu kitapta Çin’den yayınlanmış toplam 80 kitap var.10 katalog sayfası. Bu fuar ertesinde bu sayı 400’e çıkacak. Yapmak istediğimiz tam da budur – bir ülkenin edebiyatını algılamayı ve onunla diyaloga girmeyi sağlamak.
Fuar açık kuralları olan bir kültürel tartışma platformudur. Ama o Birleşmiş Milletler Örgütü değildir. Biz çelişmeleri gösterebiliriz. Fakat onları çözemeyiz.
(…) Kitap Fuarı siyasi bir tartışma başlatabilir. O bütün katılımcılar açısından rahatsız edici olabilir. O eleştiriye uğrayan ülkelerle de ilgilenebilir. Kuşkusuz fazla eleştiri toplamayan ülkeler de – örneğin Avusturya veya Danimarka – “onur konuğu” olarak seçilebilir, bu gibi ülkeler dışına çıkılmayabilirdi. Bunun yerine fakat bilinçli olarak hep bize yabancı olan ve bir değişim süreci içinde bulunan ülkeleri – örneğin İran, Türkiye, Güney Kore veya Hindistan – tercih ettik.
Yanlış anlaşılmaması için: Biz Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki insan hakları ihlallerini ve düşünce ve basın özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaları şiddetle kınıyoruz! Nahoş konuların adlandırılmaması bugüne dek hiçbir değişim sürecini hızlandırmamıştır, fakat açıklık bunu yapmıştır.
“Yakınlaşma yoluyla dönüşüm” çokça kullanılan bir deyimdir. Ve bizim yaptığımız budur. Bizde bunun yerine “Edebiyat yoluyla yakınlaşma” da diyebiliriz.
Kitap fuarı, değişik seslerin duyulmasına dikkat ve buna hizmet etmelidir.
O belirlenmiş kuralları olan bir tartışma platformu olarak fikir özgürlüğünü garanti etmelidir. Bunun bizim bu yılki onur konuğumuz Çin’le bağıntılı olarak anlamı şudur: Biz Halk Cumhuriyetinin resmi programına paralel olarak Çin’li göçmen yazarların, Rejim eleştiricilerinin, kültür gruplarının ve insan hakları örgütlerinin yaklaşık 250 toplantısına fuar alanında yer vereceğiz. Alman ve Çin’li Gazeteciler web sitelerinde Frankfurt Kitap Fuarından canlı yayınlar yapacaklar ve fakat aynı zamanda Çin’den ve Çin üzerine de eleştirici, çok yönlü ve özgür yayınlar yapılacak.
Bütün bunlara rağmen Fuar tabii ki onun esas konusu üzerinde yoğunlaşacak: Edebiyat.
(…) Fuar şimdi 60 yıldır özgür tartışma ve provokasyon geleneğini yaşatıyor. Bu bilinçle hepimiz için yaratıcı, barışçı, fakat zıtların tartışıldığı ve her zaman rahatlatıcı olmayan bir kitap fuarı diliyorum.”
Jürgen Boos’un bu açıklaması bu yılki fuarın “Onur Konuğu” açısından paralel yürüyecek ve aralarında kesişme noktaları ve doğrudan tartışma olmayacak iki ayrı fuar olarak yürüyeceğinin resmi açıklaması idi.
Hem “Gelenek” hem de “Yenilik” te Çin…
Frankfurt Kitap Fuarı’nda “onur konuğu” konumu Çin’in yönetici kültür politikacıları açısından, Çin edebiyat ve kültürünün batıda son on yıllardaki en yoğun görücüye çıkması olarak değerlendiriliyor, çok önemseniyordu. Batıda ilk kez bu kadar yoğun bir tanıtım söz konusuydu. Yalnızca Fuar etkinliği için 2000’e yakın kişiden oluşan bir resmi delegasyon vardı. 2000 kişilik delegasyonun 150’sini aktif sanatçılar oluşturuyordu. Tanıtım çalışmaları yalnızca fuar dönemi ve fuar alanı içinde kalacak biçimde düzenlenmemişti. Fuar alanı dışında, Frankfurt ve çevresinde düzenlenen sergi, okuma, enstalasyon vb.’ni içeren 300’e yakın etkinlik de tanıtımın bir parçası idi. Kısaca bu yılki Frankfurt Kitap Fuarı Çin Kültürü ile tanışma açısından bulunmaz bir fırsattı. Birbirine paralel olarak yürüse de hem resmi Çin Kültürünü, hem de resmi Çin Kültürü’nün yok saydığı, buna karşı batılı medyada çağdaş Çin Kültürü olarak tanıtılan muhalif göçmen Kültürünü de tanıma imkanı vardı.
