Pazar, Mart 26, 2023
Güney
  • Anasayfa
  • Güney Kitaplığı
    Yılmaz Güney İle Paris’te İki Yıl

    Yılmaz Güney İle Paris’te İki Yıl

    SSCB Ansiklopedisi

    SSCB Ansiklopedisi

    Yılmaz Güney Ve Arkadaşları

    Yılmaz Güney Ve Arkadaşları

    Çağımdan Utanıyorum

    Çağımdan Utanıyorum

  • Dosyalar
    • Yılmaz Güney
    • Nazım Hikmet
    • Bertolt Brecht
    • Kültür Konferansı
    • Diğer Dosyalar
  • Sizden Gelenler
  • Tüm Sayılar
    • Eski Sayılar
  • İletişim
    • Hakkımızda
    • Göndereceğiniz Yazılar Hakkında
Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle
Güney
  • Anasayfa
  • Güney Kitaplığı
    Yılmaz Güney İle Paris’te İki Yıl

    Yılmaz Güney İle Paris’te İki Yıl

    SSCB Ansiklopedisi

    SSCB Ansiklopedisi

    Yılmaz Güney Ve Arkadaşları

    Yılmaz Güney Ve Arkadaşları

    Çağımdan Utanıyorum

    Çağımdan Utanıyorum

  • Dosyalar
    • Yılmaz Güney
    • Nazım Hikmet
    • Bertolt Brecht
    • Kültür Konferansı
    • Diğer Dosyalar
  • Sizden Gelenler
  • Tüm Sayılar
    • Eski Sayılar
  • İletişim
    • Hakkımızda
    • Göndereceğiniz Yazılar Hakkında
Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Güney
Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle

Stanley Kubrick

13 Aralık 2017
İçinde Haber, Sinema
0 0
0
Anasayfa Haber
Share on FacebookShare on Twitter

Sinema bir ustasını daha kaybetti: Stanley Kubrick

Ar­ka­da gö­ğe yük­se­len çok düz­gün yon­tul­muş ko­yu renk bir mo­no­lit, ön­de bir­bir­le­ri­ye bir su bi­ri­kin­ti­si üze­rin­de ege­men­lik icin öle­si­ye kav­ga eden in­san ön­cül­le­ri, may­mun­lar, kav­ga için­de bir may­mu­nun si­lah ola­rak kul­lan­dı­ğı ve za­fer er­te­sin­de se­vinç­le ha­va­ya fır­lat­tı­ğı ha­va­da dö­ne­rek yük­se­len bir ke­mik.

