Perşembe, Mayıs 19, 2022
Güney
  • Anasayfa
  • Güney Kitaplığı
    Yılmaz Güney İle Paris’te İki Yıl

    Yılmaz Güney İle Paris’te İki Yıl

    SSCB Ansiklopedisi

    SSCB Ansiklopedisi

    Yılmaz Güney Ve Arkadaşları

    Yılmaz Güney Ve Arkadaşları

    Çağımdan Utanıyorum

    Çağımdan Utanıyorum

  • Dosyalar
    • Yılmaz Güney
    • Nazım Hikmet
    • Bertolt Brecht
    • Kültür Konferansı
    • Diğer Dosyalar
  • Sizden Gelenler
  • Tüm Sayılar
  • İletişim
    • Hakkımızda
    • Göndereceğiniz Yazılar Hakkında
Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle
Güney
  • Anasayfa
  • Güney Kitaplığı
    Yılmaz Güney İle Paris’te İki Yıl

    Yılmaz Güney İle Paris’te İki Yıl

    SSCB Ansiklopedisi

    SSCB Ansiklopedisi

    Yılmaz Güney Ve Arkadaşları

    Yılmaz Güney Ve Arkadaşları

    Çağımdan Utanıyorum

    Çağımdan Utanıyorum

  • Dosyalar
    • Yılmaz Güney
    • Nazım Hikmet
    • Bertolt Brecht
    • Kültür Konferansı
    • Diğer Dosyalar
  • Sizden Gelenler
  • Tüm Sayılar
  • İletişim
    • Hakkımızda
    • Göndereceğiniz Yazılar Hakkında
Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle
Plugin Install : Cart Icon need WooCommerce plugin to be installed.
Güney
Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle

Deprem! Düzen! Devlet!

Güney Sayı 10

6 Ekim 2021
İçinde Diğer Dosyalar, Dosyalar
0 0
0
Anasayfa Dosyalar Diğer Dosyalar
Share on FacebookShare on Twitter

Bu ya­zı­da yu­kar­ıda­ki baş­lı­ğa uy­gun ola­rak bu üç “D”yi içi­çe ele alıp in­ce­le­me­ye ça­ba sarf ede­ce­ğim.
17-18 Ağus­tos 1999’dan bu­gü­ne ka­dar bu üç “D” ile il­gi­li ola­rak çok şey­ler ya­zıl­dı, söy­len­di ve gö­rün­tü­len­di.

Tür­ki­ye 17 Ağus­tos’ta DEP­REM’le sar­sıl­dı, ölü sa­yı­sı­nın on­bin­le­ri aş­ma­sı­nın, yüz­bin­le­re va­ran ya­ra­lı sa­yı­sı­nın, mil­yar­lar­ca do­lar mad­di kay­bın te­me­lin­de DÜ­ZEN’de­ki bo­zuk­luk yat­mak­tay­dı. O bü­yük ve güç­lü gös­te­ri­len DEV­LET, bu fe­la­ket­te tüm ku­rum­la­rı ile kof ol­du­ğu­nu ka­nıt­la­dı.
DEP­REM ne­dir? Bu ko­nu­da iki te­mel zıt yak­la­şım var­dır. Bi­rin­ci te­mel yak­la­şı­ma gö­re; tan­rı­nın in­san­la­rı ce­za­lan­dır­ma­sı­dır. Bun­lar için tüm fe­la­ket­le­rin hep­si böy­le­dir.
Mi­to­lo­ji­de, tan­rı­lar­dan ate­şi ça­lan Pro­me­te­us’a tan­rı­la­rın öf­ke­si­ni He­si­odos şöy­le di­le ge­ti­rir;
“Fa­kat Ze­us giz­le­di ge­çi­mi öf­ke­le­nin­ce yü­re­ği
Al­dat­tı­ğı için onu Pro­me­te­us’un dü­ze­ni
Bu yüz­den in­san­lar için acı­lar ta­sa­lar bul­du
Şöy­le de­di öf­key­le bu­lut top­la­yı­cı Ze­us ona:
İa­pe­tes oğ­lu, çok bil­miş­lik­te ol­ma­yan eşi.
Se­vi­ni­yor­sun ate­şi çal­dı­ğı­na, al­dat­tı­ğı­na be­ni
Fa­kat bü­yük dert aça­ca­ğım ge­le­cek­te­ki
in­san­la­rın ba­şı­na
On­la­ra ben ateş ye­ri­ne bir afet yol­la­ya­ca­ğım, hep­si
Hep­si ne­şe­le­ne­cek yü­rek­ten
ok­şa­yıp se­ve­rek afet­le­ri­ni.”

(Or­han Han­çer­li­oğ­lu, Dü­şün­ce Ta­ri­hi, sf. 37)
Tan­rı­la­rın ce­za­sı ola­rak ka­bul gö­ren afet­ler kar­şı­sın­da, bin­ler­ce yıl­dır, tan­rı ve­ya tan­rı­la­ra ya­ka­rı­la­rak te­sel­li bu­lun­mak­ta, bu an­lam­da bi­le­rek ve­ya bil­me­ye­rek in­san­lar ça­re ara­ya­cak­la­rı­na, afet­le­ri­ni yü­rek­ten ok­şa­yıp sev­mek­te­dir­ler. Yi­ne mi­to­lo­ji­de ye­rin sar­sın­tı­sı Po­se­ido­nun işi ola­rak gö­rü­lür. Bu an­la­yı­şa gö­re İn­san­la­rın ka­de­ri ön­ce­den ya­zıl­mış­tır, bun­dan sap­mak müm­kün de­ğil­dir. Bü­yük ozan Ho­me­ros Odys­se­ia’da, “Son­ra ne ge­le­cek­se ba­şı­na gel­sin, ka­der ip­li­ği­ni bü­ken güç­lü tan­rı­lar ona ana­sı­nın kar­nın­da doğ­du­ğu gün han­gi ku­ma­şı do­ku­muş­lar­sa onu giy­sin” der­ken 4 bin yıl ön­ce bu te­mel yak­la­şı­mı di­le ge­tir­miş, kor­ku ve ta­pın­ma­nın bu ce­za­lan­dır­ma­da in­san­la­rı ko­ru­ya­ca­ğı dü­şün­ce­si o gün­ler­den bu­gü­ne de­rin iz­ler sa­la­rak yer­leş­miş­tir.
DEP­REM son­ra­sın­da in­san­lar­la tan­rı ara­sı­na gir­me­ye ça­lı­şan ve fe­la­ke­te uğ­ra­mış, za­rar gör­müş in­san­la­rın duy­gu ve inanç­la­rı­nı sö­mür­me­de bu do­ğa ola­yı­nı kul­la­nan bir di­zi be­zir­gan, bu do­ğa ola­yın­dan pay el­de et­me aşa­ğı­lık-köh­ne dav­ra­nı­şın­da bu­lu­na­rak ka­der­ci­li­ğin sür­me­sin­de el­le­rin­den ge­le­ni ard­la­rı­na koy­ma­mış­lar­dır.
Bu or­ta­çağ fet­va­cı­la­rı, dav­ra­nış­la­rı ile; “Bal­lan­dır­ma ba­na ölü­mü, şan­lı Odys­se­us, bü­tün geç­miş göç­müş ölü­le­re kral ola­ca­ğı­ma el ka­pı­sın­da kul­luk edey­dim keş­ke, var­lık­sız, yok­sul bir çift­çi­nin ya­nın­da ır­gat olay­dım” di­yen an­tik çağ oza­nı Ho­me­ros’un da ge­ri­sin­de dur­mak­ta­dır­lar. Kit­le­le­re “ölü­mü ve yı­kı­mı bal­lan­dır­mak­ta­dır­lar”. El­bet­te bü­yük ozan Ho­me­ros’un in­san­la­rın bir­bi­ri­ne kö­le­li­ği­ni de­ğiş­mez say­ma­sı­nı bu­gün ka­bul ede­me­yiz. Ama bu­gün bi­ze fe­la­ket­le­ri tan­rı­nın ce­za­sı ola­rak yut­tur­ma­ya ça­lı­şan bu an­la­yı­şın te­me­lin­de ya­tan me­ta­fi­zik te­ori ve pra­ti­ği red­det­mek ve bu­na kar­şı her alan­da mü­ca­de­le et­mek zo­run­da­yız.
Bu zo­run­lu­lu­ğu açık­la­ma­dan ön­ce; DEP­REM ne­dir so­ru­su­na ve­ri­len ikin­ci ce­va­bı, bi­lim­sel yak­la­şı­mı bi­raz ir­de­le­mek is­ti­yo­ruz.
Bi­lim­sel ola­rak DEP­REM ne­dir?
İlk etap­ta bir do­ğa ola­yı­dır. Na­sıl ki bir in­sa­nın do­ğu­mu, bü­yü­me­si, yaş­lan­ma­sı ve öl­me­si bir do­ğa ola­yı ise, DEP­REM de böy­le bir olay­dır. Bu­gün­kü araş­tır­ma ve ve­ri­le­rin or­ta­ya çı­kar­dı­ğı, en kı­sa ta­nı­mı ile, yer ka­bu­ğu tit­re­şim ve sar­sın­tı­la­rı­na DEP­REM de­nir.
Bü­yük küt­le­ler ha­lin­de­ki yer­yü­zü ka­bu­ğu sü­rek­li ha­re­ket ha­lin­de­dir. Ye­rin di­bi­ne doğ­ru de­rin­lik art­tık­ça sı­cak­lık­ da ar­tar. Ye­rin de­rin­lik­le­rin­de bü­yük bo­yut­lu ısı akım­la­rı var­dır. Bu akım­lar yer­yü­zü­nü kap­la­yan ka­tı ve kı­rıl­gan ka­buk par­ça­la­rı­nın, lev­ha­la­rın (bu­na fay hat­tı da de­nir) ha­re­ket et­me­si­ne ne­den ol­mak­ta­dır. Bu ha­re­ket sı­ra­sın­da lev­ha­lar bir­bir­le­rin­den ko­par­lar, bir­bir­le­ri­ni sı­yı­rır­lar ve­ya bir­bir­le­ri­ne çar­par­lar. Bu kop­ma­lar, sı­yır­ma­lar ve çarp­ma­lar “DEP­REM ku­şak­la­rı” ola­rak ad­lan­dı­rı­lır. Ya­ni, ye­ral­tın­da­ki bu ha­re­ket­ler, bir ta­raf­tan tah­ri­bat ve fe­la­ket­le­re yol açar­ken, di­ğer ta­raf­tan ise; mil­yar­lar­ca in­san, tüm hay­van­lar ve bit­ki­ler sö­zün kı­sa­sı tüm can­lı­lar, dep­rem­ler sa­ye­sin­de ya­şa­mak­ta­dır. Çün­kü, ya­şam için çe­şit­li gaz­la­rın ya­nı sı­ra, kar­bon ga­zı­na ih­ti­yaç var­dır. Bu ve di­ğer gaz­lar dün­ya de­rin­lik­le­rin­de ye­ter­li mik­tar­da bu­lun­mak­dır.
Ya­nar­dağ­lar­dan püs­kü­ren bu gaz­lar at­mos­fer­de bi­ri­kip ge­ze­gen yü­zü­ne dü­şen gü­neş ışın­la­rı­nı hap­se­der­se (se­ra et­ki­si) o ge­ze­gen­de bir ce­hen­nem sı­ca­ğı olu­şur ve ya­şa­mın oluş­ma­sı müm­kün de­ğil­dir. Ve­nüs ge­ze­ge­nin­de de du­rum bu­dur. Eğer at­mos­fer­de ye­ter­li kar­bon ol­maz ise, bu de­fa ya­şam için ye­ter­li ısı­nın oluş­ma­sı müm­kün ol­maz, gü­neş ışı­ğı­nın sü­zül­me­si sağ­lan­maz, buz­lar ül­ke­si Mars’ta du­rum bu­dur.
Dün­ya­mız­da ise, lev­ha de­nen bu ka­buk par­ça­la­rı­nın ha­re­ke­ti, ge­rek du­yu­lan gaz­la­rı uy­gun öl­çü­de tut­ma­yı sağ­lar. Bi­ri­ken gaz­lar, baş­ka lev­ha­la­rın al­tı­na da­lan ka­buk par­ça­la­rı ile ye­ni­den dün­ya­nın sı­cak man­to­su­na dö­ner. Ok­ya­nus dip­le­rin­de ye­ni olu­şan ka­buk ile ih­ti­yaç olan gaz­lar yer­yü­zü­ne çı­kar. Bir bü­tün ola­rak bu dön­gü, ya­şam için ge­rek­li olan ılı­man bir ik­li­min oluş­ma­sı­nı sağ­lar. Bu lev­ha­lar öy­le güç­lü­ler ki, kı­ta ve ok­ya­nus­la­rı sırt­la­rın­da ta­şı­mak­ta­dır­lar.
On­la­rın her ha­re­ke­ti (do­ğal olan dep­rem­ler) bir ta­raf­tan mil­yon­lar­ca yıl­dır yer­yü­zün­de­ki can­lı­la­rın ya­şa­mı­nı de­vam et­ti­rir­ken, di­ğer ta­raf­tan fe­la­ket­le­re de yol aça­bil­mek­te­dir.

Dün­ya­da her yıl, Rich­ter Öl­çe­ği­ne (dep­rem­le­rin öl­çül­me­sin­de kul­la­nı­lır, bu is­mi­ni, Ame­ri­ka­lı Je­ofi­zik­çi-Sis­mo­log Char­les F. Rich­ter’den alır. 1900-1985 yıl­la­rı ara­sın­da ya­şa­mış­tır.) gö­re bin­ler­ce DEP­REM kay­de­di­lir.;
Rich­ter Öl­çe­ği­ne gö­re;
8 ve yu­ka­rı şid­det­te­ki dep­rem yıl­da 1 kez olur,
7- 7,9 şid­det­te­ki dep­rem yıl­da 18 kez olur,
6 – 6,9 şid­det­te­ki dep­rem yıl­da 120 kez olur,
5- 5,9 şid­det­te­ki dep­rem yıl­da 800 kez olur,
4-4,9 şid­det­te­ki dep­rem    yıl­da 6200 kez olur,
3 – 3,9 şid­det­te­ki dep­rem yıl­da 49.000 kez olur,
2- 2,9 şid­det­te­ki dep­rem gün­de 1000 kez olur,
1- 1,9 şid­det­te­ki dep­rem gün­de 8000 kez olur.

(Kay­nak: Hür­ri­yet 18.08.99)
Şim­di de ta­ri­he ge­çen en şid­det­li bir kaç dep­rem ör­nek­le­ri­ne ba­ka­lım:

Yer ve Şid­de­ti (Rich­ter Öl­çe­ği) Yıl Tak­ri­bi Ölü Sa­yı­sı
Gi­rit (Yu­nan Ada­sı) Bi­lin­mi­yor 365 50.000
An­tak­ya(Ana­do­lu) Bi­lin­mi­yor 526 250.000
Dam­gan/İran Bi­lin­mi­yor 856 200.000
Yu­ka­rı Mı­sır Bi­lin­mi­yor 1201 1.000.000
Şan­si/Çin 11* 1556 830.000
Cal­ku­ta/Hin­dis­tan Bi­lin­mi­yor 1737 300.000
Liz­bon/Por­te­kiz 9* 1755 40.000
Gan­su/Çin 8,5 1920 200.000
Tok­yo/Ja­pon­ya 8,3 1923 99.000
Er­zin­can 8,0 1939 39.000
Ku­zey Pe­ru 7,8 1970 70.000
Tang­şan/Çin 7,8 1976 700.000
Me­çi­co City 8,1 1985 10.000
Ku­zey­ba­tı İran 7,7 1990 50.000
Fi­li­pin­ler 7,7 1990 6000
Ko­be/Ja­pon­ya 7,2 1995 6400
Sa­ka­lin Ada­sı/Rus­ya 7,5 1995 1840
Ba­tı Ko­lom­bi­ya 6,1 1999 1170
Mar­ma­ra 7,4 1999 (tah­mi­ni) 50.000

(*) Ola­ğan dı­şı na­dir rast­la­nan öl­çek­te.
Yu­ka­rı­da­ki bü­yük oran­da­ki ölü sa­yı­la­rı tak­ri­bi­dir.
Kay­nak: Hür­ri­yet 18.08.1999 ve Bü­yük La­ro­us­se Ansk.

