Dergimizin önceki sayısı yayınlandıktan sonra geliştiği için önceki sayıda değinme fırsatı olmadı ama değinmeden geçmek olmaz.
Sorunu biliyorsunuz: Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un Kars’ta yaptığı heykelle ilgili olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “ucube” değerlendirmesinde bulundu ve kaldırılmasını istedi. Başbakan tam olarak şöyle dedi: “Burada Hasan Harakani Hazretleri’nin hemen yanı başında bir ucube oraya koymuşlar, bir garip bir şey dikmişler. Tabii bu oradaki tüm vakıf eserlerinin, o sanatkarane eserlerinin olduğu yerde böyle bir şeyin olması düşünülemez. Konuyla ilgili olarak Belediye Başkanımız görevini süratle yerine getirecektir ve bunu süratle bekliyoruz. İnşallah ilk gelişimiz de göreceğiz.” Emri alan belediye de gereğini yapmakla meşgul şimdilerde…
Başbakanın yaptığı “ucube” değerlendirmesi geçtiğimiz dönemin kültür alanında üzerinde en çok konuşulan konularından birisi oldu. Aslında ortada bir “ucube”lik var tabii… Ama bu “ucube”lik heykelde değil, heykel hakkında “ucube” değerlendirmesinde bulunanlarda, bu değerlendirmenin gereğini yerine getirenlerde, bu değerlendirmeye destek verenlerde…
Evet, ortada bir “ucube”lik var. Aslında bir değil, birçok “ucube”lik durum var…
Örneğin bu ülkede AKP bir ucube hükümettir!
Ucubedir, çünkü; söylemi eylemiyle uyuşmayan bir hükümettir! Bir yandan demokrat geçinir, diğer taraftan demokrasiyi ayaklar altına alır. Hak arayan işçilerin üzerine biber gazıyla, polis copuyla, basınçlı suyla saldırı emri veren, anayasal haklarını kullanarak protesto gösterisinde bulunmak isteyen öğrencileri şiddet kullanarak dağıttıran, yerlerde sürükleten, hamile kadının çocuğunu düşürmesine neden olacak kadar şiddeti tırmandıran bu hükümettir!
Bu ucubelik değildir de nedir?!
Sözde insan haklarına saygılı bir hükümettir, gerçekte ama insan haklarını ayaklar altına almaktan çekinmeyen bir hükümettir AKP hükümeti. Bu alanda kendinden önceki hükümetlerden özde farkı yoktur. Türkiye İnsan Hakları Vakfının (TİHV) verilerine göre; AKP’nin sekiz yıllık iktidarı boyunca, toplam 116 faili meçhul cinayet işlenmiş, “yargısız infaz/dur ihtarı/rastgele ateş açma” sonucunda 367 hayatını kaybetmiş, gözaltında ya da cezaevinde 370 ölüm olayı meydana gelmiştir. AKP’nin 8 yıllık iktidarı boyunca; toplam 282 faili meçhul cinayet işlenmiş, çatışmalarda 2 bin 262 kişi yaşamını yitirmiş, 8 bin 710 kişi işkenceden geçirilmiş. AKP’nin 8 yıllık iktidarı boyunca 87 bin 513 kişi gözaltına alınmış, bunlardan 11 bin 34 kişi tutuklanarak cezaevine gönderilmiş. Kapatılan ve kapatılmak istenen parti ve dernek sayısı ise 232, baskın ve saldırı yapılan kitle örgütü, siyasi kuruluş, yayın organı ve kültür merkezi sayısı 627, toplatılan ve yasaklanan yayın sayısı 671 olarak kaydedilmiş.
Bir yandan AB prosedürü temelinde insan haklarından bahseden, yasalar çıkaran AKP hükümetleri döneminde devlet güçleri ve askeri patlayıcılar tarafından en az 61 çocuk öldürüldü örneğin…
Bütün bunlar ucubelik değilse nedir?!
