Ray Charles öldü… mü?
Bazı insanlar var, yaşarken ölüler. Yaşadıklarında ve öldüklerinde ancak çok dar çevredekilerin haberi olur onlardan.
Öldükten sonra ise bir süre sonra unutulup giderler. Bazıları ise öldükten sonra da yüzyıllarca yaşarlar. 10 Haziran 2004’te 74 yaşında ölen Ray Charles eminim bu ikincilerden… Onun müziği yüzyıllar sonra da dinlenecek, o yüzyıllar sonra da anılacak.
Ray Charles Robinson 1937 yılında 7 yaşındayken görme yeteneğini bütünüyle yitirdi. Florida’nın Greenville kazasında çok fakir bir siyah ailenin çocuğu olarak doğan Ray Charles’ı annesi, 7 yaşındayken büyük fedakârlıkla görme özürlülerin yatılı okuluna gönderdi. Henüz üç yaşındayken ölen babasını esasta annesinin anlatımlarından tanıyan Ray Charles ırkçılığın aptalca bir görüntüsünü bu okulda yaşadı. Görme özürlülerin okulunda ırk ayrımı yapılıyor, siyah ve beyaz körler ayrı sınıflarda ayrı eğitim görüyorlardı! Ray Charles tam anlamıyla bir “acıların çocuğu” olarak büyüdü. Fakat o bütün bu acılara rağmen, dünyaya sevinçle bakmasını bilen biriydi. Müzik onun bu konudaki en büyük dostu, en büyük yardımcısı oldu.
15 yaşındayken annesini de yitirdi. Hayatını çok küçük yaşlardan itibaren öğrendiği piyano çalmayla kazanmaya yöneldi. 15 yaşından itibaren çeşitli orkestralarda caz piyanisti olarak çalıştı. Dönem cazda Nat King Cole dönemiydi. Cazın çok kolaylıkla kokteyl caza, hafif eğlence müziği alanına kayabildiği bir dönemdi bu. Bu müzik tarzı Ray Charles’a para kazanma aracı olmaktan başka bir şey vermiyordu. O arayışını çeşitli eyaletlerde, çeşitli gruplar ve şarkıcılarla çalışarak sürdürdü. Ve giderek geri planda şarkıcılara piyano çalan bir caz piyanisti olmaktan, kendi şarkılarını yazıp söyleyen komple bir müzisyene doğru gelişti.
1954’te Soul müziğin doğuşu bu arayış içinde mantıki bir sonuç olarak çıktı ortaya. Kilise Gospel müziğinde şimdi “tanrı” ve “İsa”nın yerini “sevgili” almış, tanrıya yakınlaşma coşkusu içinde çekilen ah-ohlar şimdi başka bir anlam kazanmıştı. Aynı dönemde beyazların Rock’n Roll’da yaptığını, siyah müzik Soul ile karşılıyordu. Aslında beyazlar müzik alanında egemenlikleri konusunda korku içindeydiler. Fakat kör bir siyah yine de bir egzotiklik olarak kabul edilebilir bulundu.
Ray Charles yaptığı müziği yaşayan biriydi. Onun bir live konserini izleyenler, Ray Charles’in müziği nasıl yaşadığını görüyorlardı. Sahne, salon müzikti. Ray Charles’ın kendisi, söylediği, çaldığı şarkılardı. Kendisi bu durumu “Müzik benim için kan dolaşımı kadar önemlidir. Müzik benim varlık biçimimdir” diye açıklıyordu.
Ünlenmesi Ray Charles’ın ilk plaklarını basan, Ahmet Ertegün’ün yönettiği Atlantic plak firması ile oldu. 1959’da ABC firmasına transfer olduğunda gerisinde bir dizi hit vardı. Şimdi Country Music unsurlarını Soul ile birleştiren, işin içine bir de -örneğin Frank Sinatra nın çok sevdiği- keman unsurlarını sokan bir tarz tutturmuştu. Bu dönemde çıkardığı ilk plağı “Modern Sounds in Country and Western Music” başlığını taşıyordu ve adeta bir program açıklamasıydı. Bu tarz ona sonraki yıllarda tam 13 Grammy ödülü getirdi. “Georgia on my Mind”, “I Can’t Stop Loving You”, “Crying Time” bu dönemin önemli yapıtlarından örneklerdir.
Ray Charles müzik türleri açısından kesin bir tarz, bir kalıp içine sokulamaz, kendi tarzını yaratmış olan müzisyendir. Kendini tanımlarken o şöyle derdi:
“Ben Caz şarkıcısı değilim. Ben Blues şarkıcısı değilim. Ben Country şarkıcısı değilim. Ben Crooner değilim. Ben Blues da söyleyebilen bir şarkıcıyım. Ben Country de söyleyebilen bir şarkıcıyım. Bu ikisi arasında büyük fark vardır.”
Ray Charles müzikten büyük paralar kazandı. 60’lı yıllardan itibaren mültimilyonerdi. Fakat hiçbir zaman geldiği yeri unutmadı ve hiçbir zaman paraya fazla önem vermedi. Çekilen acılar, mutsuzluklar uzun yıllar eroin bağımlılığını beraberinde getirdi. 17 yıl her gün eroin! Bu yüzden gözaltına alındığında, sanki tam da bunu bekliyormuş gibi, bugünden yarına eroini bıçakla kesip atar gibi bırakan bir irade! İki evlilik, iki evlilikten olan üç çocuk, ayrıca değişik kadınlardan evlilik dışı altı çocuk. Bir dizi babalık davası. Çocukların tümü büyüdükten sonra oturduğu lüks evi satıp bir apartman katına taşınma. Ve yalnızca yaşamaya gerekli olanla yaşama. Ray Charles hayatının son yirmi yılında fazla görünmedi ortalıkta. Bu dönemde fazla üretmedi de. Dönemin son akılda kalan yapıtı 1993’teki “My World”dür.
Anılarında “Kör ve mutlu? Neden olmasın? Fantezide düşlediğim şeyler, herhalde gerçekte benim düşlerimdekinden daha az güzeldir. Bu bile onları gerçekten görmek istememem için yeter sebeptir” diyordu.
Görmeden, duyarak yaşadı. Öldü. Müziği ile yaşıyor. Yaşayacak. .
NİLÜFER YÜKSEL