Ra­kam­lar, yıl­lar ve ör­nek ola­rak al­dı­ğımz ül­ke­ler açık dil ko­nuş­mak­ta­dır.
Ya­ni sö­zün özü, in­san­lık ve tüm can­lı­lar DEP­REM­LE ya­şa­mak zo­run­da­dır. Bü­tün can­lı­lar mil­yon­lar­ca yıl dep­rem­ler­le içi­çe ya­şa­dı, ya­şı­yor. Do­ğa güç­lü ol­du­ğu gi­bi, afe­ti de güç­lü­dür. Bu nok­ta üze­rin­de da­ha faz­la dur­mak is­te­mi­yo­ruz. Bu­ra­da ver­mek is­te­di­ği­miz me­saj, bu zo­run­lu­lu­ğun kav­ran­ma­sı­dır. İş­te bu zo­run­lu­luk kav­ran­ma­dı­ğı öl­çü­de kör­lü­ğe yol açar. Kör­lü­ğün be­ra­be­rin­de ge­tir­di­ği zin­ci­rin di­ğer hal­ka­sı ise ted­bir­siz­lik ve el­bet­te onun da de­va­mı fe­la­ket ol­mak­ta­dır. Bu an­lam­da da, DEP­RE­Mİ ve her tür­lü fe­la­ke­ti tan­rı­nın in­san­la­rı ce­za­lan­dır­ma­sı ola­rak in­san­la­ra ka­bul et­tir­me­ye ça­lı­şan, il­kel ve il­kel ol­du­ğu oran­da da çağ­dı­şı bu dü­şün­ce ve an­la­yış red­de­dil­mek zo­run­da­dır. Çün­kü, bu al­dat­ma­cı dü­şün­ce­nin te­me­lin­de, so­rum­lu­luk­tan ka­çış ve ger­çe­ği kav­ra­ma­ma yat­mak­ta­dır. Ar­tık in­san­lı­ğın bu tür al­dat­ma­ca­la­ra faz­la rağ­bet gös­ter­me­me­si­ne rağ­men, kör­lü­ğe ne­den olan baş­ka se­bep­ler­de ken­di­ni da­yat­mak­ta­dır. İler­de bu da­yat­ma­la­rın ne­ler ol­du­ğu­nu DÜ­ZEN ve DEV­LET bağ­la­mın­da tek tek ele ala­ca­ğız.
Şim­di önem­li bir so­ru­ya da­ha ce­vap ara­ma­ya ça­lı­şa­lım. Ma­dem bi­lim­sel ola­rak DEP­REM açık­la­na­bi­li­yor, ne­den ha­la bü­yük öl­çek­li ola­nı ön­ce­den tes­bit edi­le­mi­yor? Her­şey­den ön­ce, dep­rem ko­nu­sun­da in­san­lı­ğın yap­tı­ğı araş­tır­ma ve in­ce­le­me­ler de­vam edi­yor. Bu araş­tır­ma ve in­ce­le­me­ler de­vam et­tik­çe, bu­gün­ki ve­ri­le­rin mut­la­ka de­ği­şik­li­ğe uğ­ra­ya­rak ye­ni ve­ri ve bil­gi­le­rin el­de edi­le­ce­ği ga­yet açık­tır. Na­sıl ki, uzay araş­tır­ma­la­rı, in­san­lı­ğı hep ye­ni bil­gi­ler ile do­na­tı­yor ise, dep­rem ko­nu­sun­da da ye­ni bil­gi­ler es­ki­le­rin ye­ri­ni ala­cak ve da­ha faz­la iler­le­me sağ­la­na­cak­tır.
Her do­ğa ola­yı­nın açık­lan­ma­sı ve bi­lin­me­si için epey za­man geç­miş­tir ve ge­çe­cek­tir. İn­san­lık bir do­ğa ola­yı­nı tüm yön­le­riy­le ta­nı­ma­dan, o do­ğa ola­yı­na kar­şı ye­ter­li ted­bi­ri ala­maz. Yal­nız bu so­ru, ül­ke­si dep­rem ku­şak­la­rın­da yer al­ma­yan Al­man­ya gi­bi Or­ta ve Ku­zey Av­ru­pa gi­bi ül­ke­le­ri şim­di­ye ka­dar pek il­gi­len­dir­me­miş­tir. Bi­lim ve tek­ni­ğin ge­liş­me­sin­de bu dün­ya böl­ge­si­nin ön ayak ro­lü oy­na­dı­ğı­nı dik­ka­te al­dı­ğı­mız­da, bu­nun bir tek se­be­bi var­dır. O da bu işin pek kâr ge­ti­ren ve ge­ti­re­cek olan bir iş ol­ma­ma­sı­dır. Bu ül­ke­ler­de­ki (yö­ne­tim­de olan­lar açı­sın­dan) esas an­la­yış, ken­di­le­ri­ne uzak alan­lar­da mey­da­na ge­len DEP­REM olay­la­rı­na in­sa­ni yar­dı­mı(!) ye­ter­li gör­mek­tir.
El­bet­te er­ken uya­rı sis­te­mi (yük­sek öl­çek­te­ki dep­rem­le­ri) bir­kaç gün ön­ce­den ha­ber ver­me­si­ni ge­rek­ti­ren bir sis­tem ol­mak zo­run­da­dır. Yok­sa, bir­kaç ay ve yıl ön­ce­den ha­ber ver­me sis­tem­le­ri mil­yon­lar­ca in­sa­nın ba­rın­ma­sı ve pa­nik vb. so­ru­nu­nu da gün­de­me ge­ti­re­ce­ğin­den, pek ya­rar­lı ola­cak bir ge­liş­me ola­maz. Er­ken uya­rı için şim­di­ye ka­dar en faz­la ya­tı­rım ya­pan Ja­pon­ya’da, (yıl­da 150 mil­yon do­la­ra va­ran bir har­ca­ma) Ko­be dep­re­mi ile, ön­ce­den ha­ber ver­me­nin müm­kün ol­ma­dı­ğı dü­şün­ce­le­ri ağır­lık ka­zan­mış­tır. ABD ve Rus­ya’nın bir­lik­te yü­rüt­tü­ğü bir di­zi araş­tır­ma­da bu iş için ya­pı­la­cak pa­ra­sal ya­tı­rım­ ger­çe­ği ken­di­ni da­yat­mış du­rum­da­dır. Eğer in­san­lık bu so­ru­nu or­tak so­ru­nu ola­rak kav­ra­yıp ona gö­re or­tak ha­re­ket et­miş ol­say­dı ve ay­nı za­man­da aza­mi kâr hır­sı de­ğil­ de, in­sa­na ya­pı­la­cak ya­tı­rı­ma ön­ce­lik ve­ril­sey­di, bu so­run­da, şim­di­ye ka­dar alın­mış yol­dan çok da­ha faz­la yol alın­mış olur­du. Bir Pat­ri­ot fü­ze­si için 1 mil­yon do­lar ya­tı­ran­lar, el­bet­te kâr­lı iş pe­şin­de koş­tuk­la­rı­nı ken­di­le­ri da­ha iyi bil­mek­te­dir­ler. DEP­REM­LER­DE esas za­rar gö­ren­ler ‘sı­ra­dan’ in­san­lar ol­du­ğu için, bu ko­nu­da­ki vur­dum­duy­maz­lık an­la­şı­lır bir­şey­dir. Ga­rip ve aşa­ğı­lık ola­nı; ka­der­ci­le­rin bu du­ru­mu ken­di an­la­yış ve dü­şün­ce­le­ri­nin ge­liş­me­si­ne mas­ke et­me­le­ri­dir. El­bet­te bu mas­ke et­me iş­le­mi de, aza­mi kâr hır­sı ile bi­lim­sel so­ru­na yak­la­şan­la­rın ek­me­ği­ne ye­ter­li ya­ğı sür­mek­te­dir. An­cak in­san­lık bu so­ru­nu da kı­sa bir ge­le­cek­te çö­ze­cek, fa­kat bun­dan en son ya­rar­la­nan­lar yi­ne ge­ri ül­ke­ler ola­cak­tır. Çün­kü DÜ­ZEN onu ge­rek­tir­mek­te­dir.
Şim­di DÜ­ZE­NİN, bü­yük öl­çek­te­ki bir DEP­RE­MİN aç­tı­ğı za­rar, yı­kım ve fe­la­ket bo­yut­la­rın­da oy­na­dı­ğı ro­le göz ata­bi­li­riz.
So­ru­nun bo­yut­la­rı­nı ele al­ma­dan ön­ce DÜ­ZEN ne­dir so­ru­su­na ce­vap ara­ya­lım…
DÜ­ZEN en kı­sa ta­nı­mı ile; bir top­lum­da si­ya­sal, eko­no­mik, ya­sal ve yö­net­sel vb. açı­lar­dan bü­tü­nü oluş­tu­ran ya­sa ve ku­ral­la­rın tü­mü­dür. Top­lu­mun tüm öge­le­ri-sı­nıf­la­rı ara­sın­da­ki ‘uyum’dur. Bu, en öz de­yim ile; üre­tim iliş­ki­le­ri ile üre­tim güç­le­ri ara­sın­da­ki iliş­ki­nin top­lum­sal ge­liş­me­ye yan­sı­ma­sı­dır. Sı­nıf­lı top­lum­lar­da böy­le bir uyu­mun var ol­ma­sı ha­yal­dir. Böy­le bir uyu­mun ol­ma­dı­ğı top­lum­lar­da dü­zen­siz­lik söz­ko­nu­su­dur. He­le he­le öge­ler-sı­nıf­lar ara­sın­da den­ge­siz­lik uçu­rum­sal nok­ta­la­ra eriş­miş ise; bah­si ge­çen uyum ve DÜ­ZEN da­ha da ber­bat bir gö­rü­nüm arz eder. Rüş­vet, yol­suz­luk, hır­sız­lık, sah­te­kar­lık, ta­lan, kor­ku, yoz­laş­ma, so­rum­suz­luk, ted­bir­siz­lik, çev­re ve do­ğa ile uyum­suz­luk, fu­huş vb. her tür­lü in­sa­ni kö­tü­lü­ğün yay­gın­laş­ma­sı da­ha da el­ve­riş­li or­tam bu­la­rak ge­li­şir ve top­lu­mu yı­kım­la­ra gö­tü­rür. İn­sa­ni de­ğer­ler ayak­lar al­tı­na alı­nır. El­bet­te böy­le bir du­rum bu­gün­den ya­rı­na mey­da­na ge­len bir du­rum de­ğil­dir, yıl­la­rın bir­ki­mi­ni için­de ba­rın­dı­rır. DÜ­ZEN­Lİ top­lum­lar­da top­lu­mun bi­rey­le­ri so­rum­lu­luk ve gö­rev­le­ri bil­mek ve ken­din­den son­ra­ki­le­ri ona gö­re eğit­mek zo­run­da­dır. DÜ­ZEN­Lİ top­lum­lar­da in­san ve do­ğa uyum için­de ya­şa­mak zo­run­da­dır. İn­san ve do­ğa sev­gi­si iti­ci güç­tür.
Bu ve ben­ze­ri ko­nu­lar­da, ton­lar­ca ya­zı ya­zıl­mış­tır. Biz yal­nız­ca in­san­lı­ğın 4000-5000 yıl ön­ce­sin­den bir kaç ör­nek ver­mek is­ti­yo­ruz.
İsa Ön­ce­si 2000 yıl­la­rın­da, ya­ni gü­nü­müz­den tam 4000 yıl ön­ce­si Me­zo­po­tam­ya’da ku­ru­lan uy­gar­lı­ğın gü­nü­mü­ze ka­dar yan­sı­yan, tan­rı­la­ra ka­fa tu­tan Uruk As­la­nı Gıl­ga­meş des­ta­nın­da­ki aşa­ğı­da­ki söz­ler bu­gü­ne ne ka­dar da uyu­yor;
“Kor­ku­yu yen­me­nin iki tür­lü yön­te­mi var­dı, oğul: ya ce­sa­ret, ya da se­vinç (sev­gi) ile, As­lan­la bo­ğu­şup ona ga­lip gel­din mi?”
“Ha­yır, gül­dü ba­na, sa­de­ce gül­dü”
“Ger­çek­ten de çok az ölüm­lü­nün yü­zü­ne gü­len ta­lih. Ve sa­na önem­li ders­ler çı­ka­ra­bi­le­ce­ğin işa­ret­ler ve­ri­yor. Kor­kuy­la na­sıl ba­şa çık­man ge­rek­ti­ği­ni her za­man dü­şün Gıl­ga­meş. Ha­re­ket­siz kıl­ma­dı­ğı ve çıl­dırt­ma­dı­ğı müd­det­çe, kor­ku iyi­dir. (DÜ­ZEN­Lİ bir top­lum­da ku­ral­la­ra uy­mak / BN). İn­san ce­sa­ret­le kor­ku­yu ye­ne­bi­lir, fa­kat bu ara­da kalp­siz­le­şir, (Top­lu­mun di­ğer fert­le­ri­nin hak­la­rı­nı gör­mez ve on­la­rı gasp et­me­ye yel­te­nir. / BN) çün­kü ce­sa­ret, sı­nır­sız ola­bil­mek için tüm di­ğer duy­gu­la­rı yok eder. Sa­de­ce se­vinç (sev­gi / BN) ce­sa­ret­ten da­ha kud­ret­li­dir; bil­di­ği­miz en bü­yük güç­tür. Se­vinç (sev­gi / BN) ce­sa­re­ti de kap­sar, ce­sa­ret se­vin­cin bir par­ça­sı­dır. Se­vin­cin (sev­gi­nin / BN) ol­du­ğu yer­de kor­ku­ya yer yok­tur. Bu se­vin­ci ko­ru­ma­ya ça­lış Gıl­ga­meş ve onu ken­di­ne ya­kın olan­lar­la pay­laş. Göz­le­rin­de­ki kır­mı­zı as­la­nın gü­lü­şü­nü ko­ru.” (Uruk As­la­nı Gıl­ga­meş, Yurt Ki­tap Ya­yın, sf. 30-31)
Bir baş­ka in­sa­ni de­ğer ba­ğın­tı­sın­da söy­le­nen; “Kim ki sah­te ağır­lık­lar ve bo­zuk bir te­ra­zi kul­la­nır­sa, top­lum­dan dış­la­nır ve tüm has­ta­lık­la­rı ken­di­si­ne çe­ker. Bu­nu ya­pan ki­şi sa­de­ce baş­ka­la­rı­nı de­ğil, ken­di­si­ni de al­da­tır.” (age, sf. 139)
Dü­ze­nin bo­zuk ve ko­kuş­muş ol­du­ğu top­lum­lar­da, yu­ka­rı­da söy­le­nen­ler her­gün bin­ler­ce kez tek­rar­la­nan gün­lük olay­lar­dır. Bir bi­na­nın ya­pı­mın­da kul­la­nı­lan maz­le­me­den ça­lı­nan­la­rın han­gi tür has­ta­lık­la­rı için­de ba­rın­dır­dı­ğı­nı Mar­ma­ra dep­re­min­de çok açık ya­şa­dık, ya­şı­yo­ruz ve ya­şa­ya­ca­ğız..
Yu­kar­da do­ğa­nın gü­cü­nü ve in­san­la­rın do­ğal olay­lar­la iç içe ya­şa­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni bi­lim­sel ola­rak açık­la­ma­ya ça­lış­tık. Bu ba­ğın­tı­da ay­nı eser­de yer alan Gıl­ga­meş ve top­ra­ğın oğ­lu En­ki­du ara­sın­da­ki tar­tış­ma, gü­nü­mü­ze çok iyi ışık tut­tu­ğu için bu­ra­ya ak­tar­mak is­ti­yo­ruz.
En­ki­du bir kez da­ha sö­ze baş­lar;
“Hum­ba­ba’dan (or­ma­nı bek­le­yen-ko­ru­yan de­vin is­mi / BN) nef­ret et­me­ni ve onun­la be­ra­ber tüm kö­tü­lük­le­ri yok et­mek is­te­me­ni an­la­yış­la kar­şı­lı­yo­rum. Bu üze­rin­de tar­tı­şı­la­bil­cek bir ko­nu. Fa­kat öbür me­se­le­yi an­la­ya­mı­yo­rum: Ne­den ağaç­la­rın en bü­yü­ğü olan ko­nu­şa­bi­len se­di­ri kes­mek is­ti­yor­sun? Ne­den il­le de o or­ma­nın ağaç­la­rı­nı is­ti­yor­sun? Ağaç­la­rın bir ül­ke­nin zen­gin­li­ği ol­du­ğu­nu bil­mi­yor­mu­sun? Ne­den zen­gin­li­ği azalt­mak is­ti­yor­sun”
Gıl­ga­meş ce­vap ve­rir; “Tah­ta ma­sa­lar ve san­del­ye­ler, En­ki­du, tah­ta bir taht ve tah­ta­dan de­ğer­li ka­pı­lar… Gü­zel­lik ge­le­cek şeh­ri­mi­ze, … göz­le­rin ho­şu­na gi­de­cek (do­ğa­ya uy­ma­yan bir sü­rü gü­zel ya­pı­lar yer­le bir olun­ca ne de çir­kin olu­yor / BN) ve ru­hu se­vin­di­re­cek gü­zel nes­ne­ler ve gü­zel ya­şam (do­ğa ya­sa­sı­na ay­kı­rı ha­re­ket­ler ruh­lar­da ve zi­hin­ler­de yıl­lar­ca ne ka­dar ezi­yet çek­ti­ri­yor in­san­la­ra, özel­lik­le hiç­bir gü­na­hı ol­ma­yan ço­cuk­la­ra / BN). Ta uzak­lar­da hiç kim­se­ye bir fay­da­sı do­kun­ma­dan du­ran or­man­dan ba­na ne? Ağaç­lar tek­rar bü­yür, fa­kat bi­zim on­la­ra bu­ra­da ih­ti­ya­cı­mız var.”
