Her ölüm yıldönümünde eserleriyle ölümsüzleşen Yılmaz Güney anılırken, yaşayan ölüler de Yılmaz Güney’e saldırıyor.
9 Eylül 1984’te yaşamını yitirmiş, bedenen aramızda olmayan, fakat eserleriyle yaşayan; sahip olduğu görüşleri ve pratiğiyle sömürücü sınıfların iktidarına karşı açık ve cepheden savaş açan, ezilenlerin safında mücadele bayrağını yükselten ve bugün sadece Türkiye’nin değil, uluslararası alanda da milyonlarca ezilmiş insanın sevdiği, saydığı bir insanı; Yılmaz Güney’e saldırıyorlar. Ölümsüz Yılmaz Güney’i öldürmek istiyorlar!
“Lümpen, katil, kadın döven” diyerek kin kusuyorlar.
Bunu yapanlar esasında aramızda yaşayanlar, vücutça var olanlar, fakat kendisi gayet barbar olan; sömürü üzerine kurulu bir düzeni savunan; kan emicileri ve onların kurulu düzenini savunan ve öldükten bir süre sonra hiçbir şekilde adlarının anılma imkanı olmayan birkaç kukla. Bunlar bugün bedenen aramızda yaşıyorlar ama aslında birer yaşayan ölüdürler.
Yaşarken birer ölü olmak veya öldükten sonra da yaşamak… Birincisi kolay, bunda burjuvazinin çöplüğünde binlercesi var. İkincisini kazanmak herkesin harcı değil. Yılmaz Güney bu ikincisini kazananlardan biri. O bu onurun hakkıyla sahibi!
Peki, Yılmaz Güney gibiler bedenen yok oldukları halde neden yaşıyor?
Yılmaz Güney’in öldükten sonra da yaşıyor olmasının en temel nedeni şudur: O, gelecekteki bir düzeni savunuyor; insanın geleceğini savunuyor, eserlerinde savunmaya çalışıyor. Onun için insanlar ona sahip çıkıyor. O, haksızlığa karşı isyanı dile getiriyor. Onun için insanlar onu savunuyor, sahip çıkıyor. Sahip çıkan insanlar Yılmaz’da esas olanı görüyorlar. Yılmaz başkaldırıdır, Yılmaz gelişmesi içinde, açıkça sosyalizmi, komünizmi savunmuş bir insandır. Bütün baskılara rağmen bunu açıkça da ilan etmiş bir insandır. Bu yüzden ezilen kitleler ona sahip çıkarken, burjuvazi ve uşakları ondan nefret ediyorlar.
Yılmaz Güney’in aramızdan ayrılışının 39. yıldönümünde, O’na yönelen saldırılara karşı ailesi açıklama yaptı. Bu açıklamayı yayınlıyoruz.
Av. Bişar Abdi Alınak’ın Güney ailesi adına yaptığı yazılı açıklama şöyle:
“Yılmaz Güney, sanatçı kimliğinden, mücadelesinden, milyonlarca insanın teveccüh ve saygısını kazanmasına sebep hayatından tamamen kopuk, kadın düşmanlığı ve şiddet failliğiyle nitelenen bir figür olarak yansıtılmaya çalışılmasına dair kamuoyuna açıklamamızdır;
Güney, sayılması imkânsız onlarca ödül, unutulmaz eser ve başarı sığdırdığı sanat yaşamında, döneminde ve sonrasında milyonlarca gence, emekçiye, yoksula ilham olmuş, kendisini bu ülkenin insanına daha faydalı olmak için her zaman geliştirmiş, eleştirmiş ve bunu söylemekten de geri durmamıştır. Her türden egemen şiddetinin, 40 yıl öncesine kıyasla bugün asla kabul edilemez niteliğe kavuştuğu coğrafyamızda, Yılmaz Güney ile arkadaşlarının egemenlere ve kanıksanmış toplumsal kabullere karşı gösterdikleri iradenin yadsınamaz bir payı bulunduğu açıktır.
Ölümünden 39 yıl sonra bugün; sevenlerinin, ailesinin ve yol arkadaşlarının ideolojik görüşlerinden büsbütün kopuk bir gerçekliğin kamuoyuna kabul ettirilmesi çabasının asıl amacının, yaşamının son anına kadar ülke coğrafyası ve insanı için verdiği sonsuz özgürlük mücadelesini lekelemek olduğu kamuoyunun malumudur.
Yılmaz Güney, kendi sözleriyle kadın haklarına yönelik tavrında “kendisini yetersiz bulduğunu ve gelişme, değişme çabası olduğunu” ifade eden, bu başlıkta ona yüzünü dönmüş herkesi dönüşmeye, yine kendi ifadesiyle “feodal ve gerici kodlardan” uzaklaşıp bıkmadan özeleştiriye ve ilerlemeye teşvik etmiş bir sanatçıdır.
Toplumda şiddet sarmalının sona ermesi hususunda samimi gayretleri olan, kendini bu başlıklarda eleştirmiş, toplumun dönüşmesi ve değişmesi umudunun sembolü olmuş bir sanatçıyı karalamak, hatırasını aşağılamak ve ailesinin kişilik haklarını ihlal etmek en nazik ifade ile hadsizliktir!
Bugün Türkiye’de; kolluğun, iktidarın kolladıklarının ve cezasızlık politikalarına, kadınlara, Kürtlere, işçilere, devrimci güçlere ve LGBTİ+’lara yönelen sistematik saldırılara karşı ses çıkaramayan yeni dönem sanatçılarının, hatırası milyonlara barış ve umudu çağrıştıran Yılmaz Güney’i hedef koymasını, manipülasyona maruz kalan milyonlara göz kırpan samimiyetsiz bir alkış alma hezeyanı olarak görmekteyiz. Tarihi bilinçsizliğin kötülükle sarmalandığı fikirsiz olma durumunu görüyor ve söz sahipleri adına oportünizmin geldiği noktayı kamuoyunun takdirine sunuyoruz.
Karşıtı devrimci olan her pratikte erki koruyan bu zihniyetin binlerce hakim ve savcıyı “vatan haini” ilan ettiğini yakın tarihte tecrübe ettik. Bu sebeple kolluğun ve onu tümceleyen yargının, sermayeyi ve egemen güçleri koruyan bu yapının , “hakim sıfatını” kutsamasını da manipülasyonunun bir parçası olarak görmekteyiz. Temsili kötülüğün bu riyakar yaklaşımı ile toplumu zehirlemek üzere Yılmaz Güney şahsı üzerinden yaratmak istediği ırkçı refleksler ile ayrıştırmayı, kavgayı derinleştirmeyi amaç edindiği de tarihi gerçeklerle örtüşmektedir.
Oyuncu Farah Zeynep Abdullah’ın açıklamasını bu düzeyde değerlendiriyor, şiddetin ve kötülüğün gerçek sahiplerine söz yükseltemediğini anladığımızı ve gördüğümüzü belirtiyor, Yılmaz Güney’i şiddet sembolü olarak gören her anlayışın karşısında olacağımızı yineliyoruz.
Yılmaz Güney’e yönelik, toplumun bilinçaltında yatan Kürt düşmanlığını körükleyen ve ırkçı manipülasyonları örgütleyen her türlü karalamayı reddediyor, toplumun her kesimini, ailesi ve sevenlerine karşı sorumlu davranmaya davet ediyoruz.
Bu ülkedeki hiçbir insanın en ufak haksızlığa veya şiddet içeren davranışa maruz kalmadığı bir gelecek umudunu paylaşıyor ve Yılmaz Güney’in değişme, dönüşme ve yılmadan mücadele iradesinin bu umudu besleyen bir değer olduğunu vurgulamak istiyoruz. Samimi uyarılarımızı dikkate almayan başta oyuncu Farah Zeynep Abdullah olmak üzere karalama kampanyasına karışan her birey için her türlü kanuni hakkımızı kullanarak Yılmaz Güney’in manevi hatırasını, ailesinin ve yakınlarının kişilik haklarının muhafazasını sağlamaya devam edeceğimizi kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.”
Av. Bişar Abdi Alınak