Bu yıl Berlin’de tüm çalışma dönemlerini kapsayan çok geniş, 350 fotoğraf ve hayatının son döneminde yaptığı bir dizi resimden, Henri-Cartier Bresson’un çektiği filmlerden, Henri-Cartier Bresson resimlerinin kapak olduğu dergiler, Henri-Cartier Bresson’un kitapları, Henri-Cartier Bresson üzerine kitaplar vb.’den oluşan bir retrospektif sergisi açılan Henri-Cartier Bresson, sergi sürerken öldü.
17 Ağustos’a kadar uzatılan sergi böylece aynı zamanda onun ölümünden sonraki ilk sergisi de oldu.
Tam da değil. Çünkü yanlışlıkla da olsa, Henri-Cartier Bresson belki de henüz yaşarken, “ölümü ertesi (post mortem)sergi”si açılan tek sanatçıdır. Nasıl mı? Sanatçı çevrelerinde çoğunlukla HCB kısaltmasıyla anılan Bresson İkinci Dünya Savaşı’nın ilk yılında, 1940’da Almanlar tarafından tutsak alınır. Bu dönemde dostlarının araması üzerine Kızıl Haç üzerinden nerede olduğunun bilinmediği, ölmüş olabileceği bilgisi gelir. Bu bilgi üzerine New York Modern Sanatlar Galerisi, 1941’de onu anmak için bir “ölüm ertesi” sergi düzenler. Henri-Cartier Bresson’un bu sergiden ancak 1943’de savaş tutsakları kampından (iki başarısız deneme ertesi, üçüncü kaçış denemesinde) kaçıp Fransız direniş hareketi saflarına katıldığında haberi olur.
22 Ağustos 1908’de Fransa’nın Seine et Marne bölgesinde, Chantaeloup’de bir tekstil fabrikatörünün oğlu olarak doğan Henri-Cartier Bresson, 2004 Ağustos’u başında yıllardan beri yaşadığı Marsilya’nın kuzeyindeki Isle sur la Sorgui’da öldü. O, 95 yıllık hayatından geriye 20. yüzyılın en büyük fotoğraf sanatçılarından biri olarak muazzam bir eser mirası bıraktı. Eseri üzerine mirasçı kavgalarının yaşandığı bir çok sanatçının tersine, Henri-Cartier Bresson sağlığında eserini koruyacak, tanıtacak bir kurum, Henri-Cartier Bresson Vakfı’nı kurdu. Bu esasında ünden, ünlü olmaktan hiç hoşlanmayan, kalabalıklar içinde hiç görünmeden küçücük kamerasıyla resim çekmek en büyük zevki olan Henri-Cartier Bresson için aynı zamanda ortalıkta görünmemek, görünmeden işini yapmak, normal bir hayat sürmek için, kendini korumanın da bir aracı oldu. Vakıf sayesinde Henri-Cartier Bresson’dan bir şey isteyenlerin ulaşabileceği bir adres oldu. Vakıf onun verdiği yetkiyle, Henri-Cartier Bresson adına onun dışla ilişkilerini sağladı. Böylece Henri-Cartier Bresson rahatsız edilmeden çalıştı, yaşadı.
Bresson fotoğrafı esas anlatım aracı olarak oldukça geç, önce Akademide 1927-1929 arasında resim eğitimi gördükten sonra, 1931’de kendisine hediye edilen bir küçük Leica kamerası ile keşfeder ve bu tanışma onun hayatının tanışması olur.
1930’lu yılların başından itibaren Henri-Cartier Bresson için fotoğraf artık bir tutkudur.
Bresson’un fotoğrafçılığının bazı temel özellikleri vardır.
— Önce onun tüm fotoğrafları gerçeğin bir anının yakalanmasıdır. Bu an çoğu zaman fotoğrafı çekilen objenin fotoğraf çekildiğinden haberi olmadığı bir andır. Yani onun fotoğraflarında “poz” doğal duruşun dışında bir duruş vb. yoktur. Bu yanı ile onun fotoğrafları, bir anın hiç çarpıtılmamış belgeleridir. O, söz konusu anı “belirleyici an” olarak adlandırır, fotoğraf sanatçısının yapması gerekenin “belirleyici anı yakalamak” olduğunu söyler.
— O fotoğrafa böyle yaklaştığı için, teknik olarak hiçbir zaman çok fazla araç gereç gerektiren bir fotoğrafçılığa girmemiştir. Bütün fotoğraflarını bütün hayatı boyunca kolayca taşınabilen küçük fotoğraf makineleri ile, normal objektif ile çekmiş, fotoğraflarında daha sonra gelişen her türlü otomatik yardımcıyı da red etmiş, bütün ayarlamaları elle kendisi yapmıştır. Otofocus konusunda; “Otofocus gözü tembelliğe alıştırır, değerler bizzat fotoğrafı çeken tarafından ayarlanmalıdır. Sonra belki bunların doğruluğu otomatikle kontrol edilebilir. Fakat fotoğrafçı değerleri kendi ayarlamayı bilmelidir ve ayarlamalıdır.” der. Onun fotoğraflarında anı çarpıtacak hiç bir yardımcı yoktur. Kullandığı ışık gün ışığıdır. Flaş kullanmaz.
Fotoğrafı “belirleyici an”ın yakalanması olarak kavradığı için Henri-Cartier Bresson sürekli olarak halkın, olayların içindedir. Beş kıtayı gezmiş, beş kıtada resimler çekmiştir. Bu arada Türkiye’ye de uğramıştır. Yüksek Kaldırım’daki merdiven fotoğrafı bugün bütün dünyada tanınan bir fotoğraf baş eseridir.
O 1937’de İspanya İç Savaşı’nda, 1949’da Çin’de, 1950’li yılların başlarında ve daha sonra yetmişli yıllarda Sovyetler Birliği’nde. 1961’de tam da Doğu Berlin duvarının örüldüğü günlerde Berlin’de, Gandhi’nin öldürülmesi ve cenaze töreninde Hindistan’dadır. O Meksika’da, Amerika’da, Keşmir’de, Bretanya’da, Filistin’de, Irak’ta, Suriye’de, İran’da, Afganistan’dadır. Gitmediği, gezmediği yer yok gibidir. Boynunda bir çok halde üç küçük fotoğraf makinesi hep “belirleyici an”ın peşindedir. Ve yarattığı eserler, bir çok durumda bu anın nasıl yakalanmış olduğunun mükemmel belgeleridir. Bu belgeler süreç içinde bir çok haftalık derginin kapaklarında, foto röportajlarında onlarca ülkede yayınlanır.
— Henri-Cartier Bresson’un fotoğrafları evet “belirleyici an”ın yakalanmasıdır, fakat resimlerinin orijinalleri incelendiğinde, daha fotoğraf çekilirken söz konusu anın neredeyse geometrik bir düzen içinde ele alındığı, Henri-Cartier Bresson’un fotoğrafı çekerken, çektiği objeleri bir düzen içine yerleştirmiş olduğu görülür. Fotoğraf daha çekilirken, son hali bellidir. Karanlık odada fotoğraf üzerinde oynamak Henri-Cartier Bresson’un işi değildir. O bunu reddeder. Ona göre, örneğin onun bir fotoğrafından bir detayın çıkarılması, fotoğraf tab edilirken ışıkla oynanması vb. fotoğrafın çarpıtılmasıdır. O bu bağlamda tam bir puristtir.
— Henri-Cartier Bresson’un fotoğrafı daha çekerken düzenleme işinde kuşkusuz gördüğü resim eğitimi önemli rol oynamıştır. Yüzey, çizgi, ışık ve gölgenin kullanılması vb. resim eğitiminin ayrılmaz parçalarıdır. Henri-Cartier Bresson’un fotoğraflarındaki, –bunlar ister doğa fotoğrafları, ister portreler, isterse insanların içinde yer aldığı değişik anlar, olayların fotoğrafı olsun– kompozisyonlar, izleyiciye yer yer, bunlar sanki bir ressam tarafından aylarca, yıllarca uğraşarak çizilmiş resimlermiş duygusuna götürebilmektedir. Saniyenin bindeleriyle ölçülebilecek bir anı böyle düzenleyebilmek için insanın olağanüstü bir göze, bakışa, yeteneğe sahip olması gerektiği açıktır.
Bu bağlamda ama o yaptığı iş üzerine konuşmayı sevmez ve fazla büyütülmesini de istemez. “Fotoğraf üzerine söylenecek fazla söz yoktur. Yalnızca bakmayı bilmek gerekir.” der. Bu kadar basit!
— Henri-Cartier Bresson’un bütün fotoğrafları siyah-beyazdır. Bu onun fotoğrafçılığa başladığı sırada yalnızca siyah beyaz fotoğraf olmasıyla bağıntılı değil, renkli fotoğraf tekniği geliştikten sonra da yapılan bilinçli bir tercihtir. Henri-Cartier Bresson “Duyguyu yalnızca siyah beyazda buluyorum… Renkli bakış aslında eksik bir bakıştır. Renkli fotoğraflar yalnızca tüccarları ve dergileri mutlu eder.” demektedir. Henri-Cartier Bresson’un siyah beyaz fotoğrafları yalnızca belirleyici anı yakalayan belgeler değil, o anı en uç noktada soyutlayıp genelleştiren sanat eserleridir.
Henri-Cartier Bresson’un ilk resimleri 1932’den başlayarak sergilenmeye başlanır. New York ve Madrid’deki sergilerle daha otuzlu yıllarda ünlenir. Yeni alanlar arar. 1930’lu yılların ortalarında filmciliğe yönelir. Jean Renoir’ın bir çok filminde reji asistanlığı yapar. 1937’de ilk belgesel filmini, İspanya’daki İç Savaşta Cumhuriyetçilerin sağlık hizmetleri hakkında çeker. Ardından yine İspanya İç Savaşı üzerine demokratik cephenin açık propagandasını yapan bir belgesel daha çeker. 1945’de çektiği ve Almanya’daki savaş esirlerinin ülkelerine dönüşlerini konu alan belgeselden sonra, yine fotoğrafa döner.
1947’de Robert Cappa, David Seymour ve George Rodger’le birlikte, bugün de dünyanın en önemli fotoğraf ajansı olan “Magnum”u kurar.
1970’li yılların ortalarından itibaren aktif fotoğrafçılıktan uzaklaşır. Resim yapmaya başlar. Resimi iş olarak değil, dinlenmek, kendini dinlemek için yaptığını söyler. Bir nevi meditasyon aracıdır resim onun için.
Ömrünün son döneminin bu eserleri de onun nasıl çok yönlü bir sanatçı olduğunun belgeleridir.
Henri-Cartier Bresson’un ölümü ile fotoğraf sanatı çok önemli bir ustasını kaybetti. Fakat Henri-Cartier Bresson eserleri ile yaşıyor.
25 Ağustos 2004
SEMA YILDIRIM