En­ki­du ce­vap ve­rir; “Söy­le­dik­le­rin ku­la­ğa da hoş ge­li­yor doğ­ru­su. Yi­ne de içim­de coş­kuy­la sa­na ka­tıl­ma­mı en­gel­len bir şey­ler var. Bel­ki de şim­di söy­le­ye­cek­le­ri­mi ap­tal­ca bu­la­cak­sın, bu yüz­den bir bar­ba­rın his­le­ri­ne gül­me sa­kın. Fa­kat boz­kır­da öğ­ren­di­ğim bir­şey var: İn­san as­la gü­ne­şin mer­ke­zi­ne de­ğil, bi­raz­cık ya­nı­na bak­ma­lı, yok­sa kör ol­mak iş­ten bi­le de­ğil­dir. Bu şe­hir, Uruk ve bu­ra­da­ki ya­şam, pı­rıl pı­rıl par­la­yan göz ka­maş­tı­rı­cı nes­ne­ler­le do­lu gü­ne­şin ta ken­di­si. Fa­kat bu göz ka­maş­tı­rı­cı nes­ne­le­rin pa­rıl­tı­sı ar­tık­ça, in­sa­nın iç gö­zü de o de­re­ce kör­le­şir” (age, sf. 162)
İş­te top­ra­ğın oğ­lu En­ki­du’nun 4000 yıl ön­ce te­laf­fuz et­ti­ği du­rum, gü­nü­mü­ze de ga­yet iyi ya­kış­mak­ta, in­san­lar göz­ka­maş­tı­rı­cı nes­ne­le­rin pa­rıl­tı­sın­dan ger­çek­le­ri gör­me­de ku­sur iş­le­mek­te­dir­ler. İn­sa­ni kö­tü­lük­le­ri için­de ba­rın­dı­ran mev­cut DÜ­ZEN­LER de bu ku­sur­la­rın sü­rek­li kı­lın­ma­sın­da esas fak­tör­dür.
4000 yıl ön­ce, Gıl­ga­meş top­ra­ğın oğ­lu En­ki­du’yu kay­bet­tik­ten son­ra ölüm­süz­lü­ğü ara­yıp bu­la­ma­dı­ğı za­man, O’nun söz­le­ri­ni şöy­le de­ğer­len­di­rir; “En­ki­du’yu kay­bet­tim… Keş­ke uya­rı­la­rı­na ku­lak ver­sey­dim! Ağaç­la­rın bir ül­ke­nin zen­gin­li­ği ol­du­ğu­nu bil­mi­yor mu­sun?… bu söz­le­ri as­la unut­ma­ya­ca­ğım. Ya­şa­yan do­ğa­nın bi­ze sun­du­ğu bu mu­az­zam zen­gin­li­ği bir da­ha as­la yok et­me­ye­ce­ğim, ak­si­ne onu her za­man ko­ru­yup kol­la­ya­ca­ğım… Biz, tıp­kı ağaç­lar gi­bi do­ğa­nın bir par­ça­sı­yız, onun­la be­ra­ber ya­şa­ya­bi­li­riz.” (age. sf. 482)
Bu­gün yu­ka­rı­da ak­tar­dı­ğı­mız an­la­yış yer­leş­miş ol­say­dı, ya­ni DEP­REM­LER­LE ya­şa­ma­yı öğ­ren­miş ol­say­dık, do­ğa ile içi­çe ya­şa­say­dık, ona uyum sağ­la­ya­rak ha­ya­tı kur­say­dık, DEP­REM­LE­RİN aç­tı­ğı ya­ra­lar ve fe­la­ket­le­rin bo­yu­tu bun­ca ge­niş ola­maz­dı. İn­san­lık do­ğa­yı ken­di­ne uy­du­ra­ma­ya­ca­ğı­na gö­re, ken­di­si onun­la uyum­lu­luk için­de ya­şa­ma­yı öğ­ren­mek zo­run­da­dır. DÜ­ZEN­LE­RİN bu uyu­ma ne ka­dar uy­mak­ta ol­du­ğu­na geç­me­den ön­ce, bi­raz­da DEV­LET­TEN bah­se­de­lim.
Biz­le­re yıl­lar­ca “ba­ba” di­ye an­la­tı­lan bu ko­ru­ma un­su­ru ne­dir?
Dev­let her­şey­den ön­ce bir güç, erk­tir. Yok­sul­luk ve acı çe­ken in­san yı­ğın­la­rı­na öğüt ve na­si­hat­lar yet­me­yin­ce, on­la­rı bas­kı al­tın­da tu­ta­cak, baş­kal­dır­ma­la­rı­nı ön­le­ye­cek güç ola­rak or­ta­ya çık­mış­tır. An­tik ça­ğın kö­le­ci dev­let­le­ri böy­le pey­dah ol­muş­tur. Bu ça­ğın bü­yük dü­şü­nü­rü Pla­ton’a gö­re; “çöm­lek­çi (üre­ten / BN) zen­gin ol­ma­ma­lı, zen­gin olur­sa, çöm­lek­çi­li­ği bı­ra­kır, çöm­lek­siz ne ya­pa­rız.”
Bu­nun için de (ün­lü ya­pı­tı Dev­let’te) Pla­ton’un dev­le­ti üç sı­nıf­tan olu­şur: Yar­gıç­lar, as­ker­ler ve çöm­lek­çi­ler (çift­çi­ler, za­na­at­kar­lar, halk). Yar­gıç­lar yö­ne­te­cek, as­ker­ler ko­ru­ya­cak, çöm­lek­çi­ler de dev­le­ti bes­le­ye­cek.
Ya­ni, bes­le­yi­ci üre­ten halk, yi­yi­ci zen­gin yö­ne­ten. Bu an­lam­da güç de zen­gin­de. Aç to­kun ha­lin­den an­la­ya­ma­ya­ca­ğı için, bu DÜ­ZE­NİN hep böy­le de­vam et­me­si yö­ne­ten­le­rin işi­ne gel­di­ği için de; an­tik ça­ğın kö­le­ci dev­let­le­ri, özün­de hiç­bir de­ği­şik­lik ol­ma­dan, yü­zey­de­ki bir di­zi de­ği­şik­lik­ler­le gü­nü­mü­zün mo­dern cum­hur­i­yet­le­ri­ne dö­nüş­müş­tür. Bo­ru­yu ya­pan ay­nı, bo­ru­yu öt­tü­ren ay­nı. Bir ül­ke­de do­ğal zen­gin­lik ne ka­dar bol ve tek­nik ge­liş­me ne ka­dar ile­ri ise, alt­ta­ki­ler­ de on­dan o ka­dar se­bep­le­ne­bil­mek­te­dir. Ama esas kay­mak üs­tte­ki­le­rin­dir. Bu an­tik ça­ğın Ati­na­sı, Mı­sı­rı ve Asur­lu­la­rın­da böy­ley­di, bu fe­odal de­re­bey­lik dev­let­le­rin de böy­le ol­du, bu gü­nü­mü­zün en mo­dern­le­ri olan Al­man­ya, İs­veç, ABD vs. dev­let­le­rin­de de böy­le­dir. Do­ğal zen­gin­li­ğin faz­la ol­ma­dı­ğı, tek­ni­ğin ge­liş­me­di­ği dev­let­ler­de üre­ti­ci­le­rin du­ru­mu, ya­şa­mın tüm alan­la­rın­da da­ha da ber­bat gö­rü­nüm arz eder. Bu­ra­lar­da in­san ya­şa­mı­na da­ha az de­ğer ve­ri­lir, do­ğal afet­le­re kar­şı ted­bir, ko­run­ma vb. so­run­lar faz­la önem ta­şı­maz. Bu tür so­run­la­ra gün­lük yak­la­şı­lır.
Dev­le­tin “ba­ba” ro­lü­ne dö­ner­sek, or­ta­ya çı­kan ger­çek; yö­ne­ten­le­rin hep ken­di­le­ri­ni sı­nıf­lar üs­tü gös­ter­me al­dat­ma­ca­sı bu dü­şün­ce­nin yer­leş­me­si­ne se­bep ol­muş­tur. Alt­ta­ki­le­rin her­han­gi bir afet­te, ken­di­le­ri­nin “ba­ba­sı” ola­rak gör­dük­le­ri (as­lın­da öy­le gös­te­ril­mek­te) dev­let­ten yar­dım eli bek­le­me­le­ri ga­yet nor­mal­dir. Nor­mal ol­ma­yan ger­çe­ğin doğ­ru dü­rüst kav­ran­ma­ma­sı­dır. Top­la­nan ver­gi­le­rin bü­yük bir bö­lü­mü­nün yö­ne­tim gi­der­le­ri­ne, mev­cut ya­pı­nın ko­run­ma­sı­na har­can­dı­ğı ger­çe­ği kav­ran­dı­ğı oran­da, kör­lük­ten kur­tu­lu­nur ve in­san­lar ken­di ted­bir­le­ri­ni ken­di­le­ri alır­lar ve­ya ‘yö­ne­ten­le­ri’ bu nok­ta­lar­da zor­lar­lar. Gü­nü­mü­zün te­orik, tek­nik ve bi­lim­sel ge­liş­me­si, ger­çek­te dep­rem gi­bi ‘do­ğal afet­le­re’ kar­şı ye­ter­li ted­bir alın­ma­sı­nın im­kan­la­rı­nı ya­rat­mış du­rum­da­dır. Biz­ler bu­ra­da ol­ma­ma­sı ge­re­ke­ni açık­la­mak­la ye­ti­ne­ce­ğiz. Na­sıl ol­ma­ma­sı ge­rek­ti­ği dü­şün­ce­si, na­sıl ol­ma­sı ge­re­ke­ne ışık tu­tar sa­nı­yo­ruz.
DÜ­ZEN ve DEV­LET bağ­la­mın­da be­lir­le­di­ği­miz kıs­tas­la­rı, biz­le­ri in­san ola­rak de­rin­den et­ki­le­yen, on­bin­le­rin can kay­bı­na, on­bin­le­rin ya­ra­lan­ma­sı­na ve kor­kunç bo­yut­ta­ki mad­di de­ğe­rin yok ol­ma­sı­na se­bep olan, 17 Ağus­tos1999 Mar­ma­ra DEP­RE­Mİ­NİN or­ta­ya çı­kar­dı­ğı re­sim ile kar­şı­laş­tır­ma­ya ça­lı­şa­lım.
Gün­ler­den Sa­lı, sa­at 03.02, ta­rih 17 Ağus­tos 1999, yer: Ana­do­lu­’nun Mar­ma­ra böl­ge­si… Yıl­lar­ca be­yin­ler­de izi ka­la­cak bir ta­rih. Ye­rin de­rin­lik­le­rin­de lev­ha­lar kay­mış (fay hat­la­rı) baş­ka lev­ha­lar­la çar­pış­mış ve ye­rin yü­zün­de 7,4 öl­çe­ğin­de bir sar­sın­tı. Ki­mi ev­ler ka­ğıt­tan ku­le­ler gi­bi ye­re ya­pış­mış, ki­mi­le­ri or­ta, ki­mi­le­ri az ha­sar­lı. Ki­mi­le­ri­ne bir­şey ol­ma­mış. Yer­le bir olan­la­rın al­tın­da ge­ce­nin de­rin uy­ku­su­na dal­mış can­lı­lar var. He­men dün­ya­ya göz­le­ri­ni ka­pa­ma dar­be­si al­ma­yan in­san­lar, ya­şam di­re­ni­şi sab­rı ile en­kaz al­tın­dan kur­ta­rıl­ma­yı bek­li­yor. Za­ma­nın­da ted­bi­ri­ni ala­ma­mış, ama sar­sın­tı­dan kur­tu­lan­lar, yer al­tın­da ka­lan­la­rı­na yar­dı­ma ko­şu­yor, çıp­lak el­le­ri ile… İlk TV can­lı gö­rün­tü­le­ri sar­sın­tı­dan 20 da­ki­ka son­ra, ne ka­dar da hız­lı. Ama sar­sın­tı­nın bı­ra­ka­lım ön­ce­den bil­di­ril­me­si­ni, öl­çe­ği­nin tes­bi­ti o ka­dar da ya­vaş. Kan­dil­li Ra­sat­ha­ne­si­’nin ilk be­lir­le­me­le­ri­ne gö­re DEP­REM 6,7 şid­de­tin­de. Bir­kaç gün son­ra di­ğer ül­ke­ler­de­ki mes­lek­taş­la­rı­nın uya­rı­la­rı, biz­de­ki bu iş­le uğ­ra­şan pro­fe­sör kı­lık­lı­la­ra, 7,4 şid­de­tin­de­ki öl­çe­ği ka­bul et­ti­rir. Her tür­lü DÜ­ZEN al­lak bul­lak. El­bet­te hız­lı gö­rün­tü ka­ra ha­be­ri çok ça­buk du­yur­du. Ama hâ­lâ uyu­yan­lar var, on­lar ­da DÜ­ZE­Nİ elin­de tu­tan bir ço­ğu­na gö­re ko­ru­yu­cu “ba­ba” DEV­LET ay­gı­tı­nı yö­ne­ten in­san­lar(!).
Dü­ne ka­dar Tür­ki­ye’de “ko­mü­ni­kas­yon dev­ri­min­den” bah­se­den dev­le­tin ba­şı De­mi­rel 4,5 sa­at hiç­bir yer­le ile­ti­şim ku­ra­ma­dı­ğın­dan bah­se­di­yor. Dü­ze­ni iyi yö­net­mek id­di­asın­da­ki Baş­ba­kan Ece­vit, ba­kan­la­rı ile an­cak TV ka­me­ra­la­rı ara­cı­lı­ğıy­la ha­ber­le­şe­bi­li­yor. Sağ­lık Ba­ka­nı “ka­na ih­ti­ya­cı­mız yok” der­ken, TV ek­ran­la­rı­nın al­tın­da­ki bant­tan acil ka­na ih­ti­yaç var anons­la­rı ge­çi­yor.
Cu­di da­ğı­na 5 sa­at­te 50.000 as­ker in­dir­mek­le övü­nen dev­le­tin en kut­sal ko­ru­ma un­su­ru as­ke­ri­ye, ken­di­si Göl­cük’te dep­rem yı­kı­mı­nın al­tın­da, ken­di­si ile uğ­raş­mak­ta.
Du­rum 60 yıl ön­ce­si Er­zin­can dep­re­min­den, 30 yıl ön­ce­si Var­to dep­re­min­den pek fark­lı de­ğil.
Yı­kım kor­kunç, gö­rün­tü yü­rek­le­ri par­ça­lı­yor. Do­ğa­nın ga­za­bı­na uğ­ra­mış halk­tan in­san­lar tek yum­ruk ol­muş, fe­la­ke­tin bo­yu­tu­nu da­ralt­ma­ya ça­lı­şı­yor.
Tüm Tür­ki­ye dep­rem­le sar­sıl­mış ve ya­sa bo­ğul­muş. Ga­ze­te­ler baş­lık at­mış bir gün son­ra… 18 Ağus­tos 1999…
“KA­TİL­LER, yi­ne çü­rük in­şa­at. Yi­ne hır­sız ve vic­dan­sız mü­te­ah­hit­ler… Ağ­lı­yo­ruz, 6,7 şid­de­tin­de­ki dep­rem 45 sa­ni­ye sür­dü… Yi­ne ner­de­sin dev­let… İz­mit, Ada­pa­za­rı, Göl­cük, Ka­ra­mür­sel, Ya­lo­va, İs­tan­bul Av­cı­lar, Düz­ce de­ki Dep­rem 6,7 şid­de­tin­de”, (Hür­ri­yet)
“Acı­mız bü­yük… Göl­cük’te en­kaz al­tın­da Ami­ral­ler­ de var.” (Tür­ki­ye)
“Aman Al­lah’ım! Yi­ne ye­nil­dik… De­mi­rel: ‘Ya­ra­lar en kı­sa za­man­da sa­rı­la­cak’… İs­tan­bul ucuz at­lat­tı…” (Sa­bah)
4 gün son­ra ga­ze­te­ler baş­lık at­mış. Ta­rih 21 Ağus­tos 1999…
“Dep­rem böl­ge­si­ne çığ gi­bi yar­dım ya­ğı­yor, an­cak ko­or­di­nas­yon ha­la sağ­la­na­ma­dı… Tür­ki­ye ça­re arı­yor… Ölü sa­yı­sı 10.009, ya­ra­lı 34.338… Kan­dil­li Ra­sat­ha­ne­si bi­li­mi kan­dil­le mi ya­pı­yor?… Si­ya­set Dep­re­mi sa­de­ce ko­nuş­tu… Dep­rem­le dev­let de sar­sıl­dı… İmar Ya­sa­sı de­ğiş­ti­ril­sin… Ka­mu ku­rum­la­rı iş­lev­siz kal­dı” (Cum­hu­ri­yet)
“En­kaz al­tın­da 35 bin ki­şi var… Bin­ler­ce ce­set çık­tı, 35 bin in­san çı­ka­rıl­ma­yı bek­li­yor… Tür­ki­ye, dep­re­min ina­nıl­maz bi­lan­ço­su­nu Bir­leş­miş Mil­let­le­r’e bil­dir­di… Ek­mek de­ğil su… Ek­mek­ten çok su, ça­dır, bat­ta­ni­ye ve ila­ca ih­ti­yaç var… İş­te kom­şu­luk bu… Yu­nan hal­kı, dep­rem­ze­de­le­re yar­dım için se­fer­ber ol­du… Ken­di­mi­ze ev de­ğil me­zar yap­tır­mı­şız… Bu ka­dar geç ka­lın­ma­ma­lıy­dı… Su, top­rak ve ha­va ce­set ko­ku­yor… Ve­li Gö­çer in­şa­at­lar­da de­niz ku­mu kul­lan­mış..” (Sa­bah)
“40 bin ölü de­ni­yor… Va­tan­daş öl­dü, dev­let si­tem edi­yor… Dep­re­min za­ra­rı 20 mil­yar do­lar… Akıl­la­rı baş­la­rı­na gel­di, si­vil sa­vun­ma ya­sa­sı için ha­zır­lık…” (Ye­ni Asır)
