Berlin Film Festivali sonuçları ve “Mayıs Sıkıntısı” üzerine
- Berlin Film Festivali (Berlinale) 9-20 Şubat tarihleri arasında, yeni mekânında yapıldı.
Berlinale bu kez, bundan 10 yıl önce Batı Berlin ile; Doğu Berlini ayıran duvar nedeniyle boş alan durumunda olan; “Almanya’nın ‘birleşmesinden” (Siz Eski Doğu Almanya’nın, Batı Almanya tarafından ‘barışçı’ ilhakı biçiminde de okuyabilirsiniz) sonra Mercedes (Şimdi Daimler/Chrysler!) ve Sonny tekellerine satılan Potsdamer Meydanı’nda, 10 yıl içinde yaratılan “yeni merkezde” yapıldı. Bu yeni merkezin mimarisi, hem Sonny kenti; hem de Mercedes kenti açısıdan, yeni tapınakların tekel yönetim merkezleri, tüketim ve eğlence merkezleri olduğu düşüncesinin cama, çeliğe, betona döküldüğü bir mimari. Yapılar, Sonny kenti açısıdan daha tam tamamlanmış değil, fakat filmlerin bir bölümünün gösterildiği “Sinema Sarayı” bu yıl festivalin gösteri merkezlerinden biriydi.
Bu yıl resmi yarışmada toplam 27 uzun metrajlı film yarışmaya katıldı. Resmi yarışma programı içinde yarışmaya katılan filmler arasında Nuri Bilge Ceylan’ın, Antalya Film Festivali’nde de ödüller kazanmış olan “Mayıs Sıkıntısı” filmi de vardı. Ayrıca yarışmada 11 kısa metrajlı film gösterildi. Bunlardan biri de Türkiye kökenli Nuray Şahin’in “Son Kurşun” isimli filmiydi.
Her yıl olduğu gibi festivale paralel olarak bir “Çocuk Filmleri Festivali”, yarışma dışı filmlerin gösterildiği “Panorama”; özellikle genç sinemacılara şans tanıyan ve festivale paralel yürüyen “Forum”da da yüzlerce film gösterildi. Ayrıca homoseksüel sinemacılar da, resmi programın yanında paralel bir festival olarak kendi filmlerini gösterip, kendi ödüllerini dağıttılar.
Festivalin yarışma bölümünün sonunda dağıtılan ödüllerin dökümü şöyle:
Altın Ayı: Paul Thomas Anderson’un rejisörlüğünü yaptığı, Manolya isimli ABD filmi.
Gümüş Ayı – Jüri Büyük Ödülü: Dsang Yimou’nun rejisörlüğünü yaptığı “The Road Home” (Çin) adlı film.
Gümüş Ayı – En ‹yi Rejisör: “Aydaki Adam” (ABD) filmi için Milos Forman’a
Gümüş Ayı – En ‹yi Kadın Oyuncu: Volker Schlöndorf’un “Kurşundan Sonraki Sessizlik” adlı filmindeki (Almanya) oyunları için Bibiana Beglau ve Nadja Uhl’a
Gümüş Ayı – En ‹yi Erkek Oyuncu: Norman Jewison’un “The Hurrican” filmindeki (ABD) oyunu için Denzel Washington’a
Gümüş Ayı – Jüri Ödülü: Wim Wenders’in “The Million Dollar Hotel” isimli (Almanya) filmine… (Bu film Almanya adına yarışmaya katılan, ABD’de çekilmiş, ABD’de bir oteldeki olayları konu alan bir film. Aslında bu film de ABD filmleri içinde sayılmalı / BN)
Gümüş Ayı – Olağanüstü Başarı Ödülü: Rudolf Thome’nin “Paradiso” filminin tüm oyuncu kadrosuna;
Altın Ayı – Kısa Film: Jean Rousselot’un yönettiği “Alfred Lepetit ‹çin Homaj” filmi (Fransa)
Gümüş Ayı; Kısa Film: Pavel Koutsky’nin yönettiği “Media” isimli film. (Çekistan)
Mavi Melek; En ‹yi Avrupa Filmi: “Kurşundan Sonraki Sessizlik”, Volker Schlöndorf (Almanya)
Alfred Bauer Ödülü – En ‹yi ‹lk Film: Akira Ogata’nın “Erkek Çocuk Korosu” (Japonya)
UNICEF -Çocuk Filmi Ödülü: “Çelik Adam”; Reji: Vincent Bal (Hollanda) ve “Cacık, Anne ve Polis” Reji: Ella Lemhagen (‹sveç)
Homesksüel Film Film Ödülü “Teddy: Gouttes d’eau sur pierres brulantes” Reji: Francois Ozon (Fransa) ve “Paragraf 175” Reji: Rob Epstein ve Jeffrey Friedman (ABD)
Manfred Salzgeber Ödülü: “El Mar “ Reji Agusti Vilaronga (‹spanya)
Film Eleştirmenleri Ödülleri: Yarışmada Claude Miller’in yönettiği “La chambre magiciennes” (Fransa); Panorama’da “Paragraf 175” Reji: Rob Epstein ve Jeffrey Friedman (ABD); Forum’da “Pazartesi” Reji: Sabu (Japonya)
Okumenik Jüri (Ortak Kiliseler Jürisi) Ödülü: Yarışmada Dsang Yimou’nun “The Road Home” filmine; Panorama’da David Blaustein’ın “Savaş Ganimeti” filmine; Forum’da Johan van der Keuken’in “Büyük Tatil” filmine;
Alman Sinema Sahipleri Birliği Ödülü: Norman Jewison’un “The hurricane” filmine
Wolfgang Staudte Ödülü: Vinko Bresan’ın (Hırvatistan) “Mareşal – Tito’nun Ruhu” filmine
Caligari Ödülü: Dimos Avdeliodis’in (Yunanistan) “Korkulukların ‹lkbahar Toplantısı” isimli filmine
Barış Filmi Ödülü: “Long Nights Journey Into Day”; Reji: Frances Reid ve Deborah Hoffmann
New York Film Akademisi Kısa Film Ödülü: Nathalie Percilier’in “Kuru Ekmek”; Srdjan Vuletic’in “Hop, Skip and Jump”; ve Gianluca Vallero’nun “Finimondo” isimli filmlerine.
Panorama Seyirci Ödülü: Jean Pierre Sinapi’nin “Nationale 7” isimli filmine
Gerek festivalde, gerek ödüllerde –jürinin tüm denge çabalarına rağmen– ABD sinemasının ezici etkisi kendini gösteriyor. Bu etki yalnızca ABD filmlerinin sayısı ile, aldığı ödüllerin çokluğuyla vb. değil, onun koyduğu ölçülerin filmcilerin büyük çoğunluğu açısından uyulması gereken normlar olarak kabul edilmesiyle görülüyor. Örneğin, Almanya adına yarışan ve çıkış noktasında Almanya’da “yazar filmleri” adıyla anılan, Hollywood normlarından uzak bir “Avrupa sineması” yaratma iddiasında akımın kurucularından Wim Wenders’in “Milyon Dolar Oteli”, varılan yerin tipik örneği. Tabii Wenders’e haksızlık etmemek için, onun “Amerikanlaşmasının”, örneğin bir Roland Emmerich veya bir Wolfgang Petersen, veya Paul Veerhoven kadar ilerlemiş olmadığını da söylemek gerek.
Festival’in yarışma bölümüne “Türkiye” adına katılan Nuri Bilge Ceylan’ın filmi, hiç bir ödül almamasına rağmen, bence üzerinde konuşulması gereken bir film. Çünkü, bu film Hollywood’un koyduğu normları norm olarak kabul etmeyen, Hollywood’un dikte ettiği sınırların dışına çıkan bir film. Hollywood’un sıradışı insanların, sıradışı öykülerini duyguların maksimum sömürülmesiyle, seyirciye film boyunca bir dakika bile dinlenme fırsatı vermeyen bir tempoyla anlatan –ama bu işi hakkını vererek, ustaca yapan– sineması dışında, onun tersine bir film Nuri Bilgi Ceylan’ın filmi.
O Türkiye’nin küçük bir kasabasında, “sıradan” insanların, çok sıradan kısa öykülerini, zamanın neredeyse yer yer birebir yansıtıldığını düşündüğünüz bir tempoyla anlatıyor. MTV estetiğine alışmış, Hollywood temposuna alışmış olanlar için, “Mayıs Sıkıntısı”, tam bir sıkıntı filmi! “Ne anlatıyor bu ya?!” “Ne biçim tempo bu ya?!” dedirtecek bir film. Fakat eğer kendinizi bir kaplumbağanın onu videoya çekmeye çalışan rejisörün ve onun yanındaki çocuğun elinden kaçması gibi bir öyküyü de seyretmeye alıştırabilirseniz, onun kaçışı, kaçışının hızı sizi insan olarak ilgilendirirse, filmin akışına bırakabilirseniz kendinizi, “Mayıs Sıkıntısı”, sıkıntı olmakta çıkıp keyifle seyredilen, insani bir film olur sizin için.
Film, filmin üç dört kişisi etrafında, birbirine bağlı küçük öykücükler, bu arada Nuri Bilge Ceylan’ın bundan bir yıl önce yine Berlinale’nin “Forum” bölümünde gösterilen “Kasaba”sını anlatıyor.
Önce film çekmek için kasabasına dönen, oyuncu ve mekan arayan rejisörün, onun zorluklarının, film yapma güçlüklerinin öyküsü film.
Sonra bu rejisörün –gerçekte de Nuri Bilge Ceylan’ın babası olan– babasının, 50 yıldır üzerinde ekip biçtiği ve etrafına ağaçlar dikktiği tarlasının, Tapu Kadastro memurları tarafından ormanlık alan ilan edilip elinden alınma tehlikesine karşı, hukuk savaşının, direncinin, “Burası Türkiye” uyarılarına rağmen, hukukun üstünlüğüne inancını yitirmemesinin öyküsü.
Rejisörün, anne ve babasının oyunculuğa razı etmeye çalışmasının, razı etmesinin öyküsü.
Anne ile baba arasında, kaşıntının ırsi olup olmadığı gibi güncel konuları içeren insani ilişkilerin öyküsü.
Ne olursa olsun ‹stanbul’a kapağı atmak isteyen, ve sonunda bunu becerip becermediği yine açık kalan yeğenin öyküsü.
Cebinde kırk gün çiğ yumurta taşırsa, düşlediği “müzikli saate” kavuşacak olan bir başka küçük yeğenin öyküsü. Bu küçük yeğenin, bir şeylere varabilmek için fazla zararlı olmayan bazı “hilelere” başvurmak zorunda kalmasının, bunu öğrenmesinin öyküsü.
“Lambada”yı çalan müzikli bir çakmağın el değiştirmesinin öyküsü.
Ve herkesin esas derdinin kendi derdi olduğunun ve dert dinlediğinde de esasında aklının kendi derdinde olduğunun öyküsü. vs. vs.
Yani hiç bir olağanüstlüüğü olmayan, küçük insani öyküler Nuri Bilge Ceylan’ın anlattığı.
Nasıl anlattığı görülmeye değer.
Bu arada tabii kasabanın, ormanın, ağaçların, güneşin, doğanın, kaplumbağanın, yağmurun ve rüzgarın öyküsü anlatılan.
Anlatılanların hiçbiri olağanüstü öyküler değil. Oyuncular kendilerini oynuyor. Fakat kaba bir natüralizm de yok filmde. Filmin gerçek olmadığını, film içinde filmle, örneğin videonun kırmızı lambasıyla biliyorsunuz hep. Doğallığın oynandığını görüyorsunuz filmde. Bunun zor, yorucu, yıpratıcı bir iş olduğunu görüyorsunuz. Sonuç: ‹yi kurgulanmış, iyi oynanmış, eli yüzü düzgün ve kamerası mükemmel bir film.
Film esasında bundan iki yıl önce yine Berlinale’de, “Forum” bölümümünde gösterilen “Kasaba”da olduğu gibi, tam bir Nuri Bilge Ceylan filmi.
Reji Nuri Bilge Ceylan, kamera Nuri Bilge Ceylan, senaryo Nuri Bilge Ceylan; oyuncuların büyük çoğunluğu Nuri Bilge Ceylan’ın yakın akrabaları, arkadaşları; mekânlar Nuri Bilge Ceylan’ın yakından bildiği, tanıdığı mekânlar. Bu film bütün güzelliğine rağmen, Nuri Bilge Ceylan açısından, “Kasaba”’nın tekrarlandığı bir film. “Kasaba”’nın renklisi, ikinci baskısı… “Kasaba II”!
Güzel, ama yetmez.
Nuri Bilge Ceylan, artık kasabanın ve ailenin dışına çıkmalıdır.
Bu iki yıl önce “Kasaba” filmi üzerine Güney’de yayınlanan bir yazıda söylenmişti. (Bkz. Güney, sayı 4, sayfa 56-57) Yinelelemek gerekiyor!
Nuri Bilge Ceylan kendisini, yakın çevresini, yakından bildiğini çok güzel anlatabileceğini göstermiştir. Yetenekli bir rejisör ve çok iyi bir kameraman olduğunu da göstermiştir.
Bundan sonrası “Kasaba III” olmamalıdır. Nuri Bilge Ceylan başka öyküler de anlatmalıdır. Biraz daha cesaret!
ANUŞ PAZARCIYAN, 23 Şubat 2000