Bir yandan basın özgürlüğü konusunda ahkam keser, diğer taraftan basın üzerinde terör estirir bu hükümet!
2009 yılı İnsan Hakları Derneği verilerine göre: ’10 gazete toplam 27 kez, 7 dergi ise toplam 15 kez toplatıldı. 1 televizyonun yayını 2 kez durduruldu. 11 kitap, 6 afiş, 5 pankart, 1 kitapçık ve 1 çıkartma yasaklandı veya toplatıldı. Doğan Medya Grubu’na 2009 yılı Şubat ve Eylül aylarında Maliye Bakanlığı tarafından toplam 4 milyar 581 milyon TL vergi cezası kesildi.’ Bunlar 2009 verileri… Son dönemde basın üzerinde estirilen terör dikkate alındığında bu alanda bilançonun önceki yıllardan farklı olmayacağını kestirmek zor olmasa gerek!
Basın üzerinde uygulanan baskının demokrasi lafzı eşliğinde uygulanması ucubelik değildir de nedir?!
Bu hükümet, Kürt sorununda da kendinden önceki hükümetlerden özde farklı davranmıyor. Bu hükümet de ırkçı, milliyetçi bir siyasetin savunucusu. Bir yandan Kürt realitesinden bahsediyor, ‘Kürt açılımı’ yapıyor; TRT üzerinden 24 saat Kürtçe yayın yapıyor; diğer taraftan ama hak ve Kürtçe üzerindeki baskıları protesto eden, Kürt dilinde eğitim yapılmasını isteyen, Kürt dilinde yayın yapan gazeteleri kapatıyor, Kürt gazetecilere yüzlerce yıla varan cezalar veriliyor, kendi anadilinde mahkemelerde savunma yapmak isteyenlere baskı uygulanıyor, yüzlerce Kürt politikacı tutuklanıyor, hapishanelere dolduruluyor vb. vb.
Kısaca bu parti ve bu hükümet her haliyle ucube!
Ama Türkiye’de ucube olan sadece AKP ve onun hükümeti değil! Şu anda muhalefette bulunan anamuhalefet partisi CHP ve muhalefet partisi MHP de pek farklı değil! Onlar da ucube! Kürt sorunundan insan hakları konusuna kadar bu partilerin de ne doğru dürüst demokratik çözüm önerileri var, ne gerçek gündeme ilişkin projeleri… Aslında onların geçmişte yaptıkları gelecekte yapacaklarının ‘garantisi’!!! Ne yaptılar geçmişte? Devlet partisi CHP ordunun parlamentodaki sözcüsüdür. Militarist devlet yapısının azgın savunucusudur, laiklik adına geniş kitlelere dayatılan kemalist dininin uygulayıcısıdır, vb. vb. Kısacası CHP de ucube bir partidir!!!
MHP denilen ırkçı kafatasçı partinin yaptıkları da öyle kolayca unutulacak cinsten değil. Maraş, Sivas, Çorum katliamları başta olmak üzere birçok katliamın arkasında bu parti vardr. Halkların düşmanı bir partidir bu parti! Başta Kürtler olmak üzere bu coğrafyada yaşayan halklar mozayiğinin ‘içine tüküren’ faşistlerin partisidir MHP. Bu parti de diğer sistem partileri gibi ucubedir.
Aslında bu partilerin ucubeliğini yadırgamamak gerekir. Çünkü bu partilerin ortak paydası bu sömürü sisteminin partileri olmalarıdır. Bu sistemden nemalanır bu partiler. Bu sistemin borusunu öttürür, bu sistemin koruyuculuğunu üzerlenirler… Sistemin devamı bunlar için olmazsa olmazdır!
Peki bu sistem nasıl bir sistemdir?