“ Ölü sa­yı­sı her­gün kat­la­na­rak ar­tı­yor… 10.059 Ölü, 45.017 ya­ra­lı… Halk­ta da­ya­nış­ma ve yar­dım­laş­ma ru­hu… Evet uyum var! Ama Dev­let yok… Ta­bii de­ğil, bek­le­nen afet! Kriz mer­ke­zi felç, Baş­ba­kan­lık Kriz Ko­or­di­nas­yon Ku­ru­lu, tam bir ko­or­di­nas­yon­suz­luk için­de… Cum­hur­baş­ka­nı: Tak­dir-i ila­hi… Er­ba­kan: İla­hi ih­tar, ders çı­ka­ra­lım… Ka­çak ge­ce­kon­du­la­ra 10 kez imar af­fı çık­tı… Dün­ya­da yar­dım kuy­ru­ğu…” (Mil­li­yet)
“Tek yum­ruk… Yüz­yı­lın fe­la­ke­ti­nin ya­ra­la­rı­nı sar­mak için tek yü­rek ha­lin­de dep­rem böl­ge­si­ne ko­şan bin­ler­ce gö­nül­lü, göz­ya­şar­tan müt­hiş bir uğ­raş ve­ri­yor… Za­rar çok bü­yük, gün­ler­ce alev alev ya­nan Tür­ki­ye­’nin en bü­yük ra­fi­ne­ri­si Tüp­raş­’ta teh­li­ke geç­ti… 51 ül­ke­den yar­dım… Ce­set tor­ba­sı ih­ti­ya­cı faz­la… Ölü 10 bi­ni aş­tı, 40 bin ola­bi­lir… Gö­çen dev­let ay­gı­tı­dır…” (Hür­ri­yet)
“Sağ­lık Ba­kan­lı­ğı, gö­nül­lü­le­re dil uzat­tı: SUS ve ÇA­LIŞ… Sal­gın ris­ki var, ka­ran­ti­na baş­la­dı… Ne olur da­ha hız­lı… As­ker ne­den geç kal­dı… Sev­gi­nin Rich­ter öl­çe­ği, ül­ke­ye dep­rem­le bir­lik­te bir sev­gi se­li ya­yıl­dı. Dev­le­tin ye­ter­siz kal­dı­ğı her alan­da halk, bir­lik olup, ken­di ba­şı­nın ça­re­si­ne ba­kı­yor, hırs­lar unu­tul­du. İn­san­lar­da sev­gi ve umut var… De­niz sa­hil­den in­ti­kam al­dı, De­ğir­men­de­re sa­hi­lin­de de­niz dol­du­ru­la­rak ka­za­nı­lan 150 met­re­lik alan dep­rem­le tek­rar su­ya dö­nüş­tü… Ke­sin­lik­le ek­sik mal­ze­me… Ka­çak ya­pı­la­rın te­me­li­ni atan dev­let yö­ne­ti­ci­le­ri… Ece­vit ilk iki gün ya­şa­nan ula­şım ve ile­ti­şim zor­luk­la­rı­nın an­la­yış­la kar­şı­lan­ma­sı­nı’ is­te­di..” (Ra­di­kal)
“Ce­set­le­re ça­kal da­dan­dı…” (Star 22.08.99)
“Dep­rem sa­de­ce ve­si­le ol­du. Zih­ni­yet kat­let­ti” (Nok­ta 22-28.08.99)
“Na­sıl sa­rı­la­cak ruh­lar­da­ki ya­ra­lar… Afet İş­le­ri, dep­re­min al­tın­dan kal­ka­bi­le­cek mi? Şim­di her­şe­yi sor­gu­la­ma­nın za­ma­nı… Çün­kü dev­let, ku­rum­la­rıy­la bir­lik­te en­kaz al­tın­da kal­mış gi­bi gö­rü­nü­yor… Beş yıl­dır sı­ra­da bek­li­yor­du. Si­vil Sa­vun­ma ya­sa­sı ge­li­yor, Dep­rem fe­la­ke­ti, Tür­ki­ye’de­ki si­vil sa­vun­ma hiz­met­le­ri­nin aciz­li­ği­ni, tüm çıp­lak­lı­ğı ile göz­ler önü­ne ser­di. Si­vil sa­vun­ma Mü­dür­lü­ğü’nden sa­de­ce 120 ki­şi­lik eki­bin ça­lış­ma­la­ra ka­tıl­ma­sı, bü­yük tep­ki top­la­dı… Uzay ve tek­no­lo­ji ça­ğı ola­rak ad­lan­dı­rı­lan 21. Yüz­yı­la bir ka­la, Baş­ba­kan Ece­vit’in CNN mu­ha­bi­ri­ne ver­di­ği rö­por­taj­da da be­lirt­ti­ği gi­bi, ‘dep­re­min ilk 2 gü­nün­de fel­ce uğ­ra­yan elekt­rik ve ha­ber­leş­me sis­te­mi ne­de­niy­le, fe­la­ke­te mü­da­ha­le ça­lış­ma­la­rı sek­te­ye uğ­ra­dı’… 131 yıl­lık ku­ru­luş, fe­la­ke­te uy­ku­da ya­ka­lan­dı, Kı­zı­lay’a ‘çök­tü’ ra­po­ru… Ka­nal 6’da ‘san­sür’ dep­re­mi” (Nok­ta 29.08-04.09.99)
“Asıl üs­tü­müz çü­rük. Ya­lan sü­rü­yor! İlk beş gün­de tek tek kur­tar­ma ya­pı­lır­ken bi­le ölü sa­yı­sı iki­şer-üçer­bin ar­tar­ken, kep­çe­le­rin ça­lış­ma­ya baş­la­dı­ğı dep­re­min al­tın­cı-ye­din­ci gü­nün­de hep ay­nı ra­kam açık­la­nı­yor. 12 bin… Er­ken uya­rı sis­te­mi fa­ci­aya ye­ti­şe­me­di… Ka­der ve umut, sa­at­ler geç­ti, sa­at­ler geç­ti, sa­at­ler geç­ti. Şaş­kın­lık ve kar­ga­şa bit­mi­yor­du. Bir dü­zen ku­ru­la­mı­yor­du. Yüz­ler­ce yıl­lık ya­lan zır­hı acı­lar­la de­li­ni­yor­du. Dev­let di­ye ya­rat­tı­ğı­mız de­ko­run ar­ka­sı­na bak­tı­ğı­mız­da, dep­rem ka­dar kor­kunç bir baş­ka ger­çe­ği, boş­lu­ğu gör­dük. Ar­dın­dan, ‘dün­ya­nın bi­ze düş­man ol­du­ğu’ ya­la­nı çök­tü. Acı, bi­zi ger­çek ha­ya­tın ger­çek in­san­la­rı yap­tı. Ger­çe­ği o ka­dar pa­ha­lı­ya sa­tın al­dık ki, ar­tık bir da­ha onu kim­se­ye ucu­za ver­me­yiz. Bun­ca ke­de­rin için­den be­ni böy­le­si­ne umut­lu ya­pan da bu iş­te. (Ah­met Al­tan)…
Ya­şa­yan­lar ölen­ler­den de acı­na­cak du­rum­da, bü­yük Av­ru­pa met­ro­po­lü, İs­tan­bul en ba­sit şek­liy­le bir or­ta­çağ ken­ti­ni an­dı­rı­yor.” (Ak­tü­el 26.08-01.09.99)
“Kı­zı­lay, olay­dan an­cak 3-4 gün son­ra, üs­te­lik ya­rım ya­ma­lak dep­rem böl­ge­si­ne gi­de­bil­di… Dev­let­le top­lum ara­sın­da fay hat­tı var… De­lil­ler yok edi­li­yor… Do­ğa di­ye­ti­ni alı­yor…” (Tem­po 02-08.09.99)
“17 Agus­tos Zih­ni­yet Dev­ri­mi: Top­lum ha­ya­tın­da­ki bü­yük al­tüst oluş­la­rın top­lum bi­lin­cin­de de dö­nü­şüm­le­re yol aç­tı­ğı bi­li­ni­yor. Tür­ki­ye’­nin ya­şa­dı­ğı bü­yük dep­rem fe­la­ke­ti­nin ne tür so­nuç­lar do­ğu­ra­ca­ğı tar­tı­şı­lı­yor şim­di. İlk so­nuç: En bü­yük dar­be­yi ‘dev­le­tin güç­lü ol­du­ğu’ inan­cı ile ‘Tür­kün Türk­ten baş­ka dos­tu yok’ mil­li­yet­çi­li­ği al­dı… 45 sa­ni­ye­de, top­lum­sal de­ği­şi­min ve da­ya­nış­ma­nın sim­ge­si ol­du­lar. Kır­mı­zı umut AKUT…” (Ak­tü­el 02-08.09.99)
Şim­di bir­çok oku­yu­cu­muz ne­den bu ka­dar faz­la ga­ze­te-der­gi alın­tı­sı yap­tık di­ye ha­yıf­la­na­cak­lar. Bi­le­rek yap­tık, man­za­ra­yı en kı­sa ha­li ile ver­mek­te­ler. Ay­rı­ca, yu­kar­da ak­tar­dık­la­rı­mı­zın bü­yük bir bö­lü­mü bun­dan ön­ce­ki fe­la­ket­ler­de de yer yer ay­nı ke­li­me­ler, yer yer de de­ği­şik ifa­de­ler­le ay­nı şe­kil­de tek­rar­lan­mış­tı. Te­mel­de de­ği­şen bir­şey ol­ma­mış­tı. Mev­cut dü­zen ve mev­cut dev­let güç ola­rak var­lı­ğı­nı sür­dür­dü­ğü müd­det­çe, yi­ne te­mel­de faz­la bir de­ği­şik­lik ol­ma­ya­cak­tır. El­bet­te ay­kı­rı bir ta­kım an­la­yış­lar or­ta­ya çı­ka­cak, bir di­zi te­me­le iliş­kin de­ği­şik­lik­ler ta­lep ede­cek­tir. Ama bu­nun­la ye­ti­nil­di­ği oran­da, bu iyi ni­yet­li ça­ba­lar da so­nu­cu et­ki­le­me­ye­cek. 30 yıl son­ra da ay­nı man­za­ra­lar­la yi­ne kar­şı­la­şa­ca­ğız. Bi­lin­sin ki, biz bu­ra­da sı­ca­ğı sı­ca­ğı­na ya­zıl­mış­la­rı alın­tı­la­dık. Bir­kaç ay son­ra hiç­bir şey ol­ma­ya­ca­ğı gi­bi, söy­le­nen-ya­zı­lan bü­yük de­yiş­le­rin ye­rin­de yel­ler ese­cek­tir. Gö­nül is­ter ki öy­le ol­ma­sın. Ama na­fi­le, bu is­te­ğe bağ­lı bir so­run de­ğil­dir. Ne­de­ni­ni her­kes ken­di­ne sor­mak zo­run­da­dır.
Ya­zı­ma at­tı­ğım baş­lı­ğı bo­şu­na at­ma­dım ve dik­kat edil­diy­se; be­lir­li bir man­tık sis­te­mi için­de, olay­la­rın va­ro­lan ile iliş­ki­si­ni göz­den ka­çır­ma­ma­ya gay­ret gös­ter­me­ye ça­lış­tım.
Şim­di yu­kar­da alın­tı­la­dı­ğım ga­ze­te ku­pür­le­rin­de öne çı­kan ba­zı nok­ta­lar­la il­gi­li dü­şün­ce­le­ri­me ge­çe­bi­li­riz:
21Ağus­tos’99 ta­rih­li Mil­li­yet ga­ze­te­sin­den ak­tar­dı­ğı­mız; hem dev­le­tin ba­şı Cum­hur­baş­ka­nı De­mi­rel’in “tak­dir-i ila­hi” ve hem de Er­ba­kan’ın “Tak­dir-i ih­tar” an­la­yış­la­rı­nın al­tın­da ya­tan ne­dir? Bu so­ru­ya biz­ler yu­kar­da, “dep­rem ne­dir?” so­ru­su­na ve­ri­len ce­vap­ta, bir­bi­ri­ne iki zıt dü­şün­ce­yi açık­lar­ken ver­miş­tik. Hem De­mi­rel ve hem­ de Er­ba­kan’ın yak­la­şı­mı; so­ru­nu tan­rı­ya ha­va­le eden, ka­der­ci yak­la­şım­lar­dır. Zo­run­lu­lu­ğun kav­ran­ma­ma­sı için, kör­lü­ğü öner­mek­te­dir­ler. Ay­nı za­man­da te­mel­de ya­tan, ken­di so­rum­lu­luk­la­rın­dan ka­çış­tır.
Ay­nen, 1509 yı­lın­da­ki İs­tan­bul dep­re­mi sı­ra­sın­da kor­ku so­nu­cu sa­ra­yı­nı İs­tan­bul’dan Edir­ne’ye ta­şı­yan 2. Ba­ye­zid, ay­nı yıl Edir­ne’de de dep­rem olun­ca; hid­det­le­nip; “Bu zel­ze­le­ler zu­lüm ve fe­sa­dı­nız­dan maz­lum­lar ahı­nın se­bep ol­du­ğu ga­zab-ı ila­hi­dir” (Ak­tü­el, 9-12.09.99, sf. 50) der­ken de dep­re­mi tan­rı­nın ga­za­bı ola­rak açık­lar. Şim­di in­sa­na so­rar­lar, 1509 ile 1999 ara­sın­da hiç mi fark yok! 4000 yıl ön­ce­si ile şim­di za­man ara­sın­da far­kı gör­mek is­te­me­yen­ler için, 490 yıl­lık far­kın el­bet­te kıy­met-i har­bi­ye­si ola­maz! Hem De­mi­rel ve hem de Er­ba­kan vb. ne ka­dar da “çağ at­la­dık” der­se de­sin­ler, hâ­lâ ça­ğın ge­ri­sin­de­ler. Öy­le de ka­la­cak­lar.
Bu ba­ğın­tı­da baş­ka bir­şey da­ha var: İk­ti­da­rın ni­met­le­ri­nin üleş­ti­ril­me­si için yü­rü­yen da­laş­ta, din­ci ke­sim­den Fa­zi­let Par­ti­si Ada­pa­za­rı Mil­let­ve­ki­li Ne­zir Ay­dın, or­du için söy­le­di­ği; “Dep­rem, Göl­cük’te­ki ka­fir ko­mu­tan­lar İs­ra­il­li su­bay­lar­la iç­ki iç­tik­le­ri için ol­du. Al­lah on­la­rı ce­zan­lan­dır­dı” (Hür­ri­yet, 04.09.99) söz­le­rle dep­re­mi, or­du ile ara­la­rın­da yü­rü­yen ça­tış­ma­da, ina­nan­la­rı ya­nı­na çek­mek için mal­ze­me yap­mış­tır. Bu tür da­laş­lar­da böy­le du­rum­la­rın nor­mal ol­du­ğu­na de­ği­nip, ge­çip, kal­dı­ğı­mız yer­den de­vam ede­lim.
De­mi­rel bun­dan 30 yıl ön­ce Var­to dep­re­min­de de Baş­ba­kan ola­rak ay­nı şey­le­ri söy­le­miş­ti. Öm­rü ye­ter­se bun­dan son­ra­ki­ler de de ay­nı­sı­nı söy­le­ye­cek­tir. Çün­kü bun­la­rın mis­yo­nu bu­nu ge­rek­ti­ri­yor. Ama bu tür zır­va­la­ra ina­nan­la­rın sa­yı­sı­nın azal­dı­ğı­nı gör­mek de gü­zel bir­şey.
Bir de De­mi­rel’in 18.08.99 ta­ri­hin­de Sa­bah ga­ze­te­sin­de­ki “ya­ra­lar sa­rı­la­cak­tır” şek­lin­de­ki be­ya­na­tın tı­pa tıp ay­nı­sı­nı 30 yıl ön­ce Var­to dep­re­min­de Baş­ba­kan sı­fa­tı ile söy­le­di­ği­ni, sa­rı­la­nın ne ol­du­ğu­nu eğer bir Var­to’lu­ya rast­lar so­rar­sa­nız çok iyi olur. Ay­nı za­man­da Star ga­ze­te­si­nin 22.08,99 ta­rih­li “ce­set­le­re ça­kal da­dan­dı…” ha­be­ri, ya­ra­la­rın na­sıl sa­rıl­dı­ğı­na ve sa­rı­la­ca­ğı­na iyi bir ce­vap­tır de­yip ge­çe­lim.
Fe­la­ket­te ölen can­lar, ya­ra­la­nan­lar, yı­kı­lan bi­na­lar ve ra­kam­lar­da ya­pı­lan tah­ri­fat­lar üze­ri­ne;
Yu­kar­da alın­tı­la­dı­ğı­mız ra­kam­lar ne de­re­ce doğ­ru? He­men be­lir­te­lim, biz­le­rin bun­la­rı de­net­le­me im­ka­nı yok ve ol­ma­ya­cak da, dev­let is­ta­tis­tik­le­ri­ne, yi­ne dev­let yö­ne­ten­le­ri­nin ka­bul et­ti­ği sa­yı­lar gi­re­cek­tir. Dev­let sa­yı­lar­la oy­na­mış­tır. 4 gün on­bin­ler­ce ölü te­la­fuz edi­lir­ken ve en­kaz al­tın­da 35-40 bin in­sa­nın da­ha ol­du­ğu dil­ler­de do­la­şır­ken, ne­den 6.-7. gün­ler ölü sa­yı­sı bir­den 12 bin­le­re düş­tü? Bir-iki ge­ce­de ölen­ler di­ril­di ­mi? Ger­çi bun­lar onu­da ya­par­lar!!! Ama ger­çek­ler inat­çı­dır.
Ge­lin bir­lik­te bir he­sap ya­pıp, son­ra de­vam ede­lim… 31.08.99 ta­rih­li Hür­ri­yet ga­ze­te­si Baş­ba­kan­lık Kriz Yö­ne­tim Mer­ke­zi­’nin açık­la­dı­ğı sa­yı­la­rı ya­yın­la­dı. Bu­na gö­re bi­na ha­sar du­ru­mu şöy­le­dir:

