Biz zaten aktık, alacamız yoktu, içimiz temiz, niyetimiz berraktı, ama birileri bize iftira etti. İftira gitti sahibini buldu, biz aklandık.
Bildiğiniz gibi bundan iki yıl önce Güney’de, İKRA isimli bir öykü A. Kadir Konuk imzasıyla yayınlandı ve hemen İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı “Bu adam ve derginin Genel Yayın Yönetmeni İlyas Emir allaha, dine, peygamberlere, kutsal kitaplara hakaret ediyorlar, kelleleri vurula” diye dava açtı.
“İkra” oku anlamına gelir. Başsavcı okumak yerine “Dokuma”yı tercih ettiğinden memleketin mahkemeleri iki yıl boyunca bizimle uğraşmak zorunda kaldı. Ayrıca Başsavcı bana ve İlyas Emir’e işlemediğimiz bir suçu yükleyerek, islamın cehennemle cezalandırdığı bir suçu işledi, üzerimize iftira attı.
„… Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azab vardır.“ (24/11)
„Kim bir hata veya günah kazanır da sonra bunu bir suçsuza yüklerse gerçekten o böyle bir yalan (bühtan)ı ve apaçık bir günahı yüklenmiştir.“ (4/112)
“Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez.“ (3/7)
Kutsal kitap böyle buyurduğuna göre başsavcı iftira suçundan yargılanmalıdır. Çünkü memleketin bir başka cumhuriyet savcısı iddiayla ilgili aynen şunları söylemiştir:
„Allaha, dinlere ve bu dinlerin peygamberlerine, kutsal kitaplara yayın yolu ile hakaret edildiğinden bahisle…cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de, bilirkişi raporundan anlaşılacağı üzere bahsi geçen yazının bütün olarak ele alınıp değerlendirildiğinde dini değerleri aşağılamaya yönelik olmayıp yazı içeriğinin kamu barışını bozmaya elverişli nitelikte olmadığı anlaşılmakla, unsurları oluşmayan ATILI suçtan sanığın beraatine karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur…“
„ATILI suç“ iftira demektir. Suçsuz birini, hem de kamu adına suçlu konumuna sokmak onun insan olarak kişilik haklarına saldırıyı içerdiğinden suç oluşturur.
Sayın hakim Sevim Efendiler bizi beraat ettirirken aslında Cumhuriyet Baş savcısını da mahkum etmiştir. Sayın katip Fatma Hayri bu kararı yazarken bir iftirayı belgelemiştir. Sayın bilirkişiler Doç. Dr. Yener Ünver, Doç. Dr. Ayşe Nuhoğlu, Yard. Doç. Dr. Ali Kemal Yıldız, yazıyı inceledikten sonra yaptıkları açıklamada „Sonuç olarak davaya konu yazıdaki ifadelerin eleştiri hakkı hukuka uygunluk nedeni kapsamında olan, dini değerleri aşağılamaya yönelik olmayan ve bu anlamda kamu barışını bozmaya elverişli olmayan açıklamalar“ diyerek bizleri aklarken üzerimize iftira atanları cezalandırmışlardır.
Ülkede her gün birileri „Gavur, Ermeni, kafir“ sözleriyle başka inançlara sövüp sayarken, İsa’dan „Piç“ diye sözedenler karşısında sessiz kalan savcı Kur’an ayetlerinin içinde yer aldığı bir yazıyı, hem de tamamını okumadan suç unsuru olarak ele almış ve hem bizleri hem de mahkemeleri oyalayarak ayrıca kamuya karşı suç işlemiştir.
Biz beraat ettik, tamam, ama bize iftira eden savcı hangi cezaya çarptırıldı? Baş Savcı bey avukatlarımızın ücretini, mahkeme masraflarını kendi cebinden ödemek zorundadır! Baş Savcı bey attığı iftiradan dolayı bizlerden özür dilemek zorundadır! Baş Savcı bey kamunun parasını, zamanını israf ettiğinden ayrıca kamuoyundan da özür dilemeli, bir daha dava açacağı zaman yüzde yüz haklılığını kanıtlayabilmelidir.
Dileğimiz insanlara resmi kanallardan iftira atılmaması, atılan iftiraların da cezalandırılmasıdır. Değilse bu tür keyfi davalar kamunun mahkemelerini oyalamaya devam edecek, bu arada „Geç gelen adalet adalet değildir“ sözü yaşama geçecek, davaları yıllarca süren bir çok insan resmen mağdur edilecektir.
Biz aktık, içimizde alacamız yoktu. Bilirkişiler akladı bizi bir daha.
Teşekkür ediyoruz.
A.K.Konuk – İ. Emir