Onur Konuğu olarak Resmi Çin’in Fuar etkinlikleri “Gelenek ve Yenilik” ana başlığı altında toplanmıştı. Fuarın Onur Konuğuna ayrılan Forum bölümünde Li Jiwei’ın gerçekleştirdiği “Kitap Dağı” isimli enstalasyon adeta hem gelenek, hem de yenilikte Çin’in batıya meydan okuması idi.
Harf – Yazı – Yazı Aracı – Kağıt – Kitap… Bunlar kültürün en önemli taşıyıcıları. Ve Avrupa çokça “kitap baskısı”nı bulmakla övünen, kendi kültürünün üstünlüğü ile övünen, herkese kültür dersi veren bir konumun savunucusu. Li Jiwei enstalasyonunda batıya bir alçakgönüllü olması gerektiğini gösteriyor adeta.
Enstalasyonun dört temel unsuru var:
Kağıt: Enstalasyonun çevresinde sergilenen arkeolojik bulgular ve bilgilerden- eğer önceden bilmiyorsak- kağıdın Çin’de bulunduğunu öğreniyoruz. Havaya atılmış buruşuk bir kağıt parçası 300 m²’lik bir çadır damı gibi alanın üzerini kaplıyor. Bir kitap dağının silueti üstten bakıyor size.
Bir damla mürekkep/boya: Fırçayla yazı ilk Çin yazısı. Bir damla mürekkep/boya enstalasyonun ikinci temel unsuru. Sergi alanının ortasında etrafı tahta oyma Çin harfleri ile çevrili içi su dolu, dibi kağıt beyazı bir havuz var. Video ile bir damla boya yansıtılıyor suyun yüzeyine. Aynı zamanda gerçek bir su damlacığı damlıyor suya. Çevredeki sergide binlerce yıl öncenin boya teknikleri ve binlerce yıl önce kullanılan fırçalar sergileniyor.
Bir harf resmi: Çince harfler resimler gerçekte. Çince yazı resim yazısı. Her kavram stilize edilmiş belli bir resimle ifade ediliyor. Ortadaki havuzun çevresi tahta oyma 1000 harf bloğu ile çevrilmiş. Blokların yerini değiştirebilirsiniz. Üzerine çıkıp gezinebilirsiniz. Ya da benim yaptığım gibi her biri bir sanat eseri olan bu “harfleri”, bunların ardındaki insan emeğini hayranlıkla seyredebilirsiniz. Çevredeki sergide ilk Çince harf/resimlerin İsa’dan Önce 3500 yılına kadar uzandığının bilgi ve bulguları sergileniyor. Hani ilk yazı Sümerler tarafından İ.Ö. 3000’de bulunmuştu? Anlaşılan Batı kendi Kültür tarihini, kendini dünya yerine koyduğu için, Dünya Kültür Tarihi ile eşitliyor! Ama dünya batıdan çok büyük!
Bir kitap: Enstalasyon için özel olarak ciltlenmiş bir çok sayfası boş, gezenleri sayfaları karıştırmaya, isterse doldurmaya çağıran 10 bin kitap adeta bir nehir gibi kıvrılarak akan bir kitaplık düzeninde mekanı bölüyor ve tamamlıyor. Çevredeki sergide Çin’de ilk kitap baskısının İ.Ö. 450 yılında olduğunu, resim harflerin kalıba dökülerek, bu kalıpların dizilmesinin ve kitap baskısında kullanılmasının Gutenberg’in matbaayı bulmasından 1900 yıl eski olduğunu öğreniyoruz. Çevredeki sergide bunun dışında Çin’de yayınlanmış eski ve çağdaş kitaplar sergileniyor. Burada bir zamanlar Çin Yayıncılığının en yaygın eserleri, Mao’nun eserleri yok. Anlaşılan andaki yönetimce “uygun” görülmeyen kültür ve yayın faaliyeti yok sayılıyor.