İli Yı­kık*
Ağır Or­ta Az Top­lam
Ko­ca­eli 9430 12.688 37 22.155
Ya­lo­va 8782 —-** 23 8805
Sa­kar­ya 4337 4330 — 8667
Bo­lu 2214 1426 — 5167
İs­tan­bul 628 11.075 14.934 26.637
Bur­sa 85 215 263 563
Es­ki­şe­hir 61 44 255 360
Zon­gul­dak 7 45 4 56
Te­kir­dağ — 2 — 2

(*) Yı­kık/ağır ne an­la­ma gel­di­ği­ni kes­tir­mek müm­kün de­ğil, biz yer­le bir ol­muş­tan ha­re­ke­te ede­ce­ğiz. Or­ta­dan an­la­dı­ğı­mız ise; otu­ru­la­maz hal­de olan (**) or­ta ha­sar­lı da ne­den sa­yı ol­ma­dı­ğı ya da açık­lan­ma­dı­ğı için, an­cak he­nüz sa­yım­lar bit­me­di­ği­ni dü­şü­ne­bi­li­riz. Az ha­sar­lı­nın ve yı­kık/ağır ha­sar­lı­nın bit­me­si­ne rağ­men or­ta ha­sar­lı­da sa­yı ve­ril­me­miş ol­ma­sı çok ko­mik gel­di. İs­tan­bul ön­ce­si ve­ri­len ra­kam­la­rın gü­ve­ni­lir ol­ma­dı­ğı­na, key­fi de­ğer­len­dir­me­le­rin yer al­dı­ğı­na dik­kat çe­kip, ge­çe­lim.
25.544 yı­kık/ağır ha­sar­lı bi­na­yı en iyim­ser ha­li ile 3 kat­lı he­sap­lar­sak, or­ta­ya 76.632 kat ya­par. Yi­ne en iyim­ser ha­li ile her ka­ta 3 da­ire yer­leş­tir­di­ği­miz­de; 229.896 da­ire eder ki, her da­ire­de 2 ki­şi­nin otur­du­ğu var­sa­yı­mın­dan ha­re­ket eder­sek 459.792 in­san en azın­dan yı­kık/ağır ha­sar­lı bi­na­lar­dan et­ki­len­miş­tir.
Böy­le bir du­rum­da ya­ra­lı ve ölü sa­yı­la­rı­nın açık­la­nan­lar­la uyum­lu­luk gös­ter­me­di­ği­ni ma­te­ma­tik­ten bi­raz an­la­yan her­kes he­sap­la­ya­bi­lir. Son ge­li­nen yer­de res­mi ra­kam­la­ra gö­re ölü sa­yı­sı 15 bi­nin bi­raz üs­tü, ya­ra­lı sa­yı­sı 24.08.99’da 42.442 iken 04.09.99 da bu sa­yı 24.024’e in­miş­tir. Eh bu gi­diş­le bir yıl son­ra hiç ya­ra­lı kal­ma­ya­cak, ama sa­kat­lar­dan bah­se­de­bi­le­cek­ler­dir. Öy­le ya has­ta­ha­ne­den her ta­bur­cu edi­len, ar­tık ya­ra­lı de­ğil­dir. O za­man in­sa­nın so­ra­ca­ğı ge­li­yor. Bun­ca ya­pı­lan sağ­lık mal­ze­me­si yar­dım­la­rı ne­re­ye git­ti? Yok­sa on­lar ye­ni­den pa­ket­le­nip, pi­ya­sa­ya, büt­çe açı­ğı­nı ka­pat­mak için mi sü­rü­le­cek?! Yok­sa bu yol­la ye­ni zen­gin­ler mi ya­ra­tı­la­cak?! Biz­ce ölü sa­yı­sı en iyim­ser ra­kam­lar­la 50.000 ci­va­rın­da­dır. Ya­ra­lı sa­yı­sı 100.000’e ya­kın­dır.
Sa­yı­lar­la oy­na­ma­nın al­tın­da ya­tan esas fak­tör; fe­la­ke­tin bo­yut­la­rı­nı dar­alt­mak, in­san­la­rın en faz­la tep­ki­si­ni top­la­ya­cak olan, can­lı­ya ge­len az za­ra­rın ken­di so­rum­lu­luk­la­rı­nı azal­ta­ca­ğı te­mel dü­şün­ce­sin­de yat­mak­ta­dır. Geç­miş­te de bu ko­nu­da yer­ter­li ör­ne­ğin ol­du­ğu­nu be­lir­tip ge­çe­lim.
18.08.99 ta­ri­hin­de Hür­ri­yet ve Mil­li­yet ga­ze­te­le­ri­nin “Ka­til­ler” baş­lı­ğı at­ma­la­rı­nın se­be­bi ne idi?! Evet bu dep­rem­de, gö­rün­tü­ler ve re­sim­ler ara­cı­lı­ğı ile, he­pi­mi­zin gör­dü­ğü, ki­mi bi­na­la­rın ka­ğıt­tan kul­e­ler gi­bi yer­le­bir ol­muş ha­li, ki­mi­le­ri­nin yan yat­mış ve ki­mi­le­ri­nin sa­pa­sağ­lam dur­ma hal­le­ri, “çü­rük in­şa­at, hır­sız ve vic­dan­sız mü­te­ah­hit­le­ri” her dep­rem­de ol­du­ğu gi­bi ye­ni­den gün­de­me ge­tir­miş­tir. En son 1998 de­ki Ada­na-Cey­han dep­re­min­de de bu baş­lık­la­rın ve ben­zer­le­ri­nin atıl­dı­ğı ha­fı­za­mız­da hâ­lâ sı­cak­lı­ğı­nı ko­ru­mak­ta­dır. Ga­ze­te­ler­de­ki bu baş­lık­la­rın al­tın­da­ki ya­zı­lar okun­du­ğun­da; “ka­til­le­rin, hır­sız ve vic­dan­sız­la­rın” mü­te­ah­hit­ler­le sı­nır­lan­dı­ğı­nı ko­lay tes­bit ede­riz. El­bet­te bu gü­nah ke­çi­le­ri­nin bu so­rum­lu­luk­ta­ki pay­la­rı yan­dı­sı­na­maz. Ama en baş­ta bi­lin­me­si ge­rek­li olan Ve­li Gö­çer gi­bi­le­ri­nin ya­ra­tı­cı­sı DÜ­ZEN­DİR, onun ya­rat­tı­ğı kı­sa yol­dan işi­ni bil­me ve kö­şe dön­me zih­ni­ye­ti­dir. Bu zih­ni­ye­tin ko­ru­yu­cu­su da DEV­LET­TİR, onun ya­sa­la­rı­dır.
El­bet­te bu ül­ke­de dep­rem bi­li­mi ile uğ­ra­şan­la­rın ol­du­ğu gi­bi, in­şa­at, mü­hen­dis­lik-mi­mar­lı­ğı­nın fa­kül­te­le­ri de var. Dep­rem son­ra­sı, İTÜ’lü ho­ca­la­rın bil­gi­le­ri­ne da­ya­nı­la­rak mad­de mad­de bi­na­la­rın yı­kıl­ma ne­den­le­ri bi­lim­sel ola­rak ba­sın­da açık­lan­mak­ta, te­le­viz­yon­lar­da gö­rün­tü­lü bir şe­kil­de gös­te­ril­mek­te­dir. Yer yer li­be­ral­le­rin, çü­rük ya­pı­la­rın ve ya­pı­lar­da­ki hır­sız­lık­la­rın ucu­nun dev­le­te ka­dar uzan­dı­ğı, “ka­çak ya­pı­la­rın te­me­li­ni atan dev­let yö­ne­ti­ci­le­rin­den” bah­se­tti­ği be­yan­la­rı­na da rast­la­nır. Ama ne­den­se bu tür açık­la­ma­lar, gö­rün­tü­ler ve rast­lan­tı­lar hep fe­la­ket ön­ce­si de­ğil, son­ra­sı ol­mak­ta­dır. Bi­lim­sel yön­tem­ler iz­le­nil­di­ğin­de ve is­te­nil­di­ğin­de, dep­re­me da­ya­nık­lı bi­na­la­rın ya­pıl­ma­sı­nın müm­kün ol­du­ğu­nu, hem bu dep­rem­de gör­dük ya­şa­dık, hem ­de çağ­lar ön­ce­si in­san­lı­ğın ya­rat­mış ol­du­ğu eser­le­rin gü­nü­mü­ze ka­dar ayak­ta kal­mış ol­ma­sı ile ya­şı­yo­ruz. 5 bin yıl­lık Mı­sır pi­ra­mit­le­ri­nin var­lı­ğı en iyi ör­nek­ler­den bi­ri­dir.
MS 532-537 yıl­la­rı ara­sın­da ya­pı­lan bu­gün­kü Aya­sof­ya Mü­ze­si­ne 1506 yı­lın­da ek­le­nen İn­ce Mi­na­re, yi­ne İkin­ci Ba­ye­zid dö­ne­min­de 1509 İs­tan­bul’da 7,9 öl­çe­ğin­de­ki dep­rem­le yı­kıl­mış, ana bi­na­ya hiç­bir şey ol­ma­mış­tır.
De­mek ki, fe­la­ke­tin bo­yut­la­rı­nı da­ralt­mak in­san­la­rın ken­di el­le­rin­de­dir.
Her ye­ni fe­la­ket­te, ye­ni gü­nah ke­çi­le­ri ara­na­ca­ğı­na, ge­rek­li ted­bir­ler za­ma­nın­da alın­sa ve ha­zır­lık­lar ona gö­re ya­pıl­sa, “acı­mız bü­yük” ol­ma­ya­cak. “Ken­di­mi­ze ev de­ğil me­zar yap­tır­mı­şız” dü­şün­ce­le­ri ile su­çu hal­kın sır­tı­na at­ma­ya ih­ti­yaç duy­ma­ya­ca­ğız. Bi­zi bu ba­ğın­tı­da se­vin­di­ren ye­gâ­ne şey; ar­tık top­lu­mun bu hen­gâ­me­de da­ha faz­la şey­ler öğ­ren­miş ol­ma­sı ve tep­ki gös­ter­me­si­dir. En önem­li kay­gı­mız ise; bu öğ­re­ni­len­le­rin ça­buk unu­tul­ma­sı ve gös­te­ri­len tep­ki­le­rin sü­rek­li­li­ği­nin sağ­lan­ma­ma­sı­dır.
Şim­di zin­ci­rin di­ğer bir hal­ka­sı olan en­kaz­lar ve on­la­rın al­tın­da ka­lan in­san­la­rın kur­ta­rıl­ma bek­len­ti­si ve bu yön­de­ki fa­li­yet­le­re ge­çe­bi­li­riz…
Ön­ce­lik­le be­lir­til­me­si ge­re­ken bu de­fa en­kaz al­tın­da ka­la­nın Mar­ma­ra böl­ge­si ol­ma­sı 60 yıl ön­ce­si Er­zin­can ve 30 yıl ön­ce­si Var­to ve ön­ce­ki yıl­ki Ada­na dep­re­min­den fark­lı bir du­ru­mu or­ta­ya çı­ka­rı­yor­du. Mar­ma­ra böl­ge­si Tür­ki­ye’­nin en ge­liş­miş, sa­na­yi­nin kal­bi, in­san­la­rın kül­tür dü­ze­yi­nin en ile­ri ol­du­ğu vs. bir böl­ge ol­du­ğu için gü­rül­tü­sü de el­bet­te faz­la ola­cak­tı. Ol­du da ni­te­kim! Can­lı ya­yın­la­rın dep­rem­den he­men 20 da­ki­ka son­ra ve­ril­me­ye baş­lan­ma­sı, ba­sın ve ya­yı­nın 3 gün bü­tün top­lu­mu yön­len­dir­me­si­nin te­me­lin­de ya­tan da, dep­re­min bu böl­ge­de ol­ma­sıy­dı. Eğer bu dep­rem do­ğu ve­ya gü­ney­do­ğu­muz­da ol­muş ol­say­dı, vur­dum­duy­maz­lı­ğın bo­yu­tu çok da­ha faz­la ola­cak­tı.
Bu­na rağ­men, te­le­viz­yon gö­rün­tü­le­rin­de­ki yı­kı­mın kor­kunç­lu­ğu, in­sa­ni duy­gu­la­ra sa­hip her­ke­si de­rin­den et­ki­le­di. He­le bir de, bu gö­rün­tü­le­ri doğ­ru­dan ya­şa­mak, in­sa­nı in­san ol­mak­tan utan­dı­ran duy­gu­la­ra ve­si­le ol­du. Bi­r an ken­di­mi­zi 5-6 kat­lı bir bi­na­nın yı­ğın­la­rı al­tın­da, zi­fi­ri ka­ran­lık­ta ve kı­pır­da­ya­ma­ya­cak bir hal­de can­lı ola­rak dü­şü­ne­lim. Tas­vir et­mek bi­le güç! Biz dü­şü­ne­du­ra­lım, in­san­la­rı­mız bu­nu ya­şa­dı­lar. Bu an­lam­da ölüm­ler­den ölüm seç­mek zo­run­da kal­dı­lar. Bir gün, iki gün ve­ya üç gün, ta­mı ta­mı­na yet­mi­şi­ki sa­at, di­le ko­lay o du­rum­da ha­yat­ta kal­mak müm­kün mü? Bak­ma­yın siz bir di­zi ola­ğan dı­şı dör­dün­cü ve­ya be­şin­ci gün kur­tu­lan­la­ra. Bi­lim­sel ola­rak ikin­ci ve üçün­cü gün be­lir­le­yi­ci olan­dır. Eğer ye­ter­li ha­zır­lı­ğın var­sa üçün­cü gün­de kur­tar­dın, kur­tar­dın, ge­ri­de ka­lan acın­dır. Biz­de de ha­zır­lık ol­ma­dı­ğı için, çıp­lak el­ler­le, il­kel yön­tem­ler­le, ge­rek­li bil­gi­den ve “dev­let ba­ba­nın” ko­ru­yu­cu­lu­ğun­dan yok­sun ola­rak, gö­nül­lü­le­rin ça­ba­la­rı ile en­kaz al­tın­dan çı­ka­rı­lan­lar ve ya­şa­ma ye­ni­den dön­dü­rü­len­ler, çok şans­lı olan­lar­dı.
Yı­kı­cı özel­li­ğe sa­hip bü­yük öl­çek­li dep­rem­le­rin de­fa­lar­ca ya­şan­mış ol­ma­sı­na rağ­men; ör­güt­len­me­si ya­pıl­mış, eği­til­miş kur­tar­ma ekip­le­ri­nin ol­ma­ma­sı, ge­rek­li araç-ge­re­cin ha­zır du­rum­da bu­lun­du­rul­ma­ma­sı, ge­rek­li ça­buk­luk­ta fe­la­ket alan­la­rı­na ula­şa­ma­ma­nın ne­le­re mal ol­du­ğu­nu bir kez da­ha ya­şa­mış bu­lun­mak­ta­yız. Ta­bii nor­mal gün­ler­de ha­zır­lı­ğı­nı yap­maz isen, fe­la­ket gün­le­rin­de ahu vah et­men, pek ya­rar ge­tir­mez. İş­te tam da bu nok­ta­da yö­ne­ti­ci ka­de­me­le­re esas iş düş­mek­te­dir. Dü­ze­ni bo­zuk, her tür­lü in­sa­ni kö­tü­lü­ğün sal­gın has­ta­lık gi­bi yay­gın­laş­tı­ğı bir top­lum­da ve o top­lu­mu yö­ne­ten­ler­den bu tür ha­zır­lık­la­rı bek­le­mek, bir an­lam­da abes­le iş­ti­gal­dir. Her yıl dep­rem tat­bi­kat­la­rı­nın ya­pıl­dı­ğı Ja­pon­ya’da in­san­lar bu işi jim­nas­tik ol­sun di­ye yap­mı­yor­lar. İl­ko­kul­dan iti­ba­ren ço­cuk­la­rı­na dep­rem eği­ti­mi ve­ren­ler, so­ru­nu cid­di­ye al­dık­la­rı­nın bi­lin­cin­de­ler. Biz­de 75 yıl­dır, bı­ra­ka­lım dep­rem eği­ti­mi­ni, Mil­li Eği­tim müf­re­dat­la­rın­da, fe­la­ke­tin hiç­bir tür­lü­sü ile il­gi­li eği­ti­ci ders ve ki­ta­ba rast­la­mak müm­kün de­ğil­dir. Bi­zim en­kaz kal­dır­ma için araç ge­reç­ten çok, si­la­ha ih­ti­ya­cı­mız ol­du! Bi­zim 830.000 ki­şi­lik as­ke­ri­miz var ama; bu as­ke­ri­miz dep­re­min ilk gün­le­ri ken­di yı­kın­tı­sı ile uğ­ra­şır du­rum­day­dı. “Vic­dan­sız mü­he­ah­hit­ler” as­ke­ri bi­na­lar­dan da çal­mış­lar! Ne ce­sa­ret!!! Sa­yı­ca faz­la as­ke­rin ol­ma­sı da bir­şe­ye ya­ra­maz, sen o as­ke­ri­ne fe­la­ket­ler ko­nu­sun­da eği­tim ver­mez­sen, o gel­se bi­le, bil­di­ği­nin öte­sin­de, işe ya­ra­ma­ya­cak­tır! Ne­den 75 yıl­dır Tür­ki­ye büt­çe­si­nin bü­yük bir bö­lü­mü­nün sa­vun­ma(!) har­ca­ma­la­rı­na git­ti­ği­ni, şim­di da­ha iyi an­la­ya­bi­li­yo­ruz.
İs­ter­se­niz so­ru­nun da­ha iyi kav­ran­ma­sı için ba­zı sa­yı­lar ve­re­lim. Dün­ya­da son 10 yıl­da top 10 si­lah alı­cı ve sa­tı­cı ül­ke­ler şöy­le sı­ra­la­nır:

Si­lah sa­tın alan­lar

Mil­li­yet­çi Çin    13,3 Mil­yar $
S. Ara­bis­tan    9,7 Mil­yar $
Tür­ki­ye    6,6 Mil­yar $
Mı­sır    5,8 Mil­yar $
Gü­ney Ko­re    5,1 Mil­yar $
Yu­na­nis­tan    4,7 Mil­yar $
Hin­dis­tan    4,1 Mil­yar $
Ja­pon­ya    4,09 Mil­yar $
Bir­le­şik Arap Emir­li­ği     3,2 Mil­yar $
Tay­land    3,1 Mil­yar $

Si­lah Sa­tan­lar

ABD    53,8 Mil­yar $
Rus­ya    12,2 Mil­yar $
Fran­sa    10,5 Mil­yar $
İn­gil­te­re     8,9 Mil­yar $
Al­man­ya     7,2 Mil­yar $
Çin    2,8 Mil­yar $
Hol­lan­da     2,3 Mil­yar $
İtal­ya    1,7 Mil­yar $
Uk­ran­ya     1,5 Mil­yar $
Ka­na­da    1,3 Mil­yar $

(Kay­nak; Das Jahr­buch Nr. 1 Ak­tu­ell 2000, Ha­ren­berg, s.424)

Gö­rül­dü­ğü gi­bi si­lah alı­cı­la­rı ara­sın­da ilk üçe gir­miş du­rum­da­yız. Dış bor­cu­muz olan 79 mil­yar 789 mil­yon do­lar ile yi­ne dün­ya­da ilk 10 da se­ki­zin­ci sı­ra­da­yız. So­rar­lar­sa si­lah al­mak için ne­re­den bu­lu­nu­yor bu pa­ra­lar? El­bet­te halk­tan alı­nan ver­gi­ler­den… Ne için ge­rek­li bu si­lah­lar? Hep dört ya­nı­mız ‘düş­man’la çev­ri­li ya onun için… Ama dep­rem­de gör­dük ki, pek de bi­ze yut­tur­duk­la­rı gi­bi, özel­lik­le halk­lar bağ­la­mın­da dört ya­nı­mız düş­man­la çev­ri­li de­ğil, düş­man gör­dük­le­ri­miz bi­ze bi­zim­ki­ler­den da­ha da ya­kın­mış… Son 10 yıl­da si­la­ha ya­tı­rı­lan pa­ra­nın yal­nız­ca bir bö­lü­mü bi­le fe­la­ket­le­re kar­şı ted­bir için ay­rıl­sa ve ha­zır­lık ya­pıl­say­dı

