“İşin mutfağına kimse bakmıyor…”
Tunay Bozyiğit ile Söyleşi
1) Kendinizi Hasan Sabbah ile özdeşleştirmenizin nedeni nedir?
Tarihteki sistem karşıtı aykırı kişilikler hep dikkatimi çekmiştir. İyi bir tarih okuyucusuyum. Hasan Sabbah da onlardan biridir. Köken olarak İran Azerilerindenim. Beyoğlu’ndaki mekanımın isminin Alamut Kalesi olması tesadüf değildir. Hasan Sabbah’ın örgütçü olması, işgale başkaldırması ve yaşama yeni bir yorum getirmesi beni etkilemiştir. Şahrud Alamut Kalesinin kurulduğu alanın adıdır aynı zamanda Alamut’un altından akan ırmağın adıdır ama herkesin yanlış bildiği gibi Seyduna ile Sahrudun öyküsü tarihten bir öykü değil benim öz yaşamımdan yarattığım bir öyküdür.
2) Şiirlerinizde ve ezgilerinizde imgesel bir dil kullanıyorsunuz ve Arapça /Farsça kökenli kalıplara ve tamlamalara yer veriyorsunuz neden?
İmge bence dizenin yüreğidir. Ben toplumsal gerçekçi zemine basan ama ikinci yenicilerden etkilenip dilini öyle kurgulayan bir şairim. Kendine has bir dilim olduğuna inanıyorum. Bir dil kuramamışsam kendimi şair saymam. İmgelere bu yüzden yer veririm.
3) Etkilendiğiniz şairler kimlerdir?
Türk şiirini Nazım’la başlatırım. Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreyya, Enver Gökçe, Hasan Hüseyin ustalarımdır. Ben hayatın ve onların çırağıyım. Bugüne kadar dört şiir kitabım yayımlandı. Lal, Leyli Lal, Şewe, Elahar Belcesi ve Şeweren ile Hazeri.Yeni bir kitabım çıkmak üzere ismi Bir Mesel Tapınağı Gün Dökümü. Adından da anlaşılacağı gibi bu kitap iki bölümden oluşuyor . Bir bölüm öykü diğeri ise şiirlerden oluşacak.
5) Ezgilerinizde yakın sol tarihine yer verdiğinizi görüyoruz. Neden?
Ben devrimci bir sanatçıyım. Şiirlerimde ve ezgilerimde emeğin yanında saf tuttuğum açık ve nettir. Mayıs eserim hem emekçilerin hem de onların önderleri Deniz Gezmiş’lerin idamına bir karşı duruştur. Aynı zamanda her albümümde mutlaka Kürt sorununu işleyen bir şiirim veya ezgim olmuştur. Sanatçının ya da aydının yaşadığı toplum sorunlarına duyarsız kalmaması gerektiğine inanıyorum. Şu anda beşinci albüm için stüdyodayım. Orda da Lice’de öldürülen 13 yaşındaki Ceylan için bir ağıdım var ve Hrant Dink için bir şiirim ve ezgim olacak.
6) Sanatçı duruşunuzu nasıl yorumluyorsunuz?
Üretken olduğum için kendimi sanatçı sayarım. 5 kitapla beraber 5 albüm yaptım. Hepsinin sözleri ve müzikleri bana aittir. Çağımın tanığı ve tutanakçısıyım ve devrimci bir sanatçıyım. Öyle ki acıya gülmek eserimi Diyarbakır’daki Gün TV benden habersiz bir klip çekmiş, klibin arka planında ustam Yılmaz Güney’in filminden karelerle kolaj yapmışlar. Bana gönderdiklerinde ağlamıştım. Çünkü Yılmaz Güney’in sinema dilini şiirlerimde ve ezgilerimde kendimce yaşatmaya çalışıyorum. Örnek aldığım bir ustadır.
7) Dile bakışınız nasıl?
Dil sadece iletişim aracı değildir bir halkın varlık sebebidir. Güneşin altında her halk ve onun dili eşittir. Başka bir dili ezen sömüren dilin özgürleşme şansı yoktur. Ülkemizde yirmiden fazla dil ve lehçe varken tek dile hapsediliyoruz. Bu bir zulümdür. Oysa her dilden şiir veya destan okumak nasıl bir zenginliktir. Nasıl da dil açısından zengin bir ülkeyiz. Bir gün bütün diller özgürce konuşulduğunda anlayacağız gerçeği. Kendi adıma başta Kürtler olmak üzere ülkemizdeki diğer dilleri bilmediğim için özür diliyorum. Çünkü benim doğduğum köyde Azerilerle beraber Kürt evler de vardı. Komşuyduk onlarla. Öğrenilebilirdi.
