Bu yıl 25 Şubat’ta Sabahattin Ali’nin 100. yaş günüydü.
Cumhuriyet döneminde, Anadolu’da ezilen halkın ve büyük şehirlerdeki yoksulların yaşam mücadelesini aşklarını gerçekçi bir gözlemle ve yalın bir dilde hikâye ve romanlarına aktaran ilk edebiyatçılarındandır. Nazım Hikmet Şiirlerinde yaptığını Sabahattin Ali hikâye ve romanlarında yapmıştır. Zaten Nazım Hikmet’te göre Türk edebiyatının “ilk devrimci gerçekçi” hikâyecisidir. Babası Selahattin oğlunun ilk yayınlanan hikâyesini okuyunca çok sinirlenmiş. Çünkü hikâye ‘bu sabah babamın latif sesiyle uyandım’ diye başlıyordu. Babası, ‘seni yataktan zorla kaldırıyorum her sabah, sesim sana latif gelir mi hiç! İçinden geldiği gibi yaz’ diyerek azarlar. Bundan sonra Sabahattin Ali içinden gelerek ve gerçekçi yazmıştır.
Sabahattin Ali 25 Şubat 1907 de Gümülcine’de doğdu. 02 Nisan 1948’de Kırklareli’nde öldürüldü. Kırkbir senelik yaşamına sayısız öykü, roman, şiir, deneme, çeviri, eğitmenlik, dergi yayıncılığı sığdırdı. O, her zaman ezilenden, sömürülenden yana, haksızlıklara karşıydı. Bütün eserlerinde bunları çok sade bir dille anlattı. Hal böyle olunca ömrünün bütün dönemlerinde hâkim sınıfların baskısından ve takibinden kurtulamadı. Defalarca hapse girdi, üç kere askere alındı. Türk faşistlerinin ideologları ve şefleri olan Nihal Atsız, Cemal Kutay ve Emin Sosyal tarafından devamlı hedef gösterilip ihbar edildi. Bir toplantı sırasında söylediği bir taşlama yüzünden, bu şahısların ihbarı ile Atatürk’e hakaret ettiği iddiasıyla bir sene hapse mahkûm oldu. Aziz Nesin’le çıkardıkları Markopaşa dergisinde çıkan yazılar nedeniyle ceza yediler. Sabahattin Ali düşüncelerini gerçek hayatta da pratiğe geçiren bir yazardı. Öğretmenlik yaptığı dönemlerde öğrencilerine sosyalist düşünceyi öğretmeye çalışırdı. Bundan dolayı da başı belaya girmiştir. Öğrencilerinin dolaplarında sosyalist kitaplar bulununca Sabahattin Ali hakkında soruşturma açılmıştır. Irkçılığa ve haksızlıklara karşı mücadele etti. Maarif’ten kazandığı bursla gittiği Berlin’deki Potsdam Üniversitesi’nde, yabancılara parazit dendiğinden, bir Alman öğrenciyi tokatlayınca okuldan atıldı. Türkiye’ye geri döndü.
Sabahattin Ali’nin birçok şiiri şarkılara ve türkülere söz olmuştur. Bunlardan bir tanesi vardır ki çok önemlidir. ‘Başın önüne eğilmesin’ 1970’li yıllarda, devrimci mücadelenin ivme kazandığı yıllarda ezilenlerin en çok dinlediği ve söylediği şarkıydı.
Darbeden sonra ne oldu?
Cunta şarkının bütün o devrimci ruhunu yok etmek için Türk sanat müziği şarkıcılarına, Muazzez Abacı gibi şarkıcılara gazinolarda, pavyonlarda, kendi televizyonlarında icra ettirdiler. Ama bir farkla, şarkının sözlerini anonim belirterek. Bu bütün kapitalist ülkelerde aynı değil mi? Che Guevara’nın durumuna bakın; purolarını, sigaralarını, şaraplarını çıkardılar. Hâkim sınıflar halkın çok sevdiği devrimcileri onların kişiliklerindeki veya eserlerindeki devrimci ruhu halkın gözünde yok etmek için bu metodlara başvururlar. Çok merak ediyorum; Muazzez Abacı veya onun gibi sanatçılar ‘Başın öne eğilmesin’ adlı şarkının sözlerinin devrimci bir şaire ait olduğunu ve bu sözleri yattığı Sinop cezaevinde yazdığını biliyorlar mı?
Sabahattin Ali’nin öldürülmesi, cumhuriyet tarihinin devrimci, demokrat, sosyalistlere karşı hâkim sınıfların düzenlediği failli meçhul cinayetlerinin ilklerindendir. Cesedi iki ay sonra bir çoban tarafından Kırklareli’de ormanlık arazide bulunmuştur. Daha sonra cesedi incelenmek için oradan alınmış, adli tıbba götürülmüştür. Hala bugün bile mezarının yeri belli değildir. Daha sonra Bulgaristan’a adam kaçırmak suçundan yakalanan Ali Ertekin adlı şahıs Sabahattin Ali’yi kendisinin öldürdüğünü itiraf eder. Sebebi çok bilinen bir sebep: ‘Milli duygularla’ öldürdüğünü söyler. İki sene hapis yatıp çıkar. Öldürülmesinin üzerinden 60 yıl geçmesine rağmen tam olarak neden/nasıl öldürüldüğü belli olmamıştır.
Bugün olanlarda aynı değil mi? Hrant Dink’ide faşistler hedef göstermedi mi? Öldürüldükten sonra yakalananlar aynı ifadeyi vermediler mi? Bugün soruşturmanın geldiği safha hep aynı. Trabzon’da fakir aile çocuğu birkaç tane genç basında ve internette çıkan haberler üzerine milli duyguları kabararak bu cinayeti işlediler. Yani bu cinayette faili meçhul kalacak. Türkiye birçok faili meçhul cinayetlere şahit oldu. Bugüne kadar hiçbiri aydınlanmadı. Aydınlanmaz da. Bu yalnız Türkiye’ye mahsus bir şey değil. Bütün sömürü toplumlarında devletin işlediği faili meçhul cinayetler vardır. Bu faili meçhul cinayetler sömürü düzeni varoldukça devam edecektir.
Romanları: Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna.
Hikâyeleri: Değirmen, Yeni Dünya, Kağnı-Ses adlı kitaplarda usta kalemler Atilla Özkırımlı ve Asım Bezirci tarafından derlenmiştir.
Emekçiler seni 200. doğum yılında da unutmayacaklar. •
SELÇUK GENÇ