Kağıt üzerinde yazdığına göre bu sistem ‘demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk üzerinde şekillenen bir sistemdir. Gerçekte ama sistem, bu sistemin koruyucusu, kollayıcısı devlet işçilere, emekçilere düşmandır. Laiklik adına geniş kitlelere dayatılan kemalist dininin uygulanmasıdır. Bu sistemde sosyal devlet adına olan şey, bir yanda işçilerin emekçilerin yarattığı toplumsal zenginliğin çok büyük bir bölümüne sahip olan bir avuç sermaye grubunun; diğer yanda yarattıkları zenginlikten ancak yaşayabilecek kadar almalarına izin verilen, açlık ve yoksulluk sınırındaki milyonların varlığıdır…
Sistemin özü baskıdır, sömürüdür, devlet terörüdür. Halkların en temel haklarının barbarca gaspıdır. Tüm bunlar ama kılıfına uydurulur çoğu zaman. Yalanlarla, kimi zaman göstermelik yasalarla, kimi zaman parlamenter sistemin varlığıyla vs. vb. yığınların gözü boyanır… Geniş kitleler gerçek durumdan bihaberdir. Sistemin devamının güvencesi de budur zaten.
Evet bu sistem ucube bir sistemdir! Ve madem ucubedir; yıkılması da gerekir! Öyle ya, bu memlekette madem ‘ucube’ şeyler yıkılmaya mahkumdur, o halde ucube sistemin yıkılması ‘ucube’ heykelin yıkılmasından daha meşrudur, daha gereklidir, daha elzemdir! Bunu yıkacak olan da bu ucube sistemden en fazla etkilenenlerdir; işçilerdir, emekçilerdir!
Er ya da geç, bu memleketin işçileri, emekçileri, yoksulları ucube sistemi yerle bir edeceklerdir!
“Türkiye’de basın özgür”(müş!)
Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener 15 saat sorgulandıktan sonra tutuklandı. Gerek Türkiye’den, gerekse uluslararası arenadan gelen tepkiler karşısında Başbakan yaptığı açıklamada! ‘Tutuklanan, gözaltına alınan gazeteciler üzerinden, kampanya başlatanlara da açık açık sesleniyorum. Hangi gazeteci hükümeti eleştirdiği için bugün tutukludur? Hangi gazeteci, basın faaliyetinden dolayı tutukludur?’ demiş…
Hemen söyleyelim: Bugün örneğin Azadiya Welat Gazetesi eski İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Emine Demir 84 kez ‘örgüt propagandası’ yapmakla suçlandı ve 138 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Gazeteciler Ozan Kılıç’a 6, Gurbet Çakar ise 3 yıl hapis cezası verildi. “Düşünce ve ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirilmesi gereken fiiller olduğunu belirterek beraatını istedi. Mahkeme heyeti ise, Demir’e 84 kez ‘örgüt propagandası yapmak’tan 126 yıl, ‘örgüt üyesi olmakla birlikte örgüt adına suç işlemek’ iddiasıyla da 12 yıl olmak üzere toplam 138 yıl hapis cezası verdi.
Denilecektir ki, ‘Ee, tamam işte biz de bunu diyoruz, yargılananlar teröre destek suçundan mahkum olmuşlar!’ Öyle ama sizin terör suçu dediğiniz bu coğrafyanın en temel sorunlarından birisi olan ve sayenizde yaratılan bir sorunun devamı! Siz Kürt ulusu başta olmak üzere bu coğrafyada yaşayan ulus ve milliyetlerin en temel haklarını gaspetmeseydiniz böyle bir ‘terör’ suçu olmayacak, gazeteciler de sizin yarattığınız böylesi bir suçtan dolayı mahkum olmayacaktı! Yarattığınız durum ve bu durum dolayısıyla oluşturduğunuz hukukunuzla herkesi suçlu ilan edebilir, haklarında yüzlerce yıllık cezalar kesebilirsiniz! Ve buna da kılıfı hemen geçirebilir, kendinizi temize çıkarabilirsiniz….
Peki nereye kadar?
Bilirsiniz bir laf vardır: Keser döner, sap döner; gün gelir hesap döner!…
Demedi demeyin…
DERYA GÜMÜŞ