Ve ke­mik­ten, uzay­da boş­luk­ta Stra­uss’un ün­lü Za­rat­hust­ra val­si eş­li­ğin­de ken­di ek­se­ni­nde dö­nen bir uzay ara­cı­na ge­çiş. Mil­yon­lar­ca yıl­lık ev­rim, bir tek ge­çiş, bir tek re­sim! 2001’den söz edi­yo­rum.
2001– A Spa­ce Odys­sey (2001 Uzay Ma­ce­ra­sı) be­nim en çok sev­di­ğim, ba­na si­ne­ma­yı sev­di­ren film­ler­den bi­ri. 2001’i ya­pan Stan­ley Kub­rick 70 ya­şın­da, 7 Mart 1999’da İn­gil­te­re’­de ken­di kur­du­ğu (film çift­li­ği de­sek da­ha doğ­ru olur bel­ki) film stüd­yo­sun­da yıl­lar­dır üze­rin­de ça­lış­tı­ğı ye­ni fil­mi­ni bi­ti­rip, fil­min pro­dük­tör­lü­ğü­nü üzer­le­nen fir­ma­ya tes­lim et­tik­ten son­ra öl­dü.
Ye­ni fil­mi­nin adı “Eyes wi­de shut” (Ta­ma­mıy­la ka­pa­lı göz­ler) dı. Art­hur Schnitz­ler’in bir ro­ma­nı­nın uyar­la­ma­sı olan bu fil­min, film ko­nu­sun­da ke­li­me­nin iyi ve ger­çek an­la­mın­da tam bir per­fek­si­yo­nist (mü­kem­me­li­yet­çi) olan Stan­ley Kub­rick’in “me­lod­ram”ın na­sıl ol­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni gös­te­re­ce­ği bir film ol­ma­sı bek­le­ni­yor. Kub­rick, son fil­min­de baş­rol­ler­de Tom Cru­ise ve Ni­co­le Kid­man’la ça­lı­şı­yor­du. Her iki­si de ken­di­ne öz­gü dik­ka­fa­lı­lık­la­rı ile ta­nı­nan Har­vey Ke­itel ve Je­ni­fer Ja­son Le­igh’i bu fil­min çe­ki­mi sı­ra­sın­da set­ten kov­du­ğu, da­ha ön­ce Ja­son Le­igh’yle çe­kil­miş bü­tün sah­ne­le­rin film­den çı­ka­rıl­dı­ğı, da­ha ön­ce med­ya­ya yan­sı­mış­tı. Film­le­rin­de hiç­bir ak­sa­ma is­te­me­yen Kub­rick, bu mü­kem­me­li­yet­çi yak­la­şı­mı ile oyun­cu­lar açı­sın­dan bir­lik­te ça­lı­şıl­ma­sı ol­duk­ça güç bir re­ji­sör­dü. Ay­nı sah­ne­yi ba­zen yüz­ler­ce kez tek­rar­lat­tı­ğı, çek­ti­ği film­ler­de kul­lan­dı­ğı ma­ter­ya­lin yüz ka­tın­dan faz­la­sı­nı çek­ti­ği bi­li­ni­yor. Çok uzun (ba­zen yıl­lar sü­ren) çe­kim ça­lış­ma­la­rı, çok bü­yük mik­tar­da film har­ca­ma­sı vb., ve Kub­rick’in film­le­ri­ne hiç­bir ‘dış­tan ka­rış­ma­yı’ ka­bul et­me­me ta­vır­la­rı, onu prod­ük­tör­ler açı­sın­dan da ol­duk­ça zor ça­lı­şı­lan bir re­ji­sör ha­li­ne ge­tir­miş­ti. Bu­na rağ­men onun film­le­ri­ne pa­ra ya­tır­ma­ya ha­zır on­lar­ca pro­dük­tör var­dı. Çün­kü Kub­rick’in film­le­ri, film es­te­ti­ği açı­sın­dan en üst dü­zey­de film­ler ol­ma­sı­nın ya­nın­da, ay­nı za­man­da yal­nız­ca si­ne­ma eleş­tir­men­le­ri vb. de­ğil, ge­niş kit­le­le­rin de be­ğe­ni­si­ni ka­za­nan film­ler­di.
Stan­ley Kub­rick, si­ne­ma ön­ce­sin­de fo­toğ­raf­la, fo­toğ­raf­çı­lık­la ta­nış­tı. Bir dok­tor olan ba­ba­sı­nın 13. yaş­gü­nün­de he­di­ye et­ti­ği fo­toğ­raf ma­ki­ne­si, son­ra­ki yıl­lar­da onun en bü­yük dos­tu, dış dün­yay­la iliş­ki kur­ma­sı­nın en önem­li ara­cı ha­li­ne gel­di. Çek­ti­ği fo­toğ­raf­lar 17 ya­şı­na gel­di­ğin­de dün­ya­nın en ün­lü fo­to ve ma­ga­zin der­gi­le­rin­de ya­yın­lan­ma­ya baş­la­mış­tı. Ün­lü Lo­ok der­gi­si­nin fo­toğ­rafç­ısı ola­rak ça­lı­şır­ken, si­ne­ma ile de il­gi­len­me­ye baş­la­dı. Bu dö­nem­de ken­di­si­nin fi­nan­se et­ti­ği iki kı­sa