Zithromax kopen zonder recept? – Online apotheek

, bi­zim de en­kaz al­tın­da ko­ku ala­cak kö­pek­le­ri­miz olur­du. Bi­zim de en­kaz kal­dır­mak için ha­va yas­tık­la­rı­mız olur­du. Da­ha ne­le­ri­miz olur­du, bel­ki on­lar­la bir­çok can da­ha kur­ta­rır­dık. Ama biz­de­ki dü­zen bu­na mü­sa­it de­ğil­di ve de­ğil de.
Biz­de dev­let gi­der­le­ri­nin; % 3’ü sağ­lı­ğa, % 10’u sa­vun­ma­ya (bur­da Tür­k or­du­su­nun elin­de­ki sa­na­yi, uçak, sa­vaş için yan ürün­ler üre­ten ku­ru­luş­la­rın dış­ta tu­tul­du­ğu­nu sa­de­ce ha­tır­la­ta­lım) %12’si eği­ti­me gi­der­ken (Kay­nak Fisc­her Wel­tal­ma­nach sf. 46), büt­çe­de fe­la­ket­ler için ay­rı­lan her­han­gi bir ka­le­min ol­ma­dı­ğı­nı bi­li­yor­ mu­su­nuz? Ama rüş­vet ve yi­yi­ci­lik ya­rı­şın­da da dün­ya­da yi­ne ilk on­da se­ki­zin­ci ol­du­ğu­mu­zu da bi­li­yor mu­su­nuz?! Dep­rem için Kı­zı­la­y’ın ayır­dı­ğı büt­çe 3-5 Al­man mar­kı­dır. Yan­lış oku­ma­dı­nız ay­nen böy­le. Bu gü­lünç ra­kam, ül­ke­miz­de­ki DÜ­ZE­NİN na­sı­lı­na çok iyi ce­vap ver­mek­te­dir. Ama Kı­zı­lay’ın ida­re bi­na­sı­nın in­şa­sı, dö­şe­me­si için har­ca­nan pa­ra ise; 17 mil­yon do­lar­dır.
Ya­ra­tı­lan de­ğer­le­ri çar­çur eden­ler­den en­kaz al­tın­da in­san kur­tar­ma­sı­nı bek­le­mek ye­ri­ne “göl­ge et­me­yin baş­ka ih­san is­te­mez” de­mek da­ha doğ­ru olur­du. Kur­tar­ma ça­lış­ma­la­rın­da bu ger­çe­ği de ya­şa­dık. Bir ta­raf­tan televizyonlarda bant­tan “acil ka­na” ih­ti­yaç var ya­zı­la­rı ge­çer­ken, di­ğer ta­raf­tan “sağ­lık­sız” Sağ­lık Ba­ka­nı “ka­na ih­ti­ya­cı­mız yok” di­ye­bi­li­yor­du.
Bi­lin­di­ği gi­bi ül­ke­miz­de ya­ra­tı­lan de­ğer­le­rin bü­yük bir bö­lü­mü, hep biz­le­re yut­tu­rul­ma­ya ça­lı­şı­lan dış düş­man­lar­dan bi­zi “ko­ru­mak” için si­la­ha ya­tı­rıl­mış­tı. Bu ya­tı­rım­lar sı­ra­sın­da kim­le­rin ne ka­dar vur­gun vur­du­ğu­nu bir ke­na­ra bı­ra­kır­sak, bu tür ya­tı­rım­la­rın, özel­lik­le Yu­nan­lı­la­ra kar­şı ya­pıl­dı­ğı­nı (on­lar­da da du­rum fark­lı de­ğil, tam ter­si) sa­yı­lar­la is­pat­la­mak çok ko­lay. Za­ten “Tür­kün Türk­ten baş­ka dos­tu yok­tur” an­la­yı­şı da bu­nun için ge­rek­li. Ama çir­kin­lik­ler ara­sın­da bir gü­zel­lik­te, en­kaz al­tın­da 51 ül­ke­nin ya­nısı­ra, bi­ze uza­nan el­ler­den bi­ri­nin de Yu­nan hal­kın­dan in­san­la­rın el­le­ri­nin ol­ma­sıy­dı…
Aşa­ğı­da bu ko­nu­da olum­lu bul­du­ğu­muz Can Dün­dar’ın bir ya­zı­sı­nı ol­du­ğu gi­bi ak­tar­ma­yı ge­rek­li gör­dük, hep bir­lik­te oku­ya­lım;
“Kar­de­şim Ni­cos!
Bu­gün 30 Ağus­tos… Bü­yük ta­ar­ru­zun yıl­dö­nü­mü… Nor­mal­de bu­gün te­le­viz­yon­la­rı­mız bi­ze, ta­rih bo­yu her ka­pış­ma­da si­zin­ki­le­ri na­sıl un ufak et­ti­ği­mi­zi an­la­tan film­ler gös­te­rir­ler­di. Ha­ni şu bi­zim kah­ra­man de­li­kan­lı­nın, si­zin gü­zel Ele­ni’yi tav­la­yıp ga­vur hat­tı­nı ya­ra­rak cüm­le küf­fa­ra bal­ta sal­la­ma­sı ile baş­la­yan ve za­fer bo­ru­la­rı ça­lı­nır­ken Ele­ni’nin (ye­ni adıy­la Emi­ne) sec­de et­me­siy­le so­nuç­la­nan o ço­cuk­su şah­la­nış film­le­rin­den…
Mut­la­ka ay­nı fil­min “Yu­nan de­li­kan­lı-Türk Kız” ver­si­yo­nu­nu sen de de­faet­le iz­le­miş­sin­dir.
Ama bu yıl pek rağ­bet gör­me­di bu tür­den kah­ra­man­lık des­tan­la­rı…
İki ne­den­le:
Bi­rin­ci­si “bi­zim kah­ra­man” bal­ta­yı Mar­ma­ra’da ta­şa vur­du; pek or­ta­ya çı­ka­cak hal­de de­ğil­di.
İkin­ci­si sen Ni­cos, sen, uzat­tı­ğın yar­dım elin­de yal­nız kız­la­rı­mı­zı oğul­la­rı­mı­zı de­ğil, yüz yıl­lık bir ön­yar­gı­yı da çe­kip al­dın top­rak al­tın­dan…
“Kar­de­şim Meh­met, bu­ra­da­yım” di­yen se­si­ni duy­duk ye­rin ye­di kat di­bin­de ölüm­le ce­bel­le­şir­ken… Yıl­lar son­ra bir­bi­ri­ni bul­muş iki kar­deş gi­biy­dik. Pa­zar ayi­nin­de tep­si do­laş­tı­rıl­dı­ğı­nı gör­dük, ki­li­se­ler­de, “ya­ra­lı kom­şu için…”
Bo­şu­na de­me­miş­ler, “Ev al­ma, kom­şu al” di­ye… Yı­kıl­dı evi­miz, ye­tiş­ti kom­şu­muz… Akın akın kan ver­me­ye koş­ma­sı­na ta­nık ol­duk “ka­ra gün dost­la­rı­mız””n… Kan­lı düş­man­lar­dık bir gün ön­ce; kan kar­deş ol­duk dep­rem er­te­sin­de…
Der­ken, 15 Yu­nan­lı hem­şi­re koş­tu ya­ra­la­rı­mı­zı sar­ma­ya… 58 ki­şi­lik kur­tar­ma eki­bi­ni Av­cı­lar’da kü­çük Gü­venç’i 97. sa­atin so­nun­da en­kaz al­tın­dan çı­ka­rır­ken gör­düm. Sa­rı­lıp ağ­la­şı­yor­lar­dı Gü­venç’in ai­le­siy­le…
Ço­ğu­muz ilk kez bu fa­cia sa­ye­sin­de öğ­ren­di se­nin, biz­den bil­di­ği­miz, ba­kan de­di­ği­miz adam­dan da­ha ya­kın ol­du­ğu­nu… Dost­lu­ğun di­li­nin, di­ni­nin ol­ma­dı­ğı­nı gör­dü ilk kez… Kim Gü­venç’in ai­le­si­ne “On­lar düş­man” de­dir­te­bi­lir ki ar­tık…
Yu­nan sis­mog­raf Prof. Pa­pa­za­hos’a gö­re son dep­rem­de­ki top­rak kay­ma­sı, Tür­ki­ye’yi Yu­na­nis­tan’a doğ­ru 2 met­re yak­laş­tır­mış.
Ben­ce da­ha faz­la Ni­cos… ben­ce da­ha faz­la!..
***
Bil­mem far­kın­da mı­sın, şu bed­baht asır­da her fe­la­ke­tin ar­dın­dan bi­raz da­ha so­kul­duk bir­bi­ri­mi­ze…
Harp et­tik yıl­lar­ca/ Ve­ni­ze­los, Ga­zi’yi No­bel’e aday gös­ter­di son­ra…
Kıb­rıs mü­da­ha­le­si, si­zin dar­be­ci ge­ne­ral­le­rin ku­yu­su­nu kaz­dı.
Son­ra bi­zim ge­ne­ral­le­rin dar­be­si, si­zi NA­TO’ya üye yaz­dı.
Şim­di dep­rem, Av­ru­pa Bir­li­ği’nin ma­li des­te­ği­ne çe­kin­ce­le­ri­ni­zin kalk­ma­sıy­la so­nuç­la­na­cak bel­ki de…
Ya­rı­lan top­rak, ka­lı­cı bir dost­lu­ğa yol açı­yor ade­ta…
Her gö­çü­ğün al­tın­dan acı­la­ra bu­la­na­rak, dost­lu­ğa su­sa­ya­rak çı­kı­yo­ruz.
Biz bu dep­rem­de bir kez da­ha gör­dük ça­re­siz­li­ği­mi­zi, yok­sul­lu­ğu­mu­zu… Bir ge­ce ya­rı­sı ho­mur­tuy­la ba­şı­mı­za çö­ken, yal­nız­ca çü­rük ev­le­ri­miz de­ğil, bun­ca za­man ba­ba bil­di­ği­miz dev­le­tin iti­ba­rıy­dı da ay­nı za­man­da… Bir ça­dır bi­le bu­la­ma­dık sı­ğı­na­cak… En­kaz­dan kur­tar­dı­ğı­mız can­la­rı, ti­fo­ya kur­ban ver­dik.
Çün­kü eli­miz­de­ki­ni avu­cu­muz­da­ki­ni uçak­la, si­la­ha ya­tır­mış­tık Ni­cos…
Si­ze kar­şı… si­zin gi­bi…
Öle­si­ye har­ca­dık, öl­dü­resi­ye si­lah­lan­mak için… Ağ­zı­mız açık, hay­ran hay­ran ba­kar­ken jet­le­ri­mi­zin gü­rül­tü­sü­ne, ak­lı­mı­za gel­me­di dö­nüp bak­mak ev­le­ri­mi­zin dö­kün­tü­sü­ne…
Şim­di te­pe­den tır­na­ğa si­la­hız, la­kin yok­sul ve açız iş­te…
Le­opar tan­kın­dan çok, ko­ku alan bir kö­pe­ğe ih­ti­ya­cı­mız var­dı ge­çen haf­ta…
Bir F-16 pa­ra­sıy­la kaç sey­yar has­ta­ne alı­nır­dı aca­ba Ni­cos? Kaç ça­dır ör­ter­di üs­tü­mü­zü, kaç bat­ta­ni­ye sa­rar­dı?
Kaç okul yap­tı­rı­lır­dı, kaç ço­cuk kur­ta­rı­lır­dı bir fü­ze­nin pa­ra­sıy­la?..
Aş de­mek­tir ba­rış, Ni­cos… Bu­nu an­la­dık ar­tık;
… dost­lu­ğu­muz, ek­me­ği­miz­dir.
***
Şim­di Ege’de iş­ler dü­ze­li­yor gi­bi… ama kan­ma­mak ge­rek.
Bil­mez mi­sin, te­pe­de­ki­ler te­piş­me­miz­den alır­lar güç­le­ri­ni… Bu­gün ba­rış çu­bu­ğu ya­kar, iki gün son­ra sa­vaş bal­ta­la­rı­nı çı­ka­rır­lar top­rak­tan…
Kan­ma­yın bun­la­ra!..
Dep­rem­de bi­zim­ki­ler or­ta­dan kay­bo­lun­ca si­zin ga­ze­te­ler­den bi­ri “Bi­zim iş­çi­ler teh­li­ke­de ol­du­ğu za­man da Si­mi­tis or­ta­da gö­rün­mez” di­ye yaz­mış­tı.
Tam da o es­ki şar­kı­da­ki gi­bi:
“Bo­ğaz­da bir kö­şe­de/ Gün ba­tar­ken Yan­nis ağ­lı­yor/ Ya­nın­da Meh­met/ içip tür­kü söy­lü­yor:/ ‘Ben Tür­küm, sen­se Rum,/ Ben de hal­kım sen de…/ Sen İsa der­sin, ben Al­lah/ La­kin her iki­miz de ah ile vah”.
Gel ar­tık, on­la­ra bı­rak­ma­ya­lım dost­lu­ğun bay­ra­ğı­nı…
Ta­bip­le­ri­miz, ta­le­be­le­ri­miz, ya­zar­la­rı­mız, ozan­la­rı­mız kur­sun köp­rü­yü… Yar­dım ekip­le­ri­miz, işa­dam­la­rı­mız, halk­la­rı­mız kur­sun… ki yı­kıl­ma­sın ko­lay ko­lay…
Ege’nin ba­lı­ğı­na ro­ka­yı ka­tık edip ra­kı içe­lim, de­niz ve gü­neş­le bir­lik­te ek­me­ği üle­şe­lim ve Rit­sos’tan di­ze­ler oku­ya­lım bir­bi­ri­mi­ze:
“Yal­nız de­ği­liz. On­lar bu­nu bil­mi­yor/ Sen at ilk adı­mı, bu­lu­şa­cak­sı­nız/ Ba­rı­şın bo­ru­la­rı çal­sın!../ Baş­la­sın ge­nel se­fer­ber­li­ği ba­şak­la­rın, gül­le­rin…/ Kim­se bir ba­şı­na ola­maz/ Ver eli­ni kar­de­şim.” (Can Dün­dar 30.08.99 /Sa­bah)
Ne gü­zel de yaz­mış de­ğil­mi?! Yo­ru­ma hiç ge­rek yok.
Şim­di bi­raz­da el­de­ki im­kan­la­rın ne­den doğ­ru dü­rüst ku­la­nı­la­ma­dı­ğı­na de­ği­ne­lim. Tür­ki­ye’de po­tan­si­ye­lin güç­lü ol­du­ğu­nu her­kes bi­lir, sağ­lık­lı bir vü­cut is­ti­yor­sak ön­ce­lik­le sağ­lık­lı bir be­yi­ne ih­ti­yaç var­dır. An­cak sağ­lık­lı bir be­yin, vü­cu­dun ha­re­ket­le­ri­ni doğ­ru ko­or­di­ne edip, kont­rol al­tın­da tu­ta­bi­lir. Ter­si du­rum­lar­da, bir ayak baş­ka yö­ne, di­ğe­ri baş­ka yö­ne, göv­de baş­ka yö­ne yö­ne­lir. Dı­şar­dan ge­le­cek za­rar­lı et­ki­le­re kar­şı top ye­kün vü­cut tep­ki­si gös­te­ri­le­mez.
İş­te biz­de­ki mev­cut dü­ze­nin ba­şı dev­let­te du­rum bun­dan iba­ret­ti. Sağ­lık­lı be­yin­ler biz­le­ri ida­re et­me­di­ği için, el­le­ri ayak­la­rı he­men bir­bi­ri­ne do­laş­tı.
Bu­nun so­nu­cu De­mi­rel “4,5 sa­at hiç­bir yer­le ile­ti­şim ku­ru­la­ma­dı­ğın­dan” dem vu­ra­bil­di. Bu­nun için Baş­ba­kan Ece­vit, “TV ka­me­ra­la­rı ara­cı­lı­ğı ile ha­ber­leş­me­ye” ça­lış­tı. Bu­nun için son dö­nem­de her der­de de­va olan “Kriz Ma­sa­la­rı” kri­zin ken­di­si ol­du. Ko­mü­ni­kas­yon­da­ki bu re­za­le­tin te­me­li­ne çok ba­sit bir ör­nek ve­relim… 17.09.99 ta­rih­li Hür­ri­yet’te şöy­le bir ha­ber ge­çti: “Tel­siz Ge­nel Mü­dür Yar­dım­cı­sı Yü­cel Ku­ru, ‘1980’e ka­dar sant­ral­lar için özel bi­na­lar zo­run­lu iken, bu zo­run­lu­luk 80 son­ra­sın­da kal­dı­rıl­dı’ de­di. 80 son­ra­sın­da po­li­ti­ka de­ği­şik­li­ği ile bu ka­rar­dan vaz­ge­çil­di­ği­ni bil­di­ren Ku­ru, ‘Bu ta­rih­ten son­ra ha­ber­leş­me ci­haz­la­rı­mız için özel ya­pı­lar ara­mak­tan vaz­geç­tik. Her­tür­lü bi­na­nın içi­ne yer­leş­ti­ril­di. Bu ne­den­le son dep­rem­de de tüm ci­haz­la­rı­mız en­kaz al­tın­da kal­dı.’
Ku­ru özel­lik­le kriz ma­sa­sın­da­ki yet­ki­li­le­rin ha­ber­leş­me­si için 27 adet uy­du bağ­lan­tı­lı (İri­di­um-te­le­fon, her şart al­tın­da çe­ker, mev­cut hat­la­ra bağ­lı de­ğil­dir, on­lar­dan et­ki­len­mez. / BN) cep tel­efo­nu da­ğıt­tık­la­rı­nı da be­lir­te­rek, ‘bu te­le­fon­lar açık ha­va­da kul­la­nı­lır. Bu te­le­fon­la­rı ku­tu­sun­dan da­hi çı­kar­ma­yan gö­rev­li­ler var. Ha­ber­leş­me için böl­ge­ye gön­der­di­ği­miz ci­haz­la­rın bir kıs­mı va­li­lik­le­rin ve kay­ma­kam­lık­la­rın özel oda­sın­da ku­tu için­de du­ru­yor’ de­di.”
İş­te bu ba­sit ör­nek­ de gös­te­ri­yor ki, biz­le­ri ida­re eden­ler bu ka­dar “sağ­lık­lı” be­yin­le­re sa­hip­ler. So­run bir­kaç va­li ve­ya kay­ma­kam so­ru­nu da de­ğil… Ba­lık baş­tan kok­mak­ta!
Fa­kat hâlâ hal­k çığlık atıyor: “Ner­de­sin dev­let?”.
Ner­ede ola­cak, ola­ca­ğı yer­de… O sı­ra­lar “hır­sız­la­ra, dü­zen­baz­la­ra, rüş­vet­çi­le­re, Su­sur­luk vs. tü­rü ka­til­le­re, ırz düş­man­la­rı ve benzerleri­ne” af çı­kar­mak­la meş­gul­dü. Tep­ki gö­rün­ce, or­tam mü­sa­it oma­dı­ğı için, son­ra­dan çı­kar­ma meş­ga­le­siy­le uğ­raş­mak­tay­dı. Ya da dep­re­min be­ra­be­rin­de ge­tir­di­ği yü­kü yi­ne en­kaz al­tın­da kur­tu­lan­la­rın sır­tı­na yık­mak için, ye­ni ver­gi­ler çı­kar­ma pe­şin­de. Ge­çer­ken ha­tır­la­ta­lım, dep­rem er­te­si pet­rol ürün­le­ri­ne ya­pı­lan zam (Sad­da­mın be­da­va pet­rol pom­pa­la­ma­sı­na rağ­men), cur­cu­na­dan göz­ler­den kaç­tı.
Evet bu dep­rem­de acı­mız ger­çek­ten bü­yük… Öy­le bü­yük ki, ga­ze­te­le­re “En­kaz al­tın­da ami­ral­ler de var” yaz­dır­dı!!! Bir­şe­yi göz­den ka­çır­ma­mak la­zım, tek tek ki­şi­ler­den ba­ğım­sız ola­rak, halk ile dü­ze­nin “ko­ru­yu­cula­rı” ara­sın­da­ki far­kın si­lin­me­si ça­ba­la­rı­na kar­şı uya­nık ola­lım.. Dep­re­min ki­mi ne der­ece vur­du­ğu­nu so­nuç­la­rı ile bir­lik­te ya­şı­yo­ruz ve uzun sü­re ya­şa­ya­ca­ğız. Bi­zim­ki­ler dam­la­yan ça­dır­lar­da, ça­mur­la­rın için­de, on­la­rın­ki­ler da­ha sağ­lık­lı ve iyi yer­ler­de. Bi­zim­ki­ler kep­çe­ler­le top­lu me­zar­la­ra üzer­le­ri­ne ki­reç dö­kü­le­rek gö­mül­dü, on­la­rın­ki­ler dev­let tö­ren­le­ri ile…Bu ufak bir ay­rın­tı, aman haaa! Göz­den kaç­ma­sın!
Dep­rem böl­ge­si­ne çığ gi­bi yar­dım­lar yağ­dı. Ge­rek yurtiçin­den ve ge­rek­se yurtdı­şın­dan ya­ğan bu yar­dım­la­rın ko­or­di­nas­yo­nun­da dev­let yi­ne be­ce­rik­siz­li­ği­ni gös­ter­di. Ama­cı ge­len tüm yar­dım­la­rı tek el­de top­la­mak ve so­nuç­ta dep­rem­za­de­le­re ula­şan yar­dım­la­rın dev­let­ten gel­di­ği fik­ri­ni aşı­la­mak­tı. Ama her fe­la­ket­te ol­du­ğu gi­bi; gi­den yar­dım­la­rın ye­ni zen­gin­ler ya­ra­ta­bi­le­ce­ği dü­şün­ce­si bu dep­rem­le da­ha da be­rrak­laş­tı. Bu ba­ğın­tı­da dev­le­te olan gü­ven­siz­lik hak­lı ola­rak da­ha da te­mel bul­du. Bu­nun için gö­nül­lü­ler, si­vil top­lum ör­güt­le­ri top­la­dık­la­rı yar­dım­la­rı ken­di el­le­ri ile tes­lim et­me­yi yer yer il­ke edin­di­ler. Yar­dım­lar ba­ğın­tı­sın­da se­vin­di­ri­ci olan esas yan; son 40 yıl­dır ge­liş­mek­te olan bi­rey­ci­lik, kö­şe dön­me zih­ni­ye­ti ve pra­ti­ği­nin zel­ze­le­ye uğ­ra­ma­sı­dır. Or­tak so­run­lar kar­şı­sın­da hal­kın tek yum­ruk ol­ma­sı, da­ya­nış­ma­nın çok gü­zel ör­ne­ğiy­di. İş­te öne çı­ka­rıl­ma­sı ge­re­ken bu­dur.
“Sev­gi­nin Rich­ter öl­çe­ği… Ül­ke­ye dep­rem­le bir­lik­te bir sev­gi se­li ya­yıl­dı. Dev­le­tin ye­ter­siz kal­dı­ğı her alan­da halk, bir­lik olup ken­di ba­şı­nın ça­re­si­ne ba­kı­yor, hırs­lar unu­tul­du. İn­san­lar­da sev­gi ve umut var” di­ye ya­zan Ra­di­kal ga­ze­te­si­nin bu tes­pit­le­ri­ne ay­nen ka­tı­lı­yo­ruz. Ek­le­ye­rek di­yo­ruz ki, bu sev­gi ne ka­dar bi­linç­li olur­sa, kar­şı­sı­na çı­ka­cak bent­le­ri ve en­gel­le­ri o de­re­ce ra­hat­lık­la aşa­cak­tır. Umut ve ge­le­cek­te bur­da yat­mak­ta­dır.
Ay­rı­ca, 51 ül­ke­den ge­len çe­şit­li in­sa­ni yar­dım des­tek­le­ri, in­san­la­rın bu ge­ze­gen­de or­tak çı­kar ve so­run­la­rı­na ve­ri­len bu des­tek­ler, di­ken­ler­le do­lu dün­ya de­nen bah­çe­miz­de, ye­ni aç­mak­ta olan gül­le­ri an­dı­rı­yor, ka­yıt­sız­lı­ğa ve düş­man­lık­la­ra, bu­gün ha­fif bir to­kat ol­sa­ da, ya­rı­nın bü­yük şa­mar­la­rı­nı için­de ba­rın­dı­rı­yor. He­le he­le ül­ke­miz açı­sın­dan; “Tür­k’ün Türk’­ten baş­ka dos­tu yok­tur” dü­şün­ce­si­nin to­kat­lan­ma­sı, bi­zim açı­mız­dan en gü­zel ders­tir.
“İş­te kom­şu­luk bu” dü­şün­ce­le­ri ümit ede­riz ki, ke­sin­ti­ye uğ­ra­maz!
Yu­kar­da alın­tı­la­dı­ğı­mız Can Dün­dar’ın ya­zı­sı bu­ra­ya da ya­kı­şır­dı, ama is­te­yen dö­nüp bir ­kez da­ha oku­sun de­riz.
“Va­tan­daş öl­dü, dev­let si­tem edi­yor”; ha­ni bir laf var­dır, “aç to­kun ha­lin­den an­la­maz” ne gü­zel uyu­yor. Hal­kın dev­let­ten bek­le­di­ği yar­dı­mı gör­me­me­si, tep­ki­ye ne­den ol­muş­tur. Bu tep­ki­ler dev­le­te kar­şı ses­le­rin yük­sel­me­si­ni be­ra­be­rin­de ge­tir­miş ve yük­se­len ses­ler ba­sı­na ve televizyon ka­nal­la­rı­na yan­sı­yın­ca; dev­let tem­sil­ci­le­ri ilk etap­ta si­tem et­miş, ama aba al­tın­dan so­pa­yı gös­ter­me­yi de as­la ih­mal et­me­miş­tir. Ka­nal 6’ya ve­ri­len 7 gün­lük ya­sak bu­nun için­dir. TRT dı­şın­da tüm ka­nal­la­rın ya­sak­lar­la teh­dit edil­me­si bu yüz­den­dir. Yer yer aba al­tın­dan ve yer yer ­de açık­tan gös­te­ri­len bu so­pa­lar; he­men he­men tüm ba­sın ya­yın ku­ru­luş­la­rı­nı bir hi­za­ya ge­tir­miş, ilk gün­lerdeki kont­rol­süz, dev­le­ti teş­hi­re yö­ne­lik ya­yın­lar kont­rol­lü ha­le ge­lip dev­le­te ve onun çe­şit­li ku­rum­la­rı­na, özel­lik­le de as­ke­ri­ye­ye öv­gü­ye dö­nüş­müş­tür. Baş­lan­gıç­ta “as­ker ne­den geç kal­dı” di­ye so­ru­lan so­ru­lar ye­ri­ni, as­ke­rin gös­ter­di­ği fe­da­kâr­lık­la­ra(!) bı­rak­mış­tır. Eh Tür­ki­ye’de ba­zı is­tis­na­lar dı­şın­da, “ga­li­ba ba­sın ya­yın da bu dü­zen­den bes­len­mek­te” dü­şün­ce­si, ken­di­ne bu ör­nek­te yer ara­ya­bi­lir.
Bu dep­rem­de üze­rin­de du­rul­ma­sı ge­rek bir baş­ka nok­ta­ da Tüp­raş ile il­gi­li ga­ze­te­ler­de ya­zı­lan­lar;
“Za­rar çok bü­yük, gün­ler­ce alev alev ya­nan Tür­ki­ye’nin en bü­yük ra­fi­ne­ri­si Tüp­raş’­ta teh­li­ke geç­ti…” ya­zı­yor­du gazeteler. Ön­ce Tüp­raş­’ta yan­gın sön­dür­me sis­te­mi­nin dep­re­me ha­zır­lık­lı ol­ma­dı­ğı­nın bi­lin­me­si ge­re­kir. Di­ğer ta­raf­tan yan­gı­nın geç­miş ol­ma­sı, as­la teh­li­ke­nin geç­ti­ği an­la­mı­na gel­me­di­ği­nin de bi­lin­me­si ge­re­kir. Çün­kü, gün­ler­ce alev alev ya­nan ra­fi­ne­ri­den gö­ğe çı­kan ze­hir­li gaz­lar, asit yağ­mur­la­rı ola­rak ye­re ye­ni­den in­miş, in­san­lar ve top­rak ze­hir­len­miş­tir. Böl­ge­nin eko­lo­jik ya­pı­sı­na uzun sü­re­li za­rar ve­re­cek bir du­rum or­ta­ya çık­mış­tır. Na­sıl ki Çer­no­bil’de­ki za­ra­rın et­ki­le­ri son­ra­dan or­ta­ya çık­tı ve çı­kı­yor­sa, bu böl­ge­de­ki za­ra­rın eko­lo­jik et­ki­le­ri de 10-15 yıl son­ra ka­pı­mı­zı ça­la­cak­tır. Bu an­lam­da di­yet son­ra­dan öde­ne­cek­tir.
Bu ba­ğın­tı­da; “de­niz sa­hil­den in­ti­kam al­dı” şek­lin­de­ki yak­la­şım­lar, in­san­la­rın ken­di ha­ta­la­rı­nı do­ğa­ya mal et­mek­tir. Do­ğa her olay­da ol­du­ğu gi­bi, De­ğir­men­de­re’de sa­hil dol­du­ru­la­rak ka­za­nı­lan 150 met­re­lik ala­nı ken­di ku­ra­lı­nı ya­şa­ta­rak ge­ri al­mış ve in­san­la­ra bir­kez da­ha den­ge­le­ri boz­ma­ma uya­rı­sın­da bu­lun­muş­tur. Ya do­ğa­nın ku­ral­la­rı­nı iyi ta­nı­ya­rak uyar ve onun­la uyum için­de ya­şar­sın, o za­man fe­la­ket­ler ka­pı­nı çal­maz; ya da uyum sağ­lan­maz ise, her fe­la­ket­te bü­yük acı­lar ve za­rar­lar gö­rür­sün!
Nok­ta Der­gi­si 29.08-04.09.99 ta­rih­li sa­yı­sın­da, “Na­sıl sa­rı­la­cak ruh­lar­da­ki ya­ra­lar?” di­yor… Asıl so­rul­ma­sı ge­re­ken; be­yin­le­re iş­le­nen dev­le­tin ro­lü­nün et­ki­si ne ola­cak? Bu­gün ruh­la­rı et­ki­le­nen ço­cuk­lar bü­yü­ye­cek ve ya­rın bu­gü­nü biz­den da­ha faz­la sor­gu­la­ya­cak­tır, o za­man dev­let ay­nı ha­ta­la­rı kal­dır­ma­ya fır­sat bu­la­bi­le­cek mi? Emi­niz­ ki ço­cuk­la­rı­mız biz­den da­ha da ile­ri­de ola­cak, bi­zim bı­rak­tı­ğı­mız fa­tu­ra­la­rın he­sap­la­rı­nı da so­ra­cak­tır.
Ak­tü­el Der­gi­si 02-08.09.99 ta­rih­li sa­yı­sın­da “17 Ağus­tos Zih­ni­yet Dev­ri­mi… Tür­ki­ye’nin ya­şa­dı­ğı bü­yük dep­rem fe­la­ke­ti­nin ne tür so­nuç­lar do­ğu­ra­ca­ğı tar­tı­şı­lı­yor şim­di. İlk so­nuç: En bü­yük dar­be­yi, dev­le­tin güç­lü ol­du­ğu inan­cı ile, ‘Tür­k’ün Türk’­ten baş­ka dos­tu yok’, mil­li­yet­çi­li­ği al­dı..” der­ken hak­sız da de­ğil­ler. An­cak bir şartla: Eğer in­san­lar unut­maz­lar­sa! Men­de­res Ya­ssı­ada’da; “Ha­fı­za-i be­şer nis­yan ile ma­lül­dür” (İn­san unut­ma özür­lü­dür / BN) der­ken, önem­li bir nok­ta­ya dik­kat çek­miş­ti. He­pi­miz ha­tır­la­rız, Su­sur­luk ola­yın­da da zih­ni­yet de­ği­şik­li­ğin­den bah­se­dil­di. So­nuç: Kı­sa bir za­man­da unut­tu­rul­du. 6-7 ay son­ra bu dep­re­min et­ki­le­ri­ de, Su­sur­luk’un aki­be­ti­ne uğ­ra­ya­bi­lir. Bu­nun için HİÇ­BİR ŞE­Yİ UNUT­MA­YIN DE­MEK en doğ­ru­su­dur.
Yi­ne ay­nı sa­yı Ak­tü­el’de “45 sa­ni­ye­de, top­lum­sal de­ği­şi­min ve da­ya­nış­ma­nın sim­ge­si ol­du­lar. Kır­mı­zı umut AKUT” di­ye ya­zar; el­bet­te­ki AKUT vb. gö­nül­lü ku­ru­luş­la­rın ça­ba­la­rı tak­di­re şa­yan­dır. Ül­ke­mi­zin bu tür si­vil top­lum ör­güt­le­ri­ne ih­ti­ya­cı­n son de­re­ce faz­la ol­du­ğu ar­tık bi­li­nen ger­çek.. Kı­zı­lay vs. tü­rü ku­ru­luş­la­rın da böy­le ku­rul­du­ğu­nu geç­mi­şi bi­raz ka­rış­tı­ran bi­lir. Ümit ede­riz ki, AKUT bu ya­pı­sı­nı ko­ru­ya­rak, bir si­vil top­lum ku­ru­lu­şu ola­rak fe­la­ket­le­re koş­ma­da ör­nek tav­rı­nı de­vam et­ti­rir. Ama son ge­liş­me­ler­le bu ümi­di­min za­yıf­la­dı­ğı­nı maa­le­sef be­lirt­me ih­ti­ya­cı du­yu­yo­rum. Çün­ki “AKUT’U öp­tü­ler!” İlk gün­ler, ba­kan­lar ta­ra­fın­dan “Şov ya­pı­yor­lar!” şek­lin­de suç­la­nan­lar, şim­di De­mi­rel’in hu­zu­ru­na çı­ka­bi­li­yor, Yu­na­nis­tan’a gi­der­ken kendilerine uçak tah­sis edi­li­yor ve 5,8 öl­çek­li İz­mit art­çı dep­re­min­e he­li­kop­ter­ler­le ta­şı­na­bi­li­yor­lar. Bun­lar hay­ra yo­rum­la­na­cak şey­ler de­ğil. Gü­nah mı çı­ka­rı­lı­yor aca­ba?! Ben­ce bu ka­dar re­zil­li­ğin so­rum­lu­su dev­le­tin gü­nah çı­kar­dı­ğı fa­lan yok! Plan­la­rın baş­ka şey­ler ol­du­ğun­dan şüp­he­len­meye he­pi­mi­zin hak­kı da var. 20 yıl­dır Kı­zı­lay’ın ba­şı­na çö­rek­len­miş olan­la­ra ses çı­kar­ma­yan­lar, AKUT’u ne­den öpü­yor­lar aca­ba?! Bu so­ru­nun ce­va­bı­nı da her­kes ken­di­si ara­ya dur­sun.
So­nu­ca gel­dik… Nok­ta der­gi­sin­de “Dep­rem ve­si­le ol­du. Zih­ni­yet kat­let­ti” di­ye ya­zı­yor. Ben bu­nu şöy­le ta­mam­la­mak is­ti­yo­rum: DEP­REM do­ğa ola­yı ve in­sa­nı­mız onun­la ya­şa­ma­yı öğ­ren­mek zo­run­da. Bo­zuk DÜ­ZEN ve onu ayak­ta tu­tan DEV­LET bu do­ğa ola­yı­nın fe­la­ket­le so­nuç­lan­ma­sı­nın se­be­bi ve so­rum­lu­su­dur. Kat­le­den zih­ni­ye­tin se­be­bi ve so­rum­lu­su­nu doğ­ru yer­de ara­mak, ge­le­cek­te­ki her tür­lü fe­la­ke­te ha­zır­lık­lı ol­ma­nın te­mel ön­ko­şu­lu­dur. Bu ön­ko­şul kav­ran­ma­dı­ğı öl­çü­de, da­ha bü­yük acı­lar­la kar­şı­laş­ma­mız en­gel­le­ne­mez. Bu­gün İs­tan­bul ucuz at­lat­tı di­yor­lar, ben de di­yo­rum!!!

Çı­kar­dı­ğı­mız ders­le­ri alt al­ta sı­ra­la­mak ye­ri­ne, sö­zü Na­zım Hik­met us­tay­la nok­ta­la­mak is­ti­yo­rum…
Hoş gel­din be­bek
Ya­şa­ma sı­ra­sı sen­de
Se­nin yo­lu­nu göz­lü­yor kuş­pa­la­zı
boğ­ma­ca ka­ra çi­cek sıt­ma in­ce has­ta­lık
Yü­rek en­fark­tı kan­ser fi­lan
İş­siz­lik aç­lık fi­lan
Ti­ren ka­za­sı oto­büs ka­za­sı uçak ka­za­sı iş ka­za­sı
yer DEP­RE­Mİ sel bas­kı­nı
Ku­rak­lık fa­lan
Ka­ra­sev­da ay­yaş­lık fi­lan
Po­lis co­pu ha­pis­ha­ne ka­pı­sı fa­lan
Se­nin yo­lu­nu göz­lü­yor atom bom­ba­sı fa­lan
Hoş gel­din be­bek
Ya­şa­ma sı­ra­sı sen­de
Se­nin yo­lu­nu göz­lü­yor sos­ya­lizm…. fi­lan

Nazım Hikmet, 10 Ey­lül 1961/Le­ip­zig

Ş. MAHZUN

Sonraki Gönderi

Denetim toplumuna doğru

Kategoriler

Süleyman Özdemir

Davet: Yılmaz Güney’i anıyoruz!

DAVET

100. sayımız çıktı!

Güney Sayı 100

Politik tutsaklar ve “hapishane edebiyatı”

Yusuf’suz bir yıl!

“Tutsak Kitapları Sergisi” İzleyicisiyle Buluştu

14 Şubat Dünya Öykü Gününe binaen

Vazgeçmiyoruz ahparig!

99’cu sayımız çıktı!

Güney’den dayanışma çağrısı

Güney Sayı 99

Türk(iye) sineması ve Yılmaz Güney

Kadınlar ve sanat

Theodorakis: Bir militan direnişçinin ardından

Antalya

Aydın/Didim

İzmir

Kırşehir

Güney Dergisi 2022 takvimi çıktı

Ci­gerx­wîn üze­ri­ne dü­şün­ce­ler

Denetim toplumuna doğru

Deprem! Düzen! Devlet!

Dün­ya Prob­lem­le­ri Karşısın­da Fel­se­fe

Kameralı Sosyolog: Gisèle Freund

Orhan Pamuk, Nobel Ödülü ve romanları

Orhan Pamuk’un romanlarında Doğu-Batı sorunsalı

Te­le­viz­yo­nun ço­cuk­lar üze­rin­deki et­ki­le­ri

Abhaz edebiyatı

İnstagram

  • Güney Dergisi ve Görülmüştür Kolektifinin birlikte organize ettiği, Güney Dergisi 100. Sayı Özel Programı ve Mahpus Kitapları Sergisinden görüntüler.
  • Güney Dergisi ve Görülmüştür Kolektifinin birlikte organize ettiği, Güney Dergisi 100. Sayı Özel Programı ve Mahpus Kitapları Sergisi başarıyla gerçekleşti. Desteklerini bizlerden esirgemeyen tüm dost kurumlara ve değerli arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Nice 100. sayılara.
  • Güneyden
  • Güney Kitaplığı
  • İçindekiler
  • Haber
  • Karikatür
  • Kitap
  • Makale
  • Öykü/Hikaye
  • Resim/Fotoğraf
  • Röportaj
  • Satış Noktaları
  • Şiir
  • Sinema
  • Tiyatro
  • Dosyalar

© 2021 Güney Dergisi

Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güney Kitaplığı
  • Dosyalar
    • Yılmaz Güney
    • Nazım Hikmet
    • Bertolt Brecht
    • Kültür Konferansı
    • Diğer Dosyalar
  • Sizden Gelenler
  • Tüm Sayılar
  • İletişim
    • Hakkımızda
    • Göndereceğiniz Yazılar Hakkında

© 2021 Güney Dergisi

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In