Enstalasyon’un gelenekle ilgili bölümü öğrenmeye açık olanlara bir şeyi açık gösteriyor: Çin, kültür geleneğinde Avrupa’dan çok ileriydi.
Enstalasyonun ikinci bölümüne, kitaplığı izleyerek varıyorsunuz: Dijital, elektronik kitap bölümü. Üzerinde mavi bir ışıkta sürekli ve birbirinin içine geçerek akan Çince ve İngilizce datalar bulunan yatay bir platform sizi her tarafında tavanda asılı e-kitaplar olan virtüel alana götürüyor. Çevredeki sergide Çin’in şu anda e-kitap alanında en ileri tekniği en yoğun kullanan ülke olduğunu öğreniyorsunuz.
Yani Li Jiwei’ın enstalasyonunun “yenilik” ile ilgili bölümü de, batılı izleyiciye, ‘biz yalnızca gelenekte değil, yenilikte de sizden ileriyiz’ diyor. Anlayana.
Fuar alanında Resmi Çin…
Fuar alanında Forum’daki enstalasyon ve sergi dışında (ki burada ayrıca resmi Çin yazarlarının okumaları vardı) 1.200 m²’lik bir sergi alanında 255 Çin yayınevi bir bölümü yabancı dilde de yayınlanmış toplam 7600 kitap sergilediler. Bu kitaplar edebiyat ve okul kitapları dışında, turistik kitaplar, yemek kitapları, tarih ve sanatla ilgili kitaplardı. Az sayıda siyasi kitap içinde Teng Hsiao Ping’in yabancı dillerde yayınlanmış kitapları vardı. Mao’nun herhangi bir kitabına bilinçli olarak aramama rağmen, sormama rağmen rastlamadım. Sorduğum sergi “sorumluları” ya bilmediklerini söylediler, bir bölümü ise neden yok sorularına “yorum yok” biçiminde diplomatik cevaplar verdiler.
Almanca basılmış olan Fuar Programında, Çin Pavyonu’ndaki resmi toplantılar çerçevesinde
yer alan ve benim için ilgi çekici olan, katılmak için gittiğim iki toplantıda yaşadıklarım Çin resmi delegasyonunun tavrı açısından ilgi çekici ve bilgi vericidir.
Sözünü ettiğim toplantılardan ilki “Çin Ekonomisi üzerine Almanca dilinde yayınlanmış olan yeni kitaplar” hakkında Basın Toplantısı idi. Programdaki toplantı yerine, toplantı saatinden 5 dakika önce gittim. Ortada kimselerin olmaması şaşırttı beni. Çin pavyonunun ana danışma merkezine giderek programdaki toplantının akıbetini sordum. Reyondakiler daha önce gittiğim yeri –ki programda zaten yazılı idi- tarif ettiler bana. Oradan geldiğimi ve kimsenin olmadığını söylediğimde enformasyondan bir görevli ile sorumlu aramaya başladık. Sonunda genel reyon sorumlusunu bulduk. Sorumlu önce Almanca Programa baktı. Sonra kendi Çince Programında aramaya başladı. Sonunda kendi Çince Programında söz konusu Basın toplantısının yer almadığını açıkladı. Kendileri için geçerli olanın da kendi Çince programları olduğunu belirtti.