dö­kü­man­ter film­le bu alan­da ilk de­ne­me­le­ri­ni yap­tı. (Bu iki fil­mi­ni bu­gün si­ne­ma ku­lüp­le­rin­de, si­ne­ma­tek­ler­de vb. bi­le gör­mek ola­nak­sız. Çün­kü Kub­rick bun­la­rı son­ra­dan gös­te­rim­den çek­ti.) Çek­ti­ği ilk uzun met­raj­lı Holly­wo­od fi­mi olan “Fe­ar and De­si­re” (1953), onun ye­te­ne­ği­ni gös­ter­me açı­sın­dan önem­li­dir. Yi­ne de ken­di­si­nin he­nüz çı­rak­lık dö­ne­mi fil­mi ola­rak ad­lan­dır­dı­ğı bir film­dir.
Da­ha son­ra yap­tı­ğı film­le­rin her bi­ri ken­di ba­şı­na film öğ­ren­ci­le­ri­ne ders ola­rak gös­te­ri­le­bi­le­cek ni­te­lik­te, her bi­ri ken­di jan­rın­da ba­şe­ser ola­rak ad­lan­dı­rı­la­bi­le­cek film­ler­dir.
“Kil­ler’s Kiss” (1955) ve “Kil­ling” (1956) ile Stan­ley Kub­rick, Holly­wo­od için ‘al­tın yu­murt­la­yan bir ta­vuk’ ol­du­ğu­nu gös­ter­miş, bu film­ler yük­sek sa­nat­sal stan­dar­dın, se­yir­ci ka­çı­ran bir fak­tör ol­ma­dı­ğı­nı gös­ter­miş­tir. Her iki­si de po­li­si­ye olan bu film­ler ay­nı za­man­da top­lu­mun bi­rer ay­na­sı­dır, ve Kub­rick’in mis­tik-kö­tüm­ser yak­la­şı­mı­nın işa­ret­le­ri­ni ta­şı­mak­ta­dır.
Kil­ling’in ba­şa­rı­sı ar­dın­dan, Kirk Do­ug­las’ın baş­ro­lü oy­na­dı­ğı “Paths Of Glory” (Za­fer Yo­lu), (1957) Bi­rin­ci Dün­ya Sa­va­şı­’nın bir ola­yı so­mu­tun­da ge­nel­de sa­va­şın kor­kunç­lu­ğu­nu, an­lam­sız­lı­ğı­nı, bu ara­da top­lum/bi­rey iliş­ki­sin­de, bi­re­yin top­lum ta­ra­fın­dan ezil­me­si ol­gu­la­rı­nı sor­gu­lar.
1960’da çek­ti­ği “Spar­ta­cus”, hak­sız­lı­ğa, ezil­me­ye, sö­mü­rül­me­ye kar­şı is­ya­nın hak­lı­lı­ğı­nın – Holly­wo­od’un çer­çe­ve­si için­de – gös­te­ril­di­ği bir film­dir. ‘Ta­ri­hi film’ jan­rın­da baş­ya­pıt­lar­dan bi­ri­dir.
“Spar­ta­cus” er­te­sin­de Vla­di­mir No­bo­kov’un “Lo­li­ta” ad­lı ro­ma­nı­nı si­ne­ma­ya uyar­la­mak is­ter. Holly­wo­od pro­dük­tör­le­ri, bu­nun – o gü­nün ABD sin­de – ol­maz­lı­ğı­nı an­lat­ma­ya ça­lı­şır­lar. Kub­rick, Holly­wo­od’un bu dar­ka­fa­lı yak­la­şı­mın­dan bu­na­lır, da­ha ser­best ça­lı­şa­bil­mek ama­cıy­la 1961’de İn­gil­te­re’­ye gö­çer, geç­miş film­le­rin­den ka­zan­dı­ğı pa­ray­la ken­di ‘film çift­li­ği’ni ku­rar. 1962’de çek­ti­ği Lo­li­ta, ‘por­nog­ra­fik’ ol­du­ğu ge­rek­çe­siy­le bü­yük gü­rül­tü­ler ko­par­tır. Ame­ri­ka­da uzun sü­re tam ola­rak gös­te­ril­mez. Da­ha son­ra­ki ge­liş­me­ler bi­lin­di­ğin­de, ve Kub­rick’in an­lat­tı­ğı öy­kü­nün ger­çek­te ne ol­du­ğu bi­lin­di­ğin­de bu suç­la­ma­la­rın boş ol­du­ğu ya­nın­da bur­ju­va­zi­nin çif­te ah­lak­lı­lı­ğı, iki­yüz­lü­lü­ğü gö­rü­lür.
1963’de çek­ti­ği “Dr. Stran­ge­lo­ve, or How I Le­ar­ned to Stop Worr­ying and Lo­ve The Bomb” tek­ni­ğin gi­de­rek in­san­lı­ğı na­sıl esir al­dı­ğı te­zi­ni bir ko­me­di tü­rün­de gös­te­rir. Bur­ada yi­ne top­lum/bi­rey ça­tış­ma­sın­da, bi­re­yin aşa­ğı­lan­ma­sı sor­gu­la­nır. Tek­nik ge­liş­me­le­re, ve bun­la­rın bi­rey­le­rin hak­la­rı­na kar­şı kul­la­nı­mı­na duy­du­ğu kuş­ku­lar Kub­rick’in bun­dan son­ra­ki fil­mog­ra­fi­sin­de de ana te­ma­lar­dan bi­ri ol­ma­ya de­vam eder.
