Bu yıl Berlinale’de en büyük ödül olan Altın Ayı ödülünü Türkiye kökenli Fatih Akın’ın yönetmenliğini yaptığı, başrolünü Türk oyuncuları Sibel Kekilli ile Birol Ünal’ın yaptığı “Gegen die Wand” (“Duvara Karşı”) filmi kazandı.
“Duvara Karşı”nın Türkiye kökenli bir yönetmen tarafından yapılması, Türkiyeli göçmenler arasında geçen bir aşkı konu edinmesi, Türkiye kökenli oyuncuların başrolü paylaşmaları… Alman kültür ve sanat çevrelerinde “filmin ne kadar Almanya’yı temsil ettiği” yönlü tartışmalarının yürümesine neden oldu.
Ancak Altın Ayı ödülünü kazanan “Duvara Karşı” filmi bir başka açıdan daha tartışılıyor: Almanya’da yayınlanan “Bild” gazetesi filmin başrol oyuncusu Sibel Kekilli’nin bu film öncesinde porno filmlerinde oynadığını “ortaya çıkarmıştı”! Böylece yeni bir tartışma başladı; geçmişte porno filmler çeviren Sibel Kekilli üzerinden ahlak-ahlaksızlık sorgulanmaya, porno film çevirmiş olan Sibel Kekilli’nin filmdeki başarısı gölgelenmeye başlandı.
Bu bağlamda yürüyen/yürütülen tartışmalarda ortaya serilen kimi sahtekârlıklar üzerinde durmak gerekiyor…
Bu tartışma gerçekte utanmazca yürütülen bir tartışma! Cinselliği meta yapan bir toplumun böyle bir tartışmayı yürütmesi abesle iştigaldir; sahtekârlıktır. Cinselliğin meta haline getirildiği, cinselliğin bir sektör olarak büyük paraların kazanılmasına hizmet eden bir araca dönüştürüldüğü, insanların kolay para kazanmak için bu sektöre özendirildiği bu toplumda Sibel Kekilli’nin ve onun gibilerinin yargılanması sahtekârlık değil de nedir? Örneğin olayı ortaya çıkaran Bild gazetesinin tavrı: Bild gazetesi her gün çıplak kadın resimleri yayınlayarak ve insanların cinselligini sömürme amaçlı “magazin haberlere” yer vererek, dahası aldığı “sauna”, “flirt”, “bar” vb. gibi hiç de masum olmayan ve gerçekte cinsellik pazarına müşteri çekmeye hizmet eden ilanlarla cinselliği satmaktadır. Bild gazetesi 4,5 milyonluk günlük tirajıyla, gerçekte Almanya’daki seks pazarının en büyük pezevenklerinden biridir. Böyle bir gazetenin “ahlak-ahlaksızlık” üzerine ahkâm kesmesi şarlatanlıktan başka bir şey değildir!
Ve Bild bu şarlatanlığı; Sibel Kekilli’yi de yine cinsel pazara hizmet eden kendi çizgisine alet ederek de yapmaktadır. Örneğin, haberin verildiği ilk gün manşet: “Günahkâr”dır… İkinci gün haber acıma duygusu çerçevesinde işlenmiştir. Ama bu haberin gerek ortaya konulduğu ilk gün, gerekse daha sonraki veriliş biçimlerinde yine Sibel Kekilli’nin vücudu ön plandadır! Yani bir yandan “ahlak bekçiliğine” soyunan Bild, bu bekçiliğini görsel olarak Kekilli’nin resimleriyle “tamamlama”, haber üzerinden de “cinselliği” satma yoluna gitmektedir!!! Ne kadar samimi bir ahlak savunuculuğu!!!
Bu kadarla da kalmıyor Bild… Bu arada Bild Kekilli’nin “müslümanlığı”, “Türklüğü” gibi “kimliklerini” de konu içine çekerek ırkçılık yapmaktadır.
Kimileri de Sibel Kekilli olayını başka bir açıdan, feodal temelde tartışmaktadır. Bunlar yapılana feodal temelde bir karşı çıkış içindedirler… Bu da sahtekârlığın bir başka biçimidir. Feodal toplumda da kadın alınıp satılan, cinselliği paraya, mala, mülke tahvil edilen bir araçtan başka nedir? Porno filmde oynayarak kendisini “parça başına” cinsellik sektörünün hizmetine sunan bir kadınla, temeli sevgi olmayan evliliklerde bir ömür boyu kendisini satın alan kocasının cinsel ihtiyaçlarına cevap veren kadın arasında özde bir fark var mıdır? Bu noktada verilecek yanıt hayırdır ve feodal temelde “namusluluk” taslayanların sahtekârlığı ortaya konulmak zorundadır.
Türkiye’de de Sibel Kekilli olayı tartışmalara konu oldu… Kekilli ile, babası ile röportajlar yapıldı; köşe yazarları sorunu tartıştılar… “Türk filmi”nin ödül kazandığına vurgu yapan Türk medyası Kekilli’nin porno filmi çektiği ortaya çıkınca belirli bir şaşkınlık yaşadı. Gerçekte büyük çoğunluğu Bild’den farklı olmayan Türk gazeteleri üzerlerindeki şaşkınlığı attıktan sonra Sibel Kekilli’yi “sahiplenmeye” başladılar. Ama onlar da “bu işten nasıl daha iyi yararlanabiliriz”in peşinde oldular, bu olayı nasıl tiraja, reytinge dönüştürebileceklerinin çabasını gösterdiler.
Burada bir bölüm yazar-çizer takımı olayın tartışılmasına karşı çıkıyorlar. Bu kesimin de çıkış noktası, “Kekilli’nin vücudu kendisinindir ve o bedenini nasıl kullanacağı konusunda özgürdür!” Toplumda sözkonusu alandaki temel çelişkiyi göremeyen bu “çok özgürlükçülere” karşı söylenmesi gereken de şudur: Vücudunu para kazanmak için satma karşısında bunu özgürlük olarak değerlendiren sizler özgürlükten hiçbir şey anlamamışsınız!!! Gerçek özgürlüğün ne olduğunu sizler bilmiyorsunuz! Bari kesin sesinizi… Eğer gerçek özgürlüğün ne olduğunu biliyor da buna rağmen yapılanı –diğer esas noktaları atlayarak– “özgürlükle” açıklıyorsanız o daha da kötü: O zaman bile bile sahtekârlık yapıyorsunuz!
Bu toplum, özellikle cinsellik sözkonusu olduğunda en bariz ve barbar biçimde kendisini gösteren erkek egemen bir toplum. Bu toplum cinselliği satın alanların ve satanların toplumu. Bu toplumda toplumun büyük çoğunluğu cinselliğini satın alma-satma üzerine kurmuştur ve “sevgisiz cinsellik” cinselliğin egemen biçimidir.
Ve en önemlisi: Bu bir sistem işidir… Bu alanda da suçlu, kâr üzerine kurulu sistemin ta kendisidir.
Sömürü ortadan kaldırılmadan cinselliğin de meta olarak kullanımının ortadan kaldırılamayacağı gayet açıktır. Ne zaman ki, sermayenin çarkı kırılacak, insanlar arasındaki ilişkilerde sermayenin belirleyiciliği ortadan kaldırıldığı bir toplum yaratılacak; işte o zaman sevgi temelinde bir cinsellik yaşanabilecektir… Ve bireysel cinsel sevgi dışında bir temeli olmayacaktır birlikteliklerin. Onun bittiği yerde birliktelik de bitecektir.