Toplantılardan ikincisi ise “Mao dönemi sanatı dünyayı dolaşıyor” başlıklı “Hunan Publishing Investment Holding Group”un düzenleyici olarak göründüğü Konferans idi. Bu konferansın yapılacağı yere gittiğimde de yine ortalıkta kimselerin olmaması şaşırttı beni. Ne de olsa Resmi Çin pavyonu açısından Mao dönemi ile ilgili ilan edilmiş tek toplantı idi bu. (Muhalif göçmenler açısından Mao dönemi, özellikle de Kültür Devrimi dönemi zaten boğalar için kızıl çuha ne ise o! Korkunç bir kızgınlıkla saldırılan, hiçbir olumluluk olmayan “yitirilmiş” bir dönem. Sınırsız bir antikomünizm belirliyor bunların tavrını. Bu yüzden onların toplantı programlarında da bu dönemle ilgili özel bir toplantı yoktu. Yalnızca geçerken küfür edilen bir dönem onlar için bu dönem.) Bu kez deneyimli olduğumdan hemen ana danışma merkezine giderek, Çince Programla karşılaştırma talep ettim. Danışmada çalışanlar söz konusu Program maddesinin Çince Programda da yer aldığını açıkladılar. Yeniden sorumlu peşine düştük. Bu kez Resmi Çin delegasyonunun esas sorumlusu geldi. Söz konusu toplantının düzenleyiciler tarafından iptal edildiğini açıkladı; nedenini sorduğumda, neden açıklamak gerekmediğini belirtti “no comment” dedi ve gitti.
Yani kısacası Resmi Çin delegasyonu bildiğini yapan ve toplantıları vb.’ni iptal ettiğinde, iptal ettiğini, nedenini vb. açıklama ihtiyacı duymayan, adeta “siz kim oluyorsunuz, biz dünyanın merkeziyiz” diyen bir konumda idi.
Yapılan eleştiriler yokmuş gibi davranılıyor, sorulan sorulara cevap verilme ihtiyacı vb. duyulmuyordu.
Diğer yandan muhalif göçmen sanatçıları ve onların destekçileri bağlamında Resmi Çin delegasyonunun tavrı zaten daha fuar öncesi yapılan sempozyumda belli olmuştu: Bu kesim ciddiye ve dikkate alınmıyor, hiçbir şekilde yan yana gelmemeye özen gösteriliyor, aslında yok sayılıyor, öyle davranılıyordu. Bunun sonucunda bu iki kesimin yan yana geldiği hiçbir toplantı olmadı. Ortaya kimi komik durumlar da çıktı.
Bütün Fuar boyunca Alman Devlet TV’nun iki kanalının kültür redaksiyonları fuardan canlı yayınlar yaptılar. Bunlardan biri Aspekte isimli programdı. Program yapımcıları daha önce bütün katılımcıların katılacaklarını yazılı olarak belirtmiş oldukları bir tartışma programı hazırlamışlardı. Programda Çin’de uzun süre yaşayan iki Alman yazar, Berlin’de yaşayan ve Çin kökenli göçmen bir kadın yazar/çevirmen, resmi Çin delegasyonu içinde yer alan ve Almanya’da da “Kızıl Tarla” adlı – filme de çekilmiş olan- romanıyla ünlü olan Mo Yan’ın yer alacağı ilan edilmişti. Toplantı Mo Yan’sız yapıldı. Sunucu Dieter Moor Mo Yan’ın daha önce geleceğini yazılı olarak açıkladığı bu toplantıya, Resmi Çin delegasyonu ile birlikte “Goethe’nin izinde Frankfurt” gezisinde olduğu için gelemeyeceğini bildirdiğini açıklayarak başlattı toplantıyı. Nasıl olmuştu da, Çin’in anda yaşayan en ünlü yazarı Mo Yan turistik turu TV’de yayınlanacak böyle bir toplantıya tercih etmişti. Bu sorunun cevabı programda ilan edilmemiş bir kişinin, Londra’da yaşayan muhalif göçmen Çinli yazar Yang Lian’ın da bu toplantıya katılması idi. Bu durumda Resmi Çin’in olmadığı toplantıda Çin’de kültür alanında tam bir mezar sessizliği olduğu yönünde getirilen suçlamalara tavır takınan uzun süre Çin’de yaşayan Tilman Spengler (Bir zamanların hızlı Maoisti; SPD/Yeşiller hükümeti döneminden bu yana Dışişleri Bakanlığının Çin danışmanı olarak görev yapıyor) ve Christian Y. Schmidt (Almanya’da yayınlanan Aylık mizah yayın organı Titanic redaktörlerinden) oldular. Tartışma batılı aydınların ve hükümetlerin Çin’e baskı yapmasını talep eden Çinli muhalif göçmen yazarla, “Çin dostu” iki Alman yazar arasında tartışma biçiminde geçti. Bu arada Christian Y. Schmidt şu ilginç açıklamayı yaptı: ‘Aslında Çin’in boyutlarını iyi kavramamız gerekir. Coğrafi olarak Çin bütün Avrupa + Kuzey Afrika’ya eşit büyüklüktedir. Nüfus olarak bütün Avrupa + ABD + Rusya’ya bir kaç yüz milyon daha eklerseniz Çin’in nüfus büyüklüğüne erişirsiniz. Evet Çin’de yayıncılık devletin tekelindedir. Devlet tekelinde ne basılacağına devlet karar verir. Bu anlamda sansür vardır. Muhaliflerin devlet yayınevlerinde basılma şansı yoktur. Fakat Çin’de çok yaygın bir de “yer altı” yayıncılığı vardır. Hem basılı kitap, hem elektronik taşıyıcılar (CD-DVD) açısından bugün Çin pazarının en az % 80’i bu “yer altı yayıncılığı” tarafından beslenmektedir. Bugün Çin’de herhangi bir kitabın veya CD’nin, DVD’nin çok satmasını istiyorsanız yapacağınız bir şey vardır: Bunun yasaklanmış olduğunu yaymanız. Nasıl oluyor bilemiyorum ama bir günden ertesi güne Pazar “yasaklanmış” olan meta ile doluyor. Yasağı ve sansürü bütün ülke çapında gerçekleştirmek maddeten imkansızdır.”
(Daha sonra muhaliflerden Bai Ling’in yaptığı bir toplantıda gerçeklik derecesini sorduğum bu değerlendirme hakkında Bai Ling de bu tespitin doğru olduğu değerlendirmesini yaptı.)
Resmi Çin’in düzenlediği okumalar ve diğer etkinlikler genelde tartışmasız, çoğunluk katılımcısı Çin delegeasyonundan insanların olduğu etkinlikler biçiminde geçtiler.
Fuar alanında Resmi Çin kitap pavyonu ve toplantılar dışında, Atrium’da Pekin Operası örnekleri sundu, bunun yanında el sanatlarını, bu bağlamda da çoğunlukla ulusal azınlıkların yaşadığı bölgelerin el sanatlarını, getirdiği sanatçılar üzerinden sundu.
Kapanış Basın Toplantısı:
Fuar boyunca Çin delegasyonu her gün basın toplantısı düzenleyerek o günkü Fuar programı hakkında bilgi verdi. Fakat daha ilk basın toplantısında bu basın toplantılarında hiçbir soruya –daha doğrusu cevap vermek istemedikleri hiçbir soruya- cevap vermedikleri, vermeyecekleri görüldü. Bunun görüldüğü yerde basının tavrı bu basın toplantılarında Çin delegasyonunu kendi kendine yalnız bırakmak, toplantılara katılmamak biçiminde oldu. Kapanış basın toplantısı hakkında ise, bu basın toplantısının Çin’e de web üzerinden anında ve canlı yayınlanacağı haberi vardı. Canlı yayında nasıl davranacakları belli değildi. Kapanış basın toplantısına katılım biraz da bu yüzden bayağı yoğun oldu. Fakat bu basın toplantısında da en yoğun katılım Çin’den, Çin delegasyonu ile gelen Çin Yeni Haber Ajansı (Hsinhua)’ndan gazetecilerdendi. Onların çanak sorularından diğerlerine soru sormak için fazla fırsat kalmadı.
Basın toplantısını Çin delegasyon başkanı “Siz medya mensuplarını bugün burada bu kadar kalabalık görmekten büyük mutluluk duyuyorum. Aslında biz en başından itibaren medya ile iyi ilişkiler kurmak için fuar boyunca da basın toplantıları yaptık. Fakat fazla gelen olmadı. Şimdi böyle yoğun katılmış olmanız bizi çok sevindiriyor.” sözleriyle açtı. İnce ince gırgırını geçti batı medyasıyla.
Konuşmasının sonraki bölümünde Çin delegasyon başkanı Fuar’ın başarılarını öve öve bitiremedi. Toplam 2000’e yakın Çince eserin Çin dışındaki değişik ülkelerde yayınlanması için, buna karşı 6000’e yakın yabancı kitabın da Çin’de yayınlanması üzerine anlaşmalar yapıldığını, Çin’in çok büyük bir pazar olduğunu, bu pazarı kullanmak için fakat “kültürel farklılıkların kabul edilmesi gerektiğini” vb. anlattı. Ardından konuşan iki Çin’li yazar da Çin’in kültür politikasına yönelik olarak batıdan gelen, bu politikayı baskıcı/sansürcü olarak değerlendiren eleştirilere dolaylı olarak tavır takındılar. Batının Çin’i tanımadığı, Çin Kültürünü tanımadığı, Çin’in de batı kültürünü tanımadığını bu yüzden bir takım yanlış anlama ve anlaşmazlıkların kaçınılmaz olduğunu, Kitap Fuarı gibi etkinliklerle birbirini anlamada ilerleneceğini, yanlış anlamaların ortadan kalkacağını vb. anlattılar. Çin delegasyonu ile Fuar yönetimi arasındaki ilişkiyi sağlayan görevli de, medyanın tek yanlılığından yakındı.
Bu basın toplantısında Güney Dergisi adına iki soru yönelttim:
1. Program’da yapılacağı ilan edilen kimi etkinlikler yapılmadı. Ben somut olarak iki etkinlikte bu durumu yaşadım. Nedenini sorduğumda da doyurucu bir cevap alamadım. Hangi etkinliklerin neden iptal edildiğini açıklar mısınız ?
2. Benim gördüğüm kadarıyla iki ayrı Çin vardı Fuarda. Resmi Çin ve Göçmen Muhalif Çin. Bunlar hiçbir durumda yan yana gelmediler. Resmi delegasyonla gelen yazarlar-sanatçılar, yurtdışındaki muhalif sanatçılarla yan yana gelip tartışmaktan özenle kaçındılar. Bunun nedeni nedir ?
Bu sorulara delegasyon başkanının verdiği cevaplar kelimenin tam anlamıyla ibretlikti, cevap verme adına nasıl cevap verilmeyeceği konusunda derslik cevaplardı.
1. 6000’e yakın etkinlik yapıldı fuar boyunca. Taktir edersiniz ki, bunların hepsinin tek tek nasıl olduğunu bilecek durumda değilim. Bu yüzden herhangi bir etkinliğin iptal edilip edilmediği, edildi ise neden edildiği v.b. konusunda burada cevap veremem. Fakat sonra bana somut olarak sorarsanız araştırır cevap veririm. (Bu cevabı veren kişi, bana “Mao dönemi sanatı dünyayı geziyor” konferansının iptal edildiğini söyleyip, neden sorusuna “yorum yok” cevabını veren kişiydi!)
2. İki ayrı Çin olduğu tespiti doğru değildir. Çin, Çin delegasyonu tarafından temsil edildi. Çin’de yazarlar özgürdürler. Çin delegasyonunda yer alan yazarlar kimlerle tartışmak istediklerine kendileri karar verirler. Bir insanın tartışmak istemediği biriyle tartışma zorunluluğu yoktur.
Bir Alman gazeteci tarafından nasılsa sorulan “Çin’de sansür olduğu yönünde yoğun eleştiriler var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?” şeklindeki soruya da verilen cevap şöyle idi:
“Çin’de sansür yoktur. Çin’de yayıncılık aynen sizde olduğu gibi “arz-talep” denklemi üzerine kuruludur. Aynı sizde olduğu gibi yayınevlerine onlarca, yüzlerce, binlerce kitap basılması talebiyle gelir. Yayın evlerinin yayın kurulları vardır. Bunlar aynı sizde olduğu gibi gelen önerileri değerlendirirler. Satılacağını düşündükleri eserlere onay verirler. Bunlar basılır. Diğerleri ise, bunlara talep olmadığı şeklinde değerlendirilip, yazarlarına geri gönderilir. Herhalde sizde de yayınevleri kendilerine basılsın diye gelen her kitabı basıp piyasaya sürmüyor. Öyle değil mi?”
Yani kısacası, Çin Delegasyon Başkanı’nın basın toplantısındaki tavrı, Almanya’daki eski Çin Başkonsolosunun fuar öncesindeki sempozyumunda takındığı kendine güvenli, milliyetçi tavrın devamı idi.
Kısa kısa …
• Jean Ziegler yeni kitabını tanıttı Fuar’da: “Batıya Duyulan Nefret”.
70’ine dayanmış, eskiden Dünya Bankası’nda çalışmış, şimdi bir BM örgütü çerçevesinde dünyada Açlık’la mücadeleye kendini adamış bir İsviçre’li eski banker Jean Ziegler. Sistemi sistemin ta kalbinden, içerden tanıyor. Açlığın temelinin kapitalist sistem olduğunu, bu sistemde çözüm olmadığını açıkça savunan biri. Yeni kitabında da en son verilerle “Batı” adı altında anılan kapitalist/emperyalist dünyanın, küçük bir azınlığın dünyanın geri kalan büyük çoğunluğunu nasıl sömürdüğünü, aşırı zenginliğin diğer ucunda açlık ölümleri bulunduğunu anlatıyor. Batıya duyulan nefretin temellerini araştırıyor.
Sağlam bir mantık dokusuyla sistemin, sistem içinden iyi bir eleştirisini sunuyor Jean Ziegler.
Bir TV programı için yapılan bir söyleşide, programcı Jean Ziegler’i köşeye sıkıştırmak için şu soruyu sordu:
“Evet kitapta kimi gerçekleri verileri ile açıklıyorsunuz. İyi de alternatifiniz ne? Kapitalizmden daha iyi bir düzen mi var? Alternatifin Komünizm olmadığı Sovyetler Birliği ve uydu devletlerinde görüldü. Komünizm çöktü.”
Jean Ziegler bu soruya şöyle cevap verdi:
“Sovyetler Birliği ve uyduları ben ne kadar Budist isem, o kadar Komünist idiler. Komünizm yaşanmadı henüz dünyada. Onun için Komünizmin alternatif olmadığı düşüncesi yanlıştır. Ben yoksulların eninde sonunda ayaklanıp haklarını alacaklarını düşünüyorum. Çözüm gerçek demokrasidedir.”
* Fuarın iki yıldızı Alman “en iyi satar” yazarı Frank Schaetzing’in “Limit”i ile, Dan Brown’ın “Kayıp Sembol”ü idi. Dan Brown ancak Fuar’ın 3. gününe yetişti.
Schaetzing’in 2025’e taşınan bilim kurgu romanında ABD ile Çin Ay’daki Helium 3 kaynaklarına egemen olma konusunda kapışan iki emperyalist güç. Geleceğin esas kapışmasının iki yanını bugünden kurgulayan bir roman. Dan Brown’ın kendisi yoktu Fuar’da. Schaetzing ise medyanın gözdesi idi.
* Schaetzing yanında fuarda medyanın bir başka ilgi odağı Fuar’dan kısa süre önce Nobel edebiyat ödülünü alan Romanya kökenli Alman kadın yazar Hertha Müller’di. Schaetzing’in tersine Hertha Müller medya ilgisinden rahatsız gibi görünüyordu. Ben Müller’e Nobel ödülü kazandıranın onun militan antikomünistliği olduğunu düşünüyorum.
* İlginç bir olay: Alman Kitapçılar Borsası 5 yıldır en iyi Almanca Kitaba “Alman Kitap Ödülü”nü veriyor. Yıl içinde yayınlanan kitaplar bir jüri tarafından değerlendirilip sonuçta 6 kitaplık bir “kısa liste” son seçime bırakılıyor. Frankfurt Kitap Fuarı’nda kazanan açıklanıyor.
Bu yıl yarışmaya katılan 161 kitap içinde son 6’ya Hertha Müller’in “Atemschaukel” (Nefes salıncağı) da kalmıştı. Nobel ödülü gerekçelendirmesinde özel olarak adlandırılan bir roman Atemschaukel. Nobel’i alan Hertha Müller’in Atemschaukel’i kazanmadı 2009 Alman Kitap ödülünü, onunla yarışanlardan Kathrin Schmidt’in “Du stirbst nicht” (Ölmeyeceksin) i kazandı. Kathrin Schmidt geçirdiği bir beyin kanaması ertesi ölümden dönen ve konuşmayı, yazmayı yeniden öğrenen bir yazar. Alçak gönüllülüğü ile öne çıkan fuarın en ilginç figürlerinden biri idi.
* Fuar’da Günther Wallraff ta “Aus der schönen neuen Welt” (Güzel Yeni Dünya’dan) adlı kitabını (aynı zamanda dökümanter filmini) tanıttı. Wallraff’ı Türkiye/KK’lı okuyucu öncelikle 1970’li yılların sonunda girdiği Türk işçisi Ali kılığında yaşadıklarını anlattığı “En Alttakiler” adlı kitabından tanıyor. Wallraff toplumdaki kimi sakatlıklara dikkat çekmek için kılık değiştirip, değişik kimliklere bürünerek büründüğü kimlikle yaşadıklarını belgeleyen bir yazar. Bu yöntem Kuzey Avrupa ülkelerindeki dillere “wallrafflamak” fiili biçiminde girmiş. Yeni kitabında Wallraf Nijerya’lı bir siyah olarak Almanya’da dolaşıyor.
Kuşkusuz geçici olarak siyah kimliğine bürünmekle, siyah olmak arasında büyük fark var. Kuşkusuz kılık-kimlik değiştiren, bir süre sonra gerçek kimliğine döneceğinin bilincinde. Hiçbir zaman kimliğine geçici girdiklerinin yaşadıklarını birebir yaşayıp, yansıtacak durumda değil. Yine de Wallraff’ın yaptıkları özellikle “Beyaz Almanlar”da belli toplumsal sorunlar konusunda kafa yormaya ittiği ölçüde önemli ve yararlı.
* Fuar dışındaki etkinliklerden en etkileyici olanı bence Frankfurt Schirn Sanat Galerisindeki bir sergi idi. “Milyonlar için Sanat: Mao döneminden 100 Heykel” isimli sergide bir toprak ağasının toprak kölesi köylülerinin hasadına nasıl el konduğunu sosyalist gerçekçi bir biçimde tasvir eden 100 heykel’den oluşan kompozisyonlar sergileniyordu. Kültür devrimi sırasında sosyalist heykel sanatının örneği olarak kopyaları Çin’in bir çok yerinde aynı anda sergilenen heykel grupları, daha sonra Kültür Devrimi’nin lanetlenmesine paralel olarak ortadan kaybolmuş. Elde kalan tek kopya Schirn’de sergilenen. Schirn sergiyi Fuar’a paralel bir etkinlik olarak planlamış. Çin kültür bürokrasisinin bu sergiyi ne Çin’de ne de yurtdışında sergilemek diye bir isteği ve planı yok. Bütünüyle bir özel girişim sergi.
Schirn yönetimi bu sergiyi programına alıp gösterdiği için, yurtdışındaki Çinli muhalifler tarafından ağır eleştirilere uğradı. Kendileri Çin’deki sansür konusunda çok yakınanların bu sergi konusunda “gösterilmemeli”, çünkü bu sergi “Kültür Devrimi’nin cinayetlerinin üzerini örtüyor” vb. tavrıyla sansür savunmaları gerçekten ilginçti.
* Frankfurt Kitap Fuarı 2010’un onur konuğu Arjantin.
Latin Amerika’nın en Avrupalı ülkesi! İlginç ve öğretici olacak.
Aralık sonu 2009 ❧