“2001 – A Spa­ce Odys­sey”, tek­nik in­san iliş­ki­sin­de, tek­ni­ğin in­sa­na ege­men­li­ği­ni tar­tı­şan, yük­sek se­vi­ye­de fel­se­fi bir film­dir. So­nuç­ta in­sa­nın mu­az­zam koz­mik dü­zen için­de güç­süz­lü­ğü, as­lın­da pek bir şey ya­pa­ma­ya­ca­ğı kö­tüm­ser ba­kış açı­sı fil­mi be­lir­ler. Film, si­ne­ma ta­ri­hin­de “bi­lim­kur­gu” tü­rü­nün baş­ya­pıt­la­rın­dan bi­ri­dir.
1971’de çe­vir­di­ği “ A Clock­work Oran­ge” (Me­ka­nik Por­ta­kal), bu­gü­nün em­per­ya­list ül­ke­le­rin­de ya­şa­yan bir na­zi gru­bu üye­le­ri­nin öy­kü­sü­nü an­lat­mak­ta­dır. Bun­lar şid­de­te tap­mak­ta, gir­dik­le­ri bir ‘nor­mal ev­de’ yap­ma­dık­la­rı­nı bı­rak­ma­mak­ta­dır. Son­ra­ki ge­liş­me­de ‘top­lum’un bun­la­rı ce­za­lan­dır­ma­sı da il­ginç­tir: be­yin yı­ka­ma yön­te­mi ile ken­di öz ira­de­si­nin sı­fı­ra in­di­ril­di­ği bir ‘me­ka­nik’ in­san! Kub­rick için­de ya­şa­dı­ğı top­lu­mun pis­lik­le­ri­ni gör­mek­te, gös­ter­mek­te, ve fa­kat bir çı­kış yo­lu da gör­me­mek­te­dir. Ne bi­rey­sel öz­gür­lü­ğün, baş­ka­la­rı­nın bi­rey­sel öz­gür­lük­le­ri­ni ayak­lar al­tı­na al­mak bi­çi­min­de kul­la­nıl­ma­sı, ne de bi­re­yin ‘me­ka­nik’ bir var­lık ha­li­ne ge­ti­ril­me­si çö­züm de­ğil­dir. Clock­work Oran­ge’da fa­kat iki­si de bir­bi­rin­den ber­bat ola­rak gös­te­ri­len al­ter­na­tif­ler bun­lar­dır.
Top­lum­la bu he­sap­laş­ma­dan son­ra, Stan­ley Kub­rick 4 yıl bo­yun­ca, film es­te­ti­ği­nin en üst se­vi­ye­si­ne çı­ka­rıl­dı­ğı, ve an­da­ki top­lum­la faz­la uğ­raş­ma­yan, ta­ri­he ge­ri gi­den “Barry Lyndon”la uğ­ra­şır.
1975’de ta­mam­la­nan film için, – fil­min bel­li ge­ce sah­ne­le­ri mum ışı­ğın­da, baş­ka hiç­bir ışık kul­la­nıl­ma­dan çe­kil­miş­tir – aşı­rı du­yar­lı özel film ma­ter­ya­li ha­zır­la­nır. Film es­te­ti­ği açı­sın­dan bu film, si­ne­ma ta­ri­hin­de şim­di­ye dek bel­ki en gü­zel re­sim­le­ri içe­ren, her bi­ri bir tab­lo de­ğer­in­de fo­toğ­raf­la­rı içe­ren bir film­dir.
Barry Lyndon’un ar­dın­dan Kub­rick in­san ru­hu­nun de­rin­lik­le­ri­ne bir ga­ezin­ti­ye çı­kar. “The Shi­ning”de (1980) bir ya­za­rın ‘çıl­dır­ma­sı’nı an­la­tır. “Ho­ror fil­mi” nin na­sıl da ya­pı­la­bi­le­ce­ği­ni gös­ter­mek is­te­miş­tir san­ki!
On­dan son­ra­ki fil­mi “Full Me­tall Jac­ket” (1987) için tam ye­di yıl­lık bir ha­zır­lık ve çe­kim dö­ne­mi var­dır. Dö­nem ABD’nin “Vi­et­nam”ı sor­gu­la­ma dö­ne­mi­dir. Kub­rick bu sor­gu­la­ma­yı öy­le bir ya­par ki, ABD or­du­su­nun ‘elit’ su­bay okul­la­rın­da in­san­la­rın na­sıl bi­rer ölüm ma­ki­ne­si ola­rak ye­tiş­ti­ril­dik­le­ri­ni öy­le ger­çek­çi re­sim­ler­le gös­te­rir ki, film ABD’de açık ve giz­li boy­ko­tun he­de­fi olur.
fiim­di öl­me­den kı­sa sü­re ön­ce ta­mam­la­dı­ğı “Eyes wi­de shut” için Kub­rick 11 yıl ça­lış­mış­tır!
40 yıl­lık si­ne­ma­cı­lık ha­ya­tı­na sı­ğan, ve her bi­ri us­ta işi 15 film, Kub­rick’in si­ne­ma­ya ne ka­dar cid­di yak­laş­tı­ğı­nın bel­ge­le­ri­dir.
fiim­di­ki ve son­ra­ki si­ne­ma­cı­la­rın on­dan öğ­re­ne­ce­ği çok şey var­dır.
9 Mart 1999

(Ya­rar­la­nı­lan kay­nak­lar:
ro­ro­ro: “Film Le­xi­kon”, cilt 5,
“Kult­fil­me”, Hoff­mann und Cam­pe)

 

Sonraki Gönderi

Sürgün - Adil Okay

Kategoriler

Güney Sayı 104

Yılmaz Güney’i anıyoruz!

İnsanın değerinin olmadığı bu sistemde insan kalmak!

Çukurova Kitap Fuarı’ndan İzlenimler

Kamuoyuna açıklama

15. Çukurova Kitap Fuarı

Yılmaz Güney bizimle!

103. sayımız çıktı

Güney Sayı 103

Mağdurların anılarını canlı tutma mücadelesi

Eskişehir

102. sayımız çıktı

Güney Sayı 102

Ayvalık/Balıkesir

Kocaeli/Gebze

İsviçre satış noktaları

Avusturya satış noktaları

Almanya satış noktaları

101. sayımız çıktı

Güney Sayı 101

Bir bildirge denemesi: Devrimci Gerçekçilik

Süleyman Özdemir

Davet: Yılmaz Güney’i anıyoruz!

DAVET

100. sayımız çıktı!

Güney Sayı 100

Politik tutsaklar ve “hapishane edebiyatı”

Yusuf’suz bir yıl!

“Tutsak Kitapları Sergisi” İzleyicisiyle Buluştu

14 Şubat Dünya Öykü Gününe binaen

İnstagram

  • Etkinliğimizde Muzaffer Doyum kitabını imzalayacak
2 Nisan Pazar 2023 
Saat 14.00 
Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi
Halaskargazi Caddesi No:168  Şişli/İstanbul
  • Doğumunun 86. yılında “Halkın sanatçısı halkın savaşçısı” Yılmaz Güney bizimle
Etkinliğimizde Fatoş Güney kitabını imzalayacak
2 Nisan Pazar 2023 
Saat 14.00 
Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi
Halaskargazi Caddesi No:168  Şişli/İstanbul
  • İnsanın değerinin olmadığı bu sistemde insan kalmak!

Büyük bir felaket yaşıyoruz. Depremde hayatlarını kaybedenlerin yakınlarına ve dostlarına sabırlar diliyoruz. Yaşananlar karşısında derin bir üzüntü içindeyiz. Söylenecek sözlerin artık tükendiği noktadayız. Depremin sonuçları; acı, ölüm, açlık ve sefaleti arttırdıkça arttırıyor. Yoksul emekçilere ulaşılamayan yardımlar acımızı daha da büyütüyor, duyulan feryatlar karşısında yüreklerimiz dağlanıyor, ama yetmiyor! Yaşadığımız azap depremzedelere çare olmuyor. Yine yaşananları seyretmekle yetiniyoruz, ama yetmiyor işte.

El yordamıyla hayatta kalmaya çalışanlar, kadınlar ve çocuklar felaketle boğuşurken toplum olarak suçluları arıyoruz. Bunlar ya müteahhit, ya iktidar yada yetersiz kalan kurtarma ekipleri oluyor; suçlular çok fazla, suçlular bitmiyor ve biz her felakette yaşananları balıklar gibi seyredip unutuyoruz.

Kapitalistlerin daha fazla kâr uğruna insan hayatını hiçe sayan yapılar inşa etmesine dur diyemediğimiz sürece, bizleri yoksullaştırarak harabe evlerde yaşamaya mahkum edenlere, müteahhitlere ve onların deprem yönetmeliğine uygun olmayan yapılarına izin veren devlet kurumlarına dur diyemediğimiz sürece, insanın ve türlerin yaşam hakkını koruyan merkezinde insanın olduğu bir sistem kurmadığımız sürece yaşanan felaketlerin suçluları bizleriz. Şairin de söylediği gibi “demeğe de dilim varmıyor ama kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”

Her şeye rağmen can pahasına yardıma koşan insanların, insan üstü çabaları da çok değerli olduğunu görüyoruz. Herkesin yapabileceği çok şey var. Yardım için acil ihtiyaçların karşılanması ve ihtiyaç sahiplerine ulaşılması gerekiyor. Gönüllü, yardım birliklerine katılabilenlerin zaman kaybetmeden harekete geçmesi önemli. Bütün okurlarımızın bu dayanışmaya katılacağını biliyoruz ve imkanı olanlara çağrıda bulunuyoruz: Yardım için gönüllü olun ve elinizden geleni yapın! “Şimdi birlik olma zamanı” diyoruz ama, bu kadarıyla değil tabi ki, bu köhnemiş sistemi ortadan kaldırmak için de birlik olma zamanı. İşçilerin, emekçilerin yaşamını elinden alan, 
Yazının devamı için; https://guneykultursanat.org/insanin-degerinin-olmadigi-bu-sistemde-insan-kalmak/
  • DOĞUMUNUN 86. YILINDA “HALKIN SANATÇISI HALKIN SAVAŞÇISI”
YILMAZ GÜNEY BİZİMLE ETKİNLİĞİNDE BULUŞALIM
2 Nisan Pazar günü saat  14.00 te  Cemil Candaş Kent Kültür Merkezinde buluşalım.
Halaskargazi Caddesi No:168  Şişli/İstanbul
İletişim: 0541 801 35 02/0533 501 64 62
Giriş ücretsizdir
  • Çukurova Kitap Fuarından İzlenimler
Bir kitap fuarı etkinliğini daha geride bıraktık. Çukurova’nın bahar aylarını aratmayan güneşli dokuz gün boyunca iyi yönleri ile hatırlanabilecek bir fuar olduğunu söylemek yanıltmaz bizi. Bu kadar ilgiyi başlarda beklemiyorduk. Hayat pahalılığının olumsuz koşulları altında, enflasyondan en çok zam gören kalemlerden kitapların  temel ihtiyaçlar listesinde en sonda olabileceği ilk aklımıza gelen olmuştu: Tabi bu olgu yaşadığımız toplumun henüz değişmeyen özelliklerinden biri olmaya devam ediyor.  Fakat yinede tüm bu yoksulluğa rağmen, kitaba para ayıran önemli bir okur kitlesi de vardı. Her ne kadar burç kitapları ve kişisel gelişim üzerine yazılı kitaplar ilgisinden değer kaybetmese de ve kitap olsun çamurdan olsun diyenler dışında Çukurova’nın iyi bir okur çevresine sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Fuar boyunca, dergimizin standına da ilgi büyüktü. Güney’in yeni ve bir kısım eski sayılarını, İnter ve Dönüşüm Yayınlarının çeşitli kitaplarını standımızda bulundurmuştuk. Fuarda Marksist-Leninist külliyatı bulunduran tek standın bizde olması bir eksiklik olduğu kadar, ilginin sebebi de olduğu söylenebilir. Bizi şaşırtan ise kitaplarımıza ve dergimize duyulan ilginin 14-17 yaş aralığındaki gençlerin oluşturmasıydı. Bu yaş grubu için herhangi bir kuşak tespiti yapmak güç. Yaşlara göre kategori belirlemek yeni moda olsa da bu gençlik başka türlü ilerliyor diyebiliriz, hem de bize hiçte uzak olmayan bir ilerleme. Belki bunu yaşadığımız iki örnekle açıklamak düşüncemizi haklı çıkaracaktır. İlki, henüz 15 yaşında genç bir kız, oldukça zarif ve iyi giyimli; bu haliyle orta halli, kültürlü bir ailenin çocuğu olduğu kesin. Ama bizim açımızdan şaşırtıcı olan bu kızın merakı: “Demokratik devrim mi? Sosyalist devrim mi?” bu konu ilgisini çekiyormuş ve araştırma yapmak istiyormuş. Biz kendisine yaşı için ağır bir araştırma kitabı olduğunu söylemek isterken, babası – bu tür siyasi kitaplara çok ilgisi var, sürekli okuyor, bu konular ona yabancı değil- dedi. Tabi biz şaşırıyoruz. Bir diğer örnek ise Kollontai’nin kitabını gören 15 yada 16 yaşlarında genç bir erkek...(Devamı için: https://guneykultursanat.org/cukurova-kitap-fuarindan-izlenimler/)
  • Güneyden
  • Güney Kitaplığı
  • İçindekiler
  • Haber
  • Karikatür
  • Kitap
  • Makale
  • Öykü/Hikaye
  • Resim/Fotoğraf
  • Röportaj
  • Satış Noktaları
  • Şiir
  • Sinema
  • Tiyatro
  • Dosyalar

© 2021 Güney Dergisi

Sonuç yok
Tüm Sonucu Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güney Kitaplığı
  • Dosyalar
    • Yılmaz Güney
    • Nazım Hikmet
    • Bertolt Brecht
    • Kültür Konferansı
    • Diğer Dosyalar
  • Sizden Gelenler
  • Tüm Sayılar
    • Eski Sayılar
  • İletişim
    • Hakkımızda
    • Göndereceğiniz Yazılar Hakkında

© 2021 Güney Dergisi

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In
Güney Size en son haberler ve güncellemeler için bildirimler göstermek istiyoruz.
Reddet
Bildirimlere İzin Ver