8) Size neden hüznün ve ayrılıklarım şaiiri diyorlar?
Çünkü az gelişmiş toplumlarda sömürünün amansız çarkından etkilenen toplum öyle ya da böyle acıyı içselleştirir. O nedenle de acıyı ayrılığı işlediğim eserleri daha öne çıkarıp popülerleştiriyorlar. Bir anlamda yüreklerinin dilleri oluyorum.
Ben hüznün nağmesinden beslenirim. Ayrıca Şahrud ile Seyduna’nın yitik öyküsü samimiyetle dile geldiği için herkes kendi yaşamından bir parça bulur. Ayrılık acısıyla karşılaşmayan bir birey yoktur toplumumuzda.
9) Eserleriniz toplum tarafından dinlenip bilinirken neden Tunay Bozyiğit yerine Seyduna ön plana çıkıyor ya da eserlerinizi seslendirirken sanatçılarla anılıyor?
Haklısınız, Acıya Gülmek denilirken Hakan Yeşilyurt, İstanbul Ağlıyor denilirken Gülay akla geliyor. Oysa iki eserin arasındaki şiiri de ben okuyorum, söz-müzik bana aittir. Ama benim ismim, esamem okunmaz. Tek sesli bir toplum olduğumuzdan duyduğumuz sesi kodluyoruz. Tembel ve araştırmadan uzak bir toplumuz, işin mutfağına kimse bakmıyor. Ben de popülizme karşı olduğum için öne çıkmıyorum. Sahne almaya yeni başladım. Konserlerde eserlerimi yorumladığımda herkes şaşırıyor.
10) Albümünüzdeki sanatçıları siz mi belirliyorsunuz ?
Ben bestelerimi doğaçlama yaparım, söz ve müzik aynı anda gelir, herhangi bir enstrümanla değil ıslıkla yaparım, eser bittiğinde karakteri itibariyle hangi sanatçının sesine denk geldiğini bilirim ve ona göre dağıtım yaparım sanatçılara. Örneğin İstanbul Ağlıyor bittiğinde evet bunu Gülay okumalı demiştim. Aldı Gitti eserim bittiğinde bu Yasemin ablanın sesine yakışır demiştim, bu güne kadar yanılmadım.
11) Bu albümde kimlerle çalışacaksınız?
İlkay Akkaya, Cevdet Bağca, Handan Aydın, Metin Yılmaz vs. Ayrıca her albümde olduğu gibi yine iki tane amatör sese yer vereceğim. Türkülerimiz kan tazeliyor bu seslerle. Bu albümde Özge Öz isimli amatör sese çok güveniyorum.
12) Neden 4 albüm yayımlamanıza karşın 1 tek eser yorumladınız?
Neden sorusuna cevap olsun diye. Çünkü hep bu yönde baskı vardı ben sesimi beğenmediğim için okumadım. Kendime o anlamda güvenim yoktu, üstelik ülkemin en güzel sesleriyle çalışıyorum. Ama bu albümde iki eser okuyacağım çünkü kimse türkünün beyaz yakasından o kirli ellerini çek demedi.
13) Şiirlerinizde ve ezgilerinizde farklı bir projeniz var mı?
Çıkacak olan kitabımdaki Mesel Tapınağı öyküsünü sinema filmi ya da tiyatro için dram olarak tasarlıyorum, tabi bunun için bir senaryistle çalışmam gerekecek çünkü senaryo farklı bir tekniktir.
14) Niye Kazım Koyuncu odası?
Kazım Alamuta çok gelirdi. Üç albümde de beraber çalıştık. Hatta bu albümde Kazım için bir şiirim ve ezgim olacak. Çok özel bir dostumdu ve ülkem için özel bir sanatçıydı. Yeri kolay kolay doldurulamayacaklardan, nacizane Almut’un üst katına Kazım Koyuncu odası demişim çok mu? Her köşesinde anısı var.
Söyleşiyi yapan: Suna BARAN suna@ecmmedya.com
{rokzoom}images/stories/suna_baran.jpg{/rokzoom}
Fotoğrafları çeken: Ahmet KARABUDAK http://www.